diff --git "a/fahrenheittt451.txt" "b/fahrenheittt451.txt" new file mode 100644--- /dev/null +++ "b/fahrenheittt451.txt" @@ -0,0 +1,6425 @@ + Ray Bradbury + +Fantazi, korku ve bilimkurgu edebiyatına damga vuran ya­ +zarlardan biri olan Ray Bradbury, 192o'de doğdu. Uzun yaşa­ +mına Fahrenheit 451 gibi bir distopyanın yanında sayısız öykü +sığdırdı. Tüm hayatını kitaplara ve yazmaya adayan Ame­ +rikalı yazar, 5 Haziran 2012'de öldüğünde, arkasında Mars +Yıllık/an, Resimli Adam ve Sonbahar Ülkesi gibi başucu kitabı +olmaya aday birçok unutulmaz eser bıraktı. Stephen King ve +Neil Gaiman gibi ustalar ondan ilham aldı. Uygarlığa yön ve­ +ren toplumsal meseleler ile modern insanın bireysel sorun­ +larını bir arada işleyebilmesi ve insanın ruhunu donduran +öyküleri eşsiz bir sıcaklıkla kaleme alması, Bradbury'nin en +önemli özelliği oldu. + Sunuş +Neil Gaiman + +Bazen yazarlar henüz var olmayan bir dünya üstüne yazar. +Bunu yapmamızın yüzlerce sebebi vardır. (Geriye değil ile­ +riye bakmak iyidir. insanlığın seçmesini umduğumuz veya +seçmesinden korktuğumuz bir yolu aydınlatma ihtiyacı +duyarız. Geleceğin dünyası günümüzün dünyasından daha +büyüleyici veya ilginçtir. Sizi uyarmaya ihtiyacımız vardır. +Cesaretlendirmeye. İncelemeye. Hayal etmeye.) Yarından +sonraki gün ve ondan sonraki tüm yarınlar üstüne yazmanın +sebepleri, yazan insanlar kadar çok ve çeşitlidir. +Bu bir uyan kitabıdır. Sahip olduğumuz şeylerin değerli +olduğunu ve değer verdiğimiz şeylerin bazen kıymetini bil­ +mediğimizi hatırlatır. +Henüz var olmayanın dünyasını yazma dünyasında +(buna bilimkurgu veya spekülatif kurgu diyebilirsiniz; iste­ +diğiniz şekilde adlandırabilirsiniz) mümkün kılan üç ifade +vardır ve bunlar basit ifadelerdir: + +Ya şöyle olsa ? +Keşke... +Bu böyle sürerse.. +.. . + +. + +"Ya şöyle olsa ... ?" ifadesi bize değişiklik verir, bizi hayatımızdan uzaklaştırır. (Ya yann uzaylılar dünyaya inse ve bize + +istediğimiz her şeyi, ama bir bedel karşılığında verseler?) +"Keşke ... " ifadesi yarının görkemli yönlerini ve tehlikele­ +rini keşfetmemizi sağlar. (Keşke köpekler konuşabilseydi. Keşke + +görünmez olsaydım.) + +11 + + "Bu böyle sürerse ... " ifadesi üçü arasında en tahmin edici +olanıdır, her ne kadar gerçek bir geleceği tüm karmakarışık­ +lığı ve kargaşasıyla tahmin etmeye çalışmasa da. "Bu böyle +sürerse ... " ifadesi, bunun yerine günümüz hayatından bir +unsuru, net, bariz ve normalde tedirgin edici bir şeyi alır ve o +şey, o tek şey büyüse, her tarafa yayılsa, düşünme ve davranış +tarzımızı değiştirse ne olacağını sorar. (Bu böyle sürerse, dün­ + +yanın her yerinde metin iletileriyle veya bilgisayarlarla iletişim +kurulacak ve iki insanın birbiriyle doğrudan, makine kullanma­ +dan konuşması yasaklanacak.) +Bu uyarı niteliğinde bir sorudur ve uyan niteliğinde dün­ +yaları keşfetmemizi sağlar. +İnsanlar spekülatif kurgunun geleceği tahmin etmekle +ilgili olduğunu -yanlış bir şekilde- düşünür, oysa bu doğru +değildir; veya doğruysa bile, spekülatif kurgu bu işi hiç bece­ +rememe eğilimindedir. Gelecekler birçok unsur ve bir milyar +12 + +değişkenle birlikte gelen muazzam şeylerdir ve insan ırkının +geleceğin ne getireceğine ilişkin tahminleri dinledikten son­ +ra bambaşka bir şey yapmak gibi bir alışkanlığı vardır. +Spekülatif kurgunun gerçekten iyi olduğu alan gelecek +değil şimdiki zamandır... şimdiki zamanın tedirgin eden +veya tehlikeli bir öğesini alıp genişleterek ve ondan yola çı­ +kıp tahminde bulunarak, bu öğeyi bu zamanın insanlarının +yaptıkları şeyi farklı bir açıdan ve farklı bir yerden görme +lerini sağlayacak şekilde dönüştürmektir. Uyarı niteliğin­ +dedir. + +Fahrenheit 451 spekülatif kurgudur. Bir "Bu böyle sürer­ +se ... " öyküsüdür. Ray Bradbury bizim geçmişimiz olan kendi +şimdiki zamanı hakkında yazıyordu. Bizi bir şeyler konusun­ +da uyarıyordu; bunların bazıları barizdir, bazılannıysa ara­ +dan yarım yüzyıl geçtikten sonra görmek daha zor. +Dinleyin. + + Birileri size bir öykünün neyle ilgili olduğunu söylerse, +muhtemelen haklıdırlar. +Öykünün yalnızca bununla ilgili olduğunu söylerlerse, +kesinlikle yanılıyorlardır. +Herhangi bir öykü pek çok şeyle ilgilidir. Yazarla ilgilidir; +yazarın gördüğü, uğraştığı ve içinde yaşadığı dünyayla ilgili­ +dir; seçilen sözcüklerle ve bu sözcüklerin kullanım tarzıyla +ilgilidir; öykünün kendisiyle ve öyküde olup bitenlerle ilgili­ +dir; öyküdeki insanlarla ilgilidir; polemiktir; kanıdır. +Bir yazarın bir öykünün neyle ilgili olduğuna ilişkin fikir­ +leri her zaman için geçerli ve doğrudur: Sonuçta kitap yazı­ +lırken yazar oradaydı. O her sözcüğü bulmuştur ve bir başka +sözcük yerine belirli bir sözcüğü kullanmasının sebebini bi­ +lir. Ama yazar döneminin ürünüdür ve kitabının tam olarak +nelerle ilgili olduğunu o bile göremez. +ı95ften beri yarım yüzyıldan fazla zaman geçti. 1953 +Amerikası'nda, göreceli olarak yeni olan radyo aracı şimdi­ +den oldukça gözden düşmüştü ... hükümdarlığı otuz sene ka­ +dar sürmüştü, ama şimdi yeni ve heyecan verici olan televiz­ +yon aracı yükselişteydi ve radyonun dramlarıyla komedileri +ya tamamen sona eriyor ya da kendilerini "aptal kutusunda", +görselliğin katılmasıyla yeniden icat ediyorlardı. +Amerika'nın haber kanalları, çocuk suçlular... tehlikeli +araba kullanan ve heyecan için yaşayan ergenler konusunda +uyanda bulunuyordu. Soğuk Savaş sürmekteydi ... Rusya ve +müttefikleriyle Amerika ve müttefikleri arasında süren bu +savaşta kimse bomba veya mermi atmıyordu, çünkü bomba +atmak dünyayı Üçüncü Dünya Savaşı'na, geri dönüşü olma­ +yan bir nükleer savaşa sokabilirdi. Gizli Komünistleri sapta­ +mak için senato soruşturmaları yapılıyor, çizgi romanların +kökünü kazımak için adımlar atılıyordu. Ve akşamlan aileler +televizyonun başında toplanıyordu. + +13 + + r95o'lerde şu espri yapılıyordu: "Eskiden kimin evde ol­ +duğunu ışıklarının açık olmasından anlayabilirdiniz; şimdiy­ +se ışıklarının kapalı olmasından anlaşılıyor." Televizyonlar +küçüktü, siyah beyazdı ve net bir görüntü elde etmek için +ışıklan kapamak gerekiyordu. +Ray Bradbury, "Bu böyle sürerse ... artık kimse kitap oku­ +mayacak," diye düşündü ve böylece Fahrenheit 451 başladı. +Bradbury daha önce, sırf yürüyor diye polis tarafından tu­ +tuklanan bir adamla ilgili olan "Yaya" adlı bir öykü yazmıştı. +Bu öykü Bradbury'nin kurmakta olduğu dünyanın parçası +haline geldi, on yedi yaşındaki Clarisse McLellan da kimse­ +nin yürümediği bir dünyadaki bir yaya oldu. +Bradbury, "Ya şöyle olsa... itfaiyeciler evleri kurtarmak +yerine onları yaksa?" diye düşündü; şimdi öykünün içine gir­ +menin yolunu bulmuştu. Bir kitabı yakmak yerine alevler­ +den kurtaran, Guy Montag adlı bir itfaiyeci yarattı. +14 + +"Keşke ... kitaplar kurtanlabilse," diye düşündü. Bütün fi­ +ziksel kitapları yok ederseniz, onları nasıl kurtarabilirsiniz? +Bradbury "İtfaiyeci" adlı bir öykü yazdı. Bu öykü +daha uzun olmayı talep ediyordu. Bradbury'nin yarattı­ +ğı dünya daha fazlasını talep ediyordu. UCLA'in Powell +Kütüphanesi'ne gitti. Bodrumda saatlik olarak, yan tarafın­ +daki kutuya bozuk para atmak suretiyle kiralanabilen dak­ +tilolar vardı. Ray Bradbury parasını kutuya atıp öyküsünü +yazdı. Hayal gücü zayıfladığında, desteğe ihtiyaç duyduğun­ +da, bacaklarını çalıştırmak istediğinde kütüphanede gezinip +kitaplara bakıyordu. +Sonra öyküsü tamamlandı. +Los Angeles İtfaiye Teşkilatı'nı arayıp, kağıdın kaç de­ +recede yandığını sordu. Birisi ona, "Fahrenheit 451," dedi. +Bradbury kitabının ismini bulmuştu. Bu bilginin doğru olup +olmaması önemli değildi. + + Kitap yayımlandı ve övgü topladı. İnsanlar kitaba bayıl­ +mıştı ve onun üstüne tartışıyorlardı. Sansürle, zihin kontro­ +lüyle, insanlıkla ilgili bir roman, diyorlardı. Devletin hayatla­ +rımızı kontrol etmesiyle ilgili. Kitaplarla ilgili. +Kitap, François Truffaut tarafından filme çekildi; ancak +filmin sonu, Bradbury'nin romanının sonuna kıyasla daha +karanlık görünür ... sanki kitapları hatırlamak Bradbury'nin +hayal ettiği gibi bir güvenlik ağı değil, kendi içinde bir başka +çıkmaz yoldur belki. + +Fahrenheit 45r'i çocukken okudum: Guy Montag'ı anla­ +madım, yaptığı şeyleri yapmasının sebebini anlamadım, ama +onu harekete geçiren kitap sevgisini anladım. Kitaplar ha­ +yatımdaki en önemli şeydi. Duvar-ekranlı dev televizyonlar, +televizyondaki insanların benimle konuşacağı ve elimde se­ +naryo olursa iştirak edebileceğim fikri kadar fütürist ve ina­ +nılmazdı. Fahrenheit asla favorilerim arasında olmadı; olama­ +yacak kadar karanlık, karartıcıydı. Ama Gümüş Çekirgeler'de + +(Mars Yzllıklan'nın Büyük Britanya baskısının adıydı bu) "Us­ +her 11" adlı bir öykü okuyunca, yazarların ve hayal gücünün +yasaklı olduğu dünyayı vahşi bir çeşit bildik neşeyle tanıdım. + +Fahrenheit 451'i ergenlik dönemimde tekrar okuduğum­ +da, özgürlükle ve kendi başına düşünmekle ilgili bir kitaba +dönüşmüştü artık. Kitaplara ve kitap kapaklarının arasında­ +ki muhalifliğe değer vermekle ilgiliydi. Biz insanların kitap +yakmakla başlayıp sonunda insanları yakmasıyla ilgiliydi. +Kitabı bir yetişkin olarak tekrar okuduğumda, onun +karşısında bir kez daha hayrete kapıldığımı gördüm. Evet, o +bütün bunların hepsi. .. ama aynı zamanda bir dönem roma­ +nı. Tasvir edilen , dört duvarlı televizyon aslında 195o'lerin +televizyonu: senfoni orkestralı ve seviyesiz komedyenli var­ +yeteler, pembe diziler. Eğlencesine hızlı araba süren çılgın +ergenlerin, bazen ısınan ve sonu gelmez bir soğuk savaşın, + +15 + + işleri ve kocalarınınki dışında kimlikleri yok gibi görünen ka­ +dınların, tazılar (hatta mekanik tazılar) tarafından kovalanan +kötü adamların dünyası, 1 95o'lerden olabildiğince beslenen +bir dünya olduğunu hissettiriyor. +Bugün veya yarından sonraki gün bu kitabı bulan genç +bir okuyucunun önce bir geçmişi, sonra da bu geçmişe ait bir +geleceği hayal etmesi gerekecek. +Ama yine de kitabın özü değişmedi ve Bradbury'nin orta­ +ya attığı sorular geçerliliğini ve önemini koruyor. +Neden kitaplardaki şeylere ihtiyacımız var? O şiirlere, +denemelere, öykülere? Yazarlar bu konuda görüş birliğinde +değildir. Yazarlar insandır, yanılabilir ve aptaldır. Sonuçta +öyküler yalandır; asla var olmamış insanları ve asla başlarına +gelmemiş şeyleri anlatırlar. Neden onları okuyalım ki? Ne­ +den umursayalım? +Anlatıcı ve öykü çok farklı şeylerdir. Bunu unutmamalı16 + +yız. +Fikirler -yazılı fikirler- özeldir. Öykülerimizi ve düşün­ +celerimizi nesilden nesle aktarmamızın yoludurlar. Onları +yitirirsek ortak tarihimizi yitiririz. Bizi insan yapan şeyin +çoğunu yitiririz. Ayrıca kurgu empati kurmamızı sağlar: Bizi +başka insanların zihnine sokar, dünyayı onların gözünden +görme armağanını verir. Kurgu, doğru şeyleri bize anlatıp +duran bir yalandır. +Ray Bradbury'yi hayatının son otuz yılında tanıdım ve +öyle şanslıydım ki. Espriliydi, kibardı ve her zaman (hayatı­ +nın sonunda, yaşlılıktan körleştiğinde ve tekerlekli sandal­ +yeye mahkum olduğunda bile, o zaman bile) şevkliydi. Bir +şeyleri umursardı, tamamen ve bütünüyle. Oyuncakları, ço­ +cukluğu ve filmleri umursardı. Kitapları umursardı. Öyküle­ +ri umursardı. +Bu kitap bir şeyleri umursamakla ilgilidir. Kitaplara ya- + + zılmış bir aşk mektubudur, ama bence bir o kadar da insan­ +lara ve 192o'lerin Waukegan, lllinois'unun dünyasına, Ray +Bradbury'nin çocukluğunu geçirdiği ve çocuklukla ilgili ki­ +tabı Karahindiba Şarabı 'nda Green Town olarak ölümsüzleş­ +tirdiği dünyaya yazılmış bir aşk mektubudur. +Başladığımızda dediğim gibi: Birileri size bir öykünün +neyle ilgili olduğunu söylerse, muhtemelen haklıdırlar. Öy­ +künün yalnızca bununla ilgili olduğunu söylerlerse, kesin­ +likle yanılıyorlardır. Dolayısıyla size Ray Bradbury'nin uyarı +niteliğindeki, takdire şayan kitabı Fahrenheit 451 hakkında +söylediğim her şey eksik olacak. Bu kitap bunlarla ilgili, evet. +Ama bundan fazlası aynı zamanda. Bu kitap sayfalarının ara­ +sında bulacağınız şeylerle ilgili. +(Son bir not olarak şunu söyleyeyim ki, e-kitapların +gerçek kitap olup olmadığını tartıştığımız bugünlerde Ray +Bradbury'nin sondaki kitap tanımının genişliğine bayılıyo­ +rum; kitaplarımızı kapaklarına göre yargılamamamız gerek­ +tiğini ve bazı kitapların kusursuzca insan şeklindeki kapak­ +ların arasında var olduğunu söyler.) +Nisan 2013 + +11 + + Çizgili kağıt verirlerse, yan çevirip yaz. + +-Juan Ram6n Jimenez + + Birinci Kısım + +ŞÖMİNE VE +SEMENDER + + Yakmak bir zevkti. +Bir şeylerin yendiğini görmek, karardığını ve değişti­ +rildiğini görmek özel bir zevkti. Pirinç hortum başı yum­ +ruk olmuş ellerindeyken, bu büyük piton zehirli keroseni­ +ni dünyaya tükürürken, kendisinin başı kanla zonklarken +ve tarihin paçavraları ile kömürleşmiş kalıntılarını alaşağı +eden elleri tutuşturmanın ve yakmanın tüm senfonilerini +çalan muhteşem bir orkestra şefinin elleri gibiyken. Hissiz +başında 451 numaralı sembolik kaskıyla ve gözleri şimdi +olacakların düşüncesiyle turuncu alevlere bürünmüşken +ateşleyiciyi çalıştırmasıyla birlikte ev akşam göğünü kır­ +mızı, sarı ve siyaha boyayan obur bir ateşle havaya sıçradı. +Adam bir ateşböceği sürüsünün ortasında uzun adımlarla +yürüdü. Kitaplar evin sundurmasında ve çimenliğinde gü­ +vercin kanatlarını çırparak ölürken, adam marşmelov geçi­ +rilmiş bir çubuğu tıpkı eski fıkradaki gibi fırına sokmayı her +şeyden çok istiyordu. Yakma işi sebebiyle kararmış rüzgar +parlak girdaplar halinde havaya yükselen kitapları önüne +katıp götürürken. +Montag hafifçe yanan ve alevler karşısında gerilemek du­ +rumunda kalan insanların vahşi sırıtışıyla sırıttı. +itfaiye binasına döndüğünde, aynada göreceği kendine, +yanık şişe mantarıyla karartılmış yüzüyle zenci kılığına gir­ +miş o göstericiye göz kırpabileceğini biliyordu. Sonradan, +uykuya dalarken, yüz kaslarının hala koruduğu vahşi gülüm­ +semeyi karanlıkta hissedeceğini biliyordu. O gülümseme + +23 + + asla gitmemişti; Montag'ın hatırladığı kadarıyla asla, asla +gitmemişti. +Böcek siyahı kaskını asıp parlattı; ateşe dayanıklı ceketini +düzgünce astı; güzelce duş aldıktan sonra elleri ceplerinde +ıslık çalarak itfaiye binasının üst katına çıktı ve delikten içe­ +ri düştü. Son anda, tam felaket kaçınılmaz gibiyken, ellerini +ceplerinden çıkarıp altın sansı direğe tutunarak düşüşünü +durdurdu. Gıcırdayarak kaydıktan sonra, topuklarıyla alt ka­ +tın beton zemini arasında iki buçuk santim kalmışken durdu. +İtfaiye binasından çıktı ve gece yarısı sokağında metroya +doğru yürüdü; hava tahrikli sessiz tren yerin altındaki yağ­ +lanmış borudan sessizce, çıt çıkarmadan geçerek Montag'ı +banliyöye çıkan, krem rengi fayanslı yürüyen merdivene, bol +miktarda ılık hava püskürterek bıraktı. +Montag yürüyen merdivenin onu dingin gece havasına +24 + +taşımasına izin verirken ıslık çaldı. Köşeye doğru yürürken, +belirli bir şey hakkında düşünmüyordu pek. Ama köşeye yak­ +laşınca birden yavaşladı. .. sanki durup dururken rüzgar es­ +miş gibi, sanki biri adını seslenmiş gibi. +Son birkaç gecedir, yıldızların ışığında evine doğru yü­ +rürken, buradaki köşenin hemen ardında uzanan kaldırımla +ilgili son derece şüphe uyandırıcı hislere kapılmıştı. Köşeyi +dönmesinden hemen önce orada biri olduğunu hissetmiş­ +ti. Hava özel bir çeşit dinginlikle yüklü oluyordu, sanki biri +orada sessizce beklemiş ve Montag'ın gelmesinden sadece +bir saniye önce gölgeye dönüşüverip onun geçmesine izin +vermiş gibi. Belki de Montag'ın burnu hafif parfüm koku­ +su alıyordu; belki de ellerinin tersinin ve yüzünün derisi, +bu noktada durmuş birinin tam oradaki havanın sıcaklığını +bir anlığına on derece yükselttiğini hissediyordu. Anlamak +mümkün değildi. Montag o köşeyi her dönüşünde beyaz, + + kullanılmayan, yer yer göçmüş kaldırımı görüyordu sadece; +bir gece, bir şeyin bir çimenlikten hızla geçtiğini ve kendisi­ +nin gözlerini odaklamasına veya konuşmasına fırsat kalma­ +dan ortadan kaybolduğunu görmüştü belki, o kadar. +Ama bu gece, neredeyse duracak kadar yavaşladı. Onun +yerine köşeyi dönmek için dışarı uzanan içsel zihni çok hafif +bir fısıltı duyn1uştu. Nefes sesi mi? Yoksa orada çok sessizce +durarak bekleyen biri atmosferi mi sıkıştırmıştı yalnızca? +Montag köşeyi döndü. +Güz yapraklan ay ışığıyla aydınlanan kaldırımda öyle bir +şekilde savruluyordu ki, orada rüzgarla yaprakların kendisini +ilerletmesine izin veren kızın hareketli bir bandın üstünde +sabitmiş gibi görünmesine yol açıyordu. Kız ayakkabılarının +dönen yapraklan hareket ettirmesini seyretmek için başını +yarı eğmişti. İnce, süt beyazı yüzünde her şeye yorulmak bil­ +mez bir merakla dokunan bir çeşit sevecen açlık vardı. Sol­ +gun yüzünden neredeyse şaşkınlık akıyordu; koyu gözleri +dünyaya öyle odaklanmıştı ki, hiçbir hareketi gözden kaçır­ +mıyorlardı. Elbisesi beyazdı ve fısıldıyordu. Montag yürüyen +kızın ellerinin hareketlerini ve şimdi sonsuzca küçük bir sesi, +kızın kaldırımın ortasında durup bekleyen bir adama çarp­ +masına sadece bir an kaldığını keşfedince beyaz yüzünü çe­ +virmesiyle çıkan sesi duyar gibi oldu. +Tepedeki ağaçlar kuru yağmurlarını büyük bir gürültüyle +yağdırdı. Kız durdu ve şaşkınlıkla geri çekilecekmiş gibi gö­ +ründü . . . ama bunun yerine öylece durup Montag'ı öyle koyu, +parlak ve canlı gözlerle inceledi ki Montag kendini muhte­ +şem bir laf etmiş gibi hissetti. Ama ağzının yalnızca merhaba +demek için kımıldadığını biliyordu ve kız onun kolundaki +semender ile göğsündeki anka diski tarafından hipnotize +edilmiş gibi görününce, Montag tekrar konuştu. +"Elbette ... sen yeni komşumuzsun, değil mi?" + +25 + + "Siz de ... " Kız gözlerini Montag'ın taşıdığı mesleki sem­ +bollerden kaldırdı. ".. .itfaiyeci olmalısınız." Sesi giderek alçal­ +dı ve sustu. +"Bunu ne tuhaf söyledin." +Kız yavaşça, "Ben . . . gözlerim kapalı bile olsa anlardım," +dedi. +Montag gülerek, "Nereden ... kerosen kokusundan mı?" +diye sordu. "Karım hep yakınır. Ne kadar yıkarsan yıka, asla +tamamen çıkmaz." +Kız huşuyla, "Evet, çıkmaz," dedi. +Montag kızın hiç kımıldamadan onun etrafında turla­ +dığını, onu tepeden tırnağa incelediğini, usulca sarstığını ve +ceplerini boşalttığını hissetti. +"Kerosen bana parfüm gibi gelir," dedi, çünkü sessizlik +uzamıştı. +"Sahiden öyle mi gelir?" +26 + +"Elbette. Neden olmasın ki?" +Kız bunu düşünmek için kendine zaman tanıdı. "Bil­ +mem." Evlerine giden kaldırıma döndü. "Evime gidiyorum ... +sizinle birlikte yürümemin mahzuru var mı? Ben Clarisse +McClellan." +"Clarisse. Guy Montag. Gel haydi. Bu saatte neden orta­ +larda dolanıyorsun? Kaç yaşındasın?" +Ilık ve serin rüzgarlar esen gecede, gümüşiye boyanmış +kaldırımda yürüdüler; havada taze kayısı ve çilek kokusu var­ +dı belli belirsiz ... Montag etrafa bakındı ve mevsimin bu geç +vaktinde bunun tamamen olanaksız olduğunu fark etti. +Şimdi yalnızca onunla yürüyen kız vardı, yüzü ay ışığında +kar gibi parlaktı ve Montag kızın onun sorduğu sorulan dü­ +şündüğünü, verebileceği en iyi yanıtları aradığını biliyordu. +"Eh, on yedi yaşındayım ve deliyim," dedi kız. "Amcam bu +ikisinin hep el ele gittiğini söyler. İnsanlar yaşını sorunca, on + + yedi yaşındayım ve deliyim de hep, dedi. Gecenin bu vakti, +yürüyüş yapmak için güzel değil mi? Ben bir şeylerin koku­ +sunu almayı, bir şeylere bakmayı severim; bazen bütün gece +ayakta kalıp yürürüm ve güneşin doğuşunu seyrederim." +Tekrar sessizce yürüdüler ve sonunda kız düşünceli bir +edayla konuştu: "Anlarsın ya, senden hiç korkmuyorum." +Montag şaşırdı. "Neden korkasın ki?" +"Öyle çok kişi korkuyor ki. itfaiyecilerden korkuyorlar +yani. Ama sen altı üstü bir insansın ... " +Montag kızın gözlerinde kendini, o . iki parlak ve ışıltılı +su damlasının içinde asılı kalmış karanlık ve küçücük halini +gördü; ağız kenarlarındaki kırışıklıklara varana dek tüm ay­ +rıntılar, her şey oradaydı. .. sanki kızın gözleri onu yakalayıp +bir arada tutabilecek iki mucizevi, menekşe rengi kehribar +parçasıydı. Kızın şimdi ona dönük olan yüzü, içinde yumu­ +şak ve daimi bir ışık olan narin süt kristaliydi. Elektriğin his­ +terik ışığı değildi bu ... neydi peki? Tuhaf bir şekilde rahatlatı­ +cı, nadide ve hafifçe titreşen mum ışığıydı. Montag çocukken +bir keresinde, elektrik kesildiğinde annesi son mumu bulup +yakınca, çabucak geçen bir saatliğine yeniden keşif yaşamış­ +tı; öyle bir aydınlık vardı ki mekan engin boyutlarını yitire­ +rek onlara rahatça sokulmuştu ve onlar, baş başa ve dönüş­ +müş olan anneyle oğul elektriğin çok çabuk gelmemesini +ummuşlardı. .. +Sonra Clarisse McClellan konuştu: +"Bir soru sorabilir miyim? Ne kadar zamandır itfaiyecilik +yapıyorsun?" +"Yirmi yaşımdan beri ... on yıldır." +"Yaktığın kitapları okuduğun oluyor mu?" +Montag güldü. "Bu kanuna aykırı!" +"Ah. Elbette." + +"İyi bir iş. Pazartesileri Millay, çarşambaları Whitman, + +21 + + cumaları da Faulkner kitaplarını yakıp kül ederiz; sonra da +külleri yakarız. Resmi sloganımız bu." +Biraz daha yürümelerinden sonra kız, "Çok eskiden it­ +faiyecilerin yangınları başlatmak yerine söndürdüğü doğru +mu?" diye sordu. +"Hayır. Evler hep yangına dayanıklıydı, inan bana." +"Tuhaf. Bir keresinde duyduğuma göre, çok eskiden ev­ +ler kazayla yanarmış ve itfaiyecilere alevleri söndürmeleri için +ihtiyaç duyarlarmış . " +Montag güldü. +Kız çabucak başını çevirip göz attı. "Neden gülüyorsun?" +"Bilmem." Montag tekrar gülmeye başladıktan sonra +durdu. "Neden sordun?" +"Espri yapmadığım halde gülüyorsun ve anında yanıt ve­ +riyorsun. Sana ne sorduğumu durup düşü nmüy orsun hiç." + +Montag yürümeyi kesti. Kıza bakarak, "Sen cidden tuhaf­ +28 + +sın," dedi. "Hiç saygın yok mu?" +"Hakaret etmişim gibi olmasını istemiyorum. Ben sadece +insanları izlemeyi fazla seviyorum sanırım." +"Peki bu sana hiçbir şey ifade etmiyor mu?" Montag kö­ +mür rengi yenine dikilmiş 451 sayısına pat pat vurdu. +Kız, "Ediyor," diye fısıldadı. Adımlarını hızlandırdı. "Şu +taraftaki bulvarlarda yanşan jet arabalarını seyrettin mi hiç?" +"Konuyu değiştiriyorsun!" +"Sürücülerin çimenlerin, çiçeklerin ne olduğunu bilme­ +diklerini düşünürüm bazen; çünkü onları asla yavaş giderken +görmezler," dedi kız. "Bir sürücüye yeşil bir bulanıklık göster­ +sen 'Ah evet! Bunlar çimen!' der. Pembe bir bulanıklık? 'Bu bir +gül bahçesi! ' Beyaz bulanıklıklar evlerdir. Kahverengi bula­ +nıklıklar ineklerdir. Amcam bir keresinde bir otobanda yavaş +araba sürmüştü. Saatte altmış beş kilometreyle gitti diye onu +iki gün hapiste tuttular. Bu hem komik hem üzücü, değil mi?" + + Montag huzursuzca, "Fazla şey düşünüyorsun," dedi. +"Benim 'oturma odası duvarları'nı seyrettiğim veya ya­ +rışlara, Eğlence Parklarına gittiğim nadirdir. O yüzden çıl­ +gınca şeyler düşünmeye bol bol zamanım oluyor sanırım. +Şehrin ötesindeki altmış metrelik reklam panolarını gördün +mü? Bir zamanlar reklam panolarının uzunluğunun sadece +altı metre olduğunu biliyor muydun? Ama arabalar çok hızlı +geçmeye başlayınca, sürücüler reklamları görebilsin diye pa­ +noları genişletmek zorunda kaldılar." +"Bunu bilmiyordum!" Montag birden güldü. +"Bahse girerim ki bilmediğin bir şey daha biliyorum. Sa­ +bahları çimenlerin üstünde çiy oluyor." +Montag bunu bilip bilmediğini o an hatırlayamayınca ol­ +dukça sinirlendi. +"Ve bakarsan ... " -Kız başıyla göğü gösterdi- ". . .ayda bir +adam var." +Montag bakmayalı epey olmuştu. +Yolun geri kalanını sessizce yürüdüler; kız düşüncelere +dalmıştı... Montag ise gergin, rahatsız bir halde susuyor ve +kıza suçlayıcı bakışlar atıyordu. Kızın evine vardıklarında, +evin bütün ışıklan yanmaktaydı. +"Neler oluyor?" Montag'ın bir evde bu kadar çok ışık yan­ +dığını gördüğü nadirdi. +"Ah, annemle babam ve amcam oturmuş konuşuyorlar, + +o kadar. Sokaklarda gezinmek gibi, ama daha nadir. Amcam +bir keresinde de sokaklarda gezindiği için -sana söylemiş +miydim?- tutuklanmıştı. Ah, biz çok tuhafız." +"Peki ne hakkında konuşuyorsunuz?" +Kız buna güldü. "İyi geceler! " Bahçe yolunda yürüme­ +ye başladı. Sonra bir şey hatırlamış gibi dönüp geri geldi ve +Montag'a hayretle, merakla baktı. "Mutlu musun?" diye sor­ +du. + +29 + + Montag, "Ne miyim?" diye haykırdı. +Ama kız gitmişti bile ... ay ışığında koşuyordu. Evinin ön +kapısı usulca kapandı. +"Mutlu muymuşum! Ne saçma!" +Montag gülmeyi kesti. +Elini ön kapısının eldiven deliğine soktu ve dokunuşu­ +nun onun tanımasını bekledi. Ön kapı kayarak açıldı. +Montag sessiz odalara Tabii ki mutluyum. Ne sanıyor ki? +Mutlu olmadığımı mı? diye sordu. Holde durup yukarıdaki +havalandırma ızgarasına bakarken birden ızgaranın ardında +bir şeylerin gizli olduğunu hatırladı; o şeyler şimdi yukarı­ +dan kendisine bakıyordu sanki. Montag gözlerini çabucak +kaçırdı. +Bu tuhaf gecede ne tuhaf bir görüşme yapmıştı. Buna +benzer bir şey hatırlamıyordu; bir sene önce, bir ikindi vak30 + +ti parkta yaşlı bir adamla karşılaştığı ve konuştuk/an zaman +hariç ... +Montag başını iki yana salladı. Boş bir duvara baktı. Kızın +yüzü oradaydı, bellekte gerçekten çok güzeldi: Hatta hayret +verici ölçüde güzeldi. Yüzü incecikti, bir gece yansı karanlık +bir odada küçük bir saatin hayal meyal görülen kolu gibiydi. . . +hani uyanıp da saate bakmak istersiniz ve saatin size vakti +dakikasına ve saniyesine dek söylediğini görürsünüz, be­ +yaz bir sessizlik içinde parlamaktadır, tamamen kendinden +emindir ve ilerideki karanlıklara, ama aynı zamanda yeni bir +güneşe doğru da hızla ilerleyen gece hakkında ne söylemesi +gerektiğini bilir. +Montag o diğer benliğe, bilinçaltındaki bazen saçmala­ +yan ve iradeden, alışkanlıktan, vicdandan tamamen bağım­ +sız o budalaya, "Ne?'' diye sordu. +Tekrar duvara baktı. Kızın yüzü de aynaya ne çok ben- + + ziyordu. Bu imkansızdı; ne de olsa insan kendi ışığını ona +yansıtan kaç kişi tanırdı ki? İnsanlar daha çok -benzetme +yapmak isteyen Montag mesleğinden ilham aldı- meşaleye +benzerdi, bir esintiyle sönene dek yanarlardı. Başka kişilerin +yüzlerinin insana kendi yüz ifadesini, içini ürperten en gizli +düşüncelerini yansıtması ne kadar nadirdi? +O kızın özdeşleşme gücü ne inanılmazdı; bir kukla gös­ +terisini hevesle izleyen ve her gözkapağı titreşimini, her el ve +parmak hareketini başlamasından bir saniye önce öngören +bir seyirci gibiydi. Ne kadar süre birlikte yürümüşlerdi? Üç +dakika? Beş? Oysa bu süre şimdi ne kadar uzun geliyordu. +O kız, Montag'ın karşısındaki sahnede ne devasa bir figür­ +dü; zayıf vücudu duvara ne etkileyici bir gölge düşürüyordu! +Montag kendisinin gözü kaşınsa kızın gözlerini kırpıştırabi­ +leceğini hissediyordu. Kendisinin çene kasları hafifçe gerilir­ +se de kız ondan çok önce esnerdi. + +Aslında şimdi düşünüyorum da, gecenin köründe sokakta +beni bekler gibiydi sanki diye düşündü. +... + +Yatak odası kapısını açtı. +Ay battıktan sonra bir anıtmezarın mermer zeminli so­ +ğuk odasına girmek gibiydi bu. İçerisi zifiri karanlıktı, dışarı­ +daki gümüşi dünyadan eser yoktu, pencereler sımsıkı kapa­ +lıydı, oda büyük şehrin hiçbir sesinin giremeyeceği bir mezar +dünyasıydı. Oda boş değildi. +Montag kulak kabarttı. +Havada dans eden, sivrisinek sesini andıran hafif, zarif +vızıltı; özel, pembe, sıcak yuvasında keyif çatan gizli bir eşe­ +karısının elektriksi mırıltısı. Bu müzik sesi, Montag'ın ezgiyi +takip edebileceği kadar yüksekti neredeyse. +Gülümsemesinin donyağından bir deri, fazla uzun süre +yanmış, çökmüş ve söndürülmüş düşsel bir mumun maddesi +gibi kayıp gittiğini, eridiğini, katlanıp kendi içine göçtüğünü + +31 + + hissetti. Karanlık. Montag mutlu değildi. Mutlu değildi. Bu +sözcükleri kendine söyledi. Bunun işin doğrusu olduğunu +anladı. Mutluluğunu maske gibi takıyordu, o kız da maske­ +yi kapıp çiınenlikte koşarak gitmişti ve onun kapısını çalıp +maskeyi geri istemenin yolu yoktu. +l'V1ontag ışığı açmayıp, bu odanın nasıl göründüğünü ha­ +yalinde canlandırdı. Kansı yatağa uzanmıştı, üstü açıktı ve +soğuktu, bir mezar kapağının üstünde sergilenen bir ceset +gibiydi, görünmez çelik tellerle tavana sabitlenmiş gözleri +kımıldatılamazdı. Kulaklarının içinde, sımsıkı geçirilmiş kü­ +çük Denizkabuklarından, yüksük radyolardan gelen, onun +uyumayan zihninin kıyısına vuran bir elektronik ses, müzik +ve konuşma, müzik ve konuşma okyanusu vardı. Oda sahi­ +den de boştu. Her gece gelen dalgalar Mildred'ı büyük ses +gelgitleriyle alıp götürüyor, gözleri fal taşı gibi açık kadını sa­ +baha doğru salındınyordu. Son iki yılda Mildred'ın o deniz­ +32 + +de yüzmediği, ona üçüncü kez seve seve dalmadığı bir gece +olmamıştı. +Oda soğuktu, ama buna karşın Montag nefes alamadığını +hissetti. Perdeleri ve Fransız pencereleri açmak istemiyordu, +çünkü ayın odaya girmesini istemiyordu. Bu yüzden, kendini +bir saat içinde havasızlıktan ölecek bir adam gibi hissederek, +açık ve ayn, dolayısıyla da soğuk yatağına el yordamıyla gitti. +Ayağının yerdeki nesneye çarpmasından bir saniye önce, +öyle bir nesneye çarpacağını bildi. Köşeyi dönüp de kızı az +kalsın yere sermesinden önce hissettiği duygunun benze­ +riydi bu. İleriye titreşimler gönderen ayağı hareket ederken, +yolundaki küçük engelden gelen yankıları aldı. Ayağı tekme­ +ledi. Nesne boğuk bir tıngırtıyla karanlığın içine yuvarlandı. +Montag dimdik durup tamamen özelliksiz gecede, ka­ +ranlık yatakta yatan kişiye kulak kabarttı. Burun deliklerin­ +den çıkan nefes öyle hafifti ki yaşamın ancak en uzak uçları- + + nı, küçük bir yaprağı, siyah bir kuştüyünü, tek bir saç telini +kımıldatıyordu. +Montag dışarıdan ışık gelmesini hala istemiyordu. Ateş­ +leyicisini çıkardı, onun gümüş diskine kazılı semenderi his­ +setti, onu yaktı. .. +Elinde tuttuğu küçük ateşin ışığında, iki aytaşı aşağıdan +ona baktı; dünyanın hayatının onlara dokunmadan aktığı +berrak bir derede gömülü iki solgun aytaşı. +"Mildred! " +Mildred'ın yüzü, üstüne yağmur yağabilecek ama yağ­ +muru hissetmeyen, karla kaplı bir ada gibiydi; bulutlar ha­ +reketli gölgelerini onun üstünden geçirebilirdi ama o göl­ +geleri hissetmiyordu. Kulaklarına sımsıkı geçirilmiş yüksük +eşekarılarının şarkısı vardı sadece ve gözleri tamamen cam +gibiydi, nefesi burun deliklerine usulca ve hafifçe girip çıkı­ +yordu; nefesinin girmesi ya da çıkması, çıkması ya da girmesi +Mildred'ın umurunda değildi. +Montag'ın ayağıyla tekmelediği nesne şimdi onun yata­ +ğının kenarının altında parlıyordu. Günün daha erken saat­ +lerinde otuz kapsülle dolu olan o küçük, kristal uyku hapı +şişesi şimdi minik alevin ışığında kapaksız ve boş halde yat­ +maktaydı. +Montag öylece dururken, evin yukarısındaki gökyüzü +çığlık attı. Müthiş bir yırtılma sesi koptu; sanki iki dev el, on +beş bin kilometrelik siyah keteni dikiş yerinden yırtmıştı. +Montag ortadan ikiye bölünmüştü. Göğsünün kesilerek ay­ +rıldığını hissetti. Jet bornbardıman uçakları geçiyor, geçiyor, +geçiyordu; bir iki, bir iki, bir iki, altı tanesi, dokuz tanesi, on +iki tanesi, bir tane, bir tane, bir tane ve sonra bir tane daha, +bir tane daha, bir tane daha. . . hepsi Montag'ın yerine çığlık +atıyordu. Montag kendi ağzını açtı ve onların haykırışının +aşağı inip kendi sergilenen dişlerinin arasından çıkmasına + +33 + + izin verdi. Ev sarsıldı. Montag'ın elindeki ateş söndü. Aytaş­ +ları gözden kayboldu. Montag elinin telefona uzandığını his­ +setti. +Jetler gitmişti. Montag dudaklarının kımıldadığını, tele­ +fonun ahizesine sürtündüğünü hissetti. "İlkyardım hastane­ +si." Korkunç bir fısıltı. +Montag siyah jetlerin sesinin yıldızlan un ufak ettiğini +ve sabahleyin yeryüzünün yıldızların tuhaf bir kan andıran +tozuyla. kaplı olacağını hissetti. Karanlıkta titreyerek durur­ +ken ve dudaklarının sürekli kımıldamasına izin verirken ak­ +lından geçen aptalca düşünce buydu . +. + +34 + +Bir makineleri vardı. Aslında iki makineleri vardı. Biri midenize inerdi, birikmiş bütün eski sular ile eski zamanı ara­ +mak için yankılı bir kuyuya inen siyah kobra misali. Ağır ağır +kaynayarak tepeye akan yeşil maddeyi içerdi. Karanlığı içer +miydi? Yıllarca birikmiş bütün zehirleri emer miydi? Sessizce +beslenirken, arada sırada içsel boğulma ve körlemesine ara­ +ma sesi çıkarıyordu. Bir Göz'ü vardı. Makinenin kişisellikten +uzak operatörü özel bir optik kask taktığından, içini dışarı +pompaladığı kişinin ruhuna bakabilirdi. Göz ne görüyordu? +Ada söylemiyordu. Göz'ün gördüklerini görüyor, ama as­ +lında görmüyordu. Bu operasyonun tamamı, insanın kendi +bahçesinde hendek kazmasına benziyordu. Yataktaki kadın, +ulaştıkları sert bir mermer katmanından fazlası değildi. Yine + +de devam edin, sondayı içeri sokun, boşluğu çekin, öyle bir şey +zonklayan emiş yılanıyla dışan çıkanlabilirse tabii. Operatör +ayakta durarak sigara içiyordu. Diğer makine de çalışmak­ +taydı. +Diğer makineyi leke tutmaz kırmızımsı kahverengi iş +tulumu giymiş, kişisellikten aynı ölçüde uzak biri kullanı­ +yordu. Bu makine vücuttaki bütün kanı dışarı pompalayıp, +yerine taze kan ve serum geçiriyordu. + + Sessiz kadının başında duran operatör, "İki taraftan da +temizlemek gerek," dedi. "Kanı temizlemeyince, mideyi te­ +mizlemenin anlamı yok. O madde kanda kalırsa kan beyne +tokmak gibi, bam bam diye birkaç bin kez vurur ve sonunda +beyin bir anda pes eder, duruverir." +"Kes şunu!" dedi Montag. +"Ben sadece söylüyordum," dedi operatör. +Montag, "İşiniz bitti mi?" diye sordu. +Makineleri sımsıkı kapadılar. "İşimiz bitti." Montag'ın +öfkesinden hiç etkilenmemişlerdi. Öylece dururlarken, bu­ +runlarının etrafından kıvrılarak gözlerine giren sigara du­ +manına karşın gözlerini kırpıştırmıyor veya kısmıyorlardı. +"Ücreti elli dolar." +"Neden önce onun iyi olup olmayacağını söylemiyorsunuz:, + +,, + +"Tabii, iyi olacak. Zararlı maddenin hepsini buraya, ba­ +vulumuzun içine koyduk; artık ona zarar veremez. Dediğim +gibi, eskiyi çıkarıp yeniyi koyunca iş tamamdır." +"İkiniz de doktor değilsiniz. Neden İlkyardım'dan doktor +göndermediler?" +"Aman!" Operatörün sigarası dudağının üstünde kımıl­ +dadı. "Gecede böyle dokuz on vaka alıyoruz. Sayıları öyle çok +ki, birkaç yıl önce özel makineleri yaptırdık. Optik lensli olan +yeniydi tabii; gerisi çok eski. Böyle vakalarda doktora gerek +yok; sorunu yarım saatte temizlemek için iki teknik eleman +yeterli. Bak... " -Adam kapıya doğru yürüdü- "... gitmeliyiz. +Benim emektar kulak yüksüğünden bir çağrı daha aldım +şimdi. On sokak ötede. Biri daha hap şişesini boşaltmış. Bize +tekrar ihtiyacın olursa ararsın. Onu sessiz tut. Kontrasedatif +verdik. Uyanınca acıkmış olacak. Hoşçakal." +Dümdüz ağızlan sigaralı adamlar, şişen engerek gözlü +adamlar makinelerini ve tüplerini; sıvı melankolinin ve ağır + +35 + + ağır akan koyu, vıcık vıcık, isimsiz maddelerinin bulunduğu +bavulu alıp uzun adımlarla kapıdan çıktı. +Montag bir sandalyeye çöküp bu kadına baktı. Kadının +gözleri şimdi zarif bir şekilde kapalıydı; Montag avucunda +onun nefesinin sıcaklığını hissetmek için elini koydu. +"Mildred," dedi sonunda. + +Sayımız çok fazla, diye düşündü. Milyarlarcayız ve bu çok +fazla. Kimse kimseyi tanımıyor. Yabancılar gelip mahremiyeti­ +mizi ihlal ediyor. Yabancılar gelip kalbimizi söküyor. Yabancı­ +lar gelip kanımızı alıyor. Ulu Tannm, o adamlar kimdi? Onlan +daha önce hiç görmemiştim! +Yarım saat geçti. +Bu kadının kan dolaşımı yeniydi ve ona yeni bir şey yap­ +mış gibiydi. Kadının yanakları pespembeydi; dudakları çok +tazeydi ve canlı renkliydi. .. yumuşak ve rahat görünüyor­ +lardı. Orada başka birinin kanı vardı. Başka birinin bedeni, +36 + +beyni ve hafızası da olsaydı keşke. Keşke Mildred'ın zihnini +alıp kuru temizlemeciye götürebilseler ve ceplerini boşaltıp, +buharlayıp, temizleyip, tekrar toparlayıp sabahleyin geri ge­ +tirebilselerdi. Keşke . . . +Montag kalkıp önce perdeleri, sonra da içeri gece havası +girsin diye pencereleri açtı. Saat sabahın ikisiydi. Montag'ın +sokakta Clarisse McClellan ile karşılaşmasından, eve gelme­ +sinden, karanlık odaya girmesinden ve ayağının küçük kris­ +tal şişeye çarpmasından beri yalnızca bir saat mi geçmişti? +Yalnızca bir saat; ama o sözcük erimiş ve yeni, renksiz bir +formla peydah olmuştu. +Ayın renklendirdiği çimenliğin ötesinden, Clarisse ile +babasının, annesinin ve amcasının evinden kahkahalar ge­ +liyordu; öyle usulca ve içtenlikle gülümsüyorlardı ki. Her +şeyden öte, gecenin köründe, diğer bütün evler karanlıkta +kendi başlarına takılırken ışıl ışıl aydınlanan o evden gelen + + kahkahaları rahat ve samimiydi, kesinlikle zorlama değildi. +Montag seslerin konuşup durduğunu, verdiğini, konuştuğu­ +nu, hipnotik ağlarını tekrar tekrar ördüğünü duyuyordu. +Montag hiç düşünmeden Fransız pencerelerden çıkıp çi­ +menliği geçti. Konuşan evin önünde, gölgelerin içinde dur­ +du; kapılarını çalıp, "Girmeme izin verin. Bir şey söylemem. +Sadece dinlemek istiyorum. Ne diyordunuz?" diye fısıldama­ +yı bile düşündü. +Ama bunun yerine öylece durdu; çok üşüyordu, yüzü +buzdan bir maskeydi, bir erkeğin (Amca mıydı?) rahat rahat +konuşmasını dinledi: +"Eh, sonuçta tek kullanımlık mendillerin çağı bu. Bur­ +nunu bir insana doğru sümkürürsün, kağıt mendille silersin, +mendili atıp sifonu çekersin, sonra bir başkasına uzanırsın, +sümkürürsün, silersin, atıp sifonu çekersin. Herkes birbi­ +rinin smokin kuyruklarını kullanıyor. Ev sahibi takımı na­ +sıl destekleyebilirsin ki, elinde bir program bile yoksa veya +isimlerini bilmiyorsan? Hatta sahaya koşar adım çıkarlarken +hangi renkte fom1a giydiklerini bile bilmiyorsan?" +Montag kendi evine geri döndü, pencereyi ardına ka­ +dar açık bıraktı, Mildred'ı kontrol etti, üstünü özenle örttü, +sonra da uzandı; ay ışığı, kaşlarını çatmasıyla alnında oluşan +çizgileri ve elmacık kemiklerini aydınlatıyordu, ay ışığı her +gözde damıtılarak orada gümüşi bir katarakt oluşturuyordu. +Bir yağmur damlası. Clarisse. Bir başka damla. Mildred. +Üçüncü bir damla. Amca. Dördüncü bir damla. Bu geceki +yangın. Bir, Clarisse. İki, Mildred. Üç, amca. Dört, yangın. Bir, +Mildred, iki, Clarisse. Bir, iki, üç, dört, beş, Clarisse, Mildred, +amca, yangın, uyku hapları, adamlar, tek kullanımlık men­ +diller, smokin kuyrukları, sümkür, sil, atıp sifonu çek, Claris­ +se, + +Mildred, amca, yangın, haplar, kağıt mendiller, sümkür, + +sil, atıp sifonu çek. Bir, iki, üç, bir, iki, üç! Yağmur. Fırtına. + +37 + + Gülen amca. Alt katta gök gürlemesi. Bütün dünya sağanak +halinde yağıyordu. Bir volkandan fışkıran alevler. Hepsi de +kesik kesik gürleyerek, nehre dönüşen bir akıntı halinde hız­ +la aşağıya, sabaha doğru akıyordu. +Montag, "Artık hiçbir şey bilmiyorum," dedi ve dilinin +üstünde bir uyku pastilinin erimesine izin verdi. +Sabah dokuzda, Mildred'ın yatağı boştu. +Montag ayağa fırladı ve kalbi küt küt atarak holde koşup +mutfak kapısının önünde durdu. +Örümceği andıran metal bir el, gümüşi ekmek kızartma +makinesinden fırlayan dilimi kapıp erimiş tereyağına buladı. +Mildred kızarmış ekmeğin tabağına getirilmesini seyret­ +ti. İki kulağı da, vızıldayarak saati geçiren elektronik arılarla +tıkalıydı. Mildred birden yukarı bakıp da Montag'ı görünce +başıyla selam verdi. +38 + +Montag, "İyi misin?" diye sordu. +Denizkabuğu Kulak Yüksükleri'yle on yıllık çıraklık dö­ +nemi geçirmiş olan Mildred dudak okumakta ustaydı. Tek­ +rar başını sallayarak onayladı. Ekmek kızartma makinesini, +tıkırdayarak bir başka ekmek dilimini kızartmaya ayarladı. +Montag oturdu. +"Neden bu kadar açım bilmiyorum," dedi kansı. +,, +"Sen ... + +"A çzm... ,, + +Montag, "Dün gece ... " diye söze başladı. +"İyi uyumadım. Kendimi berbat hissediyorum," dedi +Mildred. "Tanrım, öyle açım ki. Anlam veremiyorum." +Montag tekrar, "Dün gece ... " diye söze başladı. +Mildred onun dudaklarını kayıtsızca izledi. "Dün geceye +ne olmuş?" +"Hatırlamıyor musun?" + + "Neyi? Çılgın bir parti filan mı verdik? Akşamdan kalma +gibiyim. Tannın, öyle açım ki. Kimler geldi?" +"Birkaç kişi," dedi Montag. +"Ben de öyle düşünmüştüm." Mildred kızarmış ekmeğini +çiğnedi. "Kamım ağrıyor, ama felaket açım. Partide bir salak­ +lık yapmamışımdır umarım." +Montag usulca, "Yapmadın," dedi. +Ekmek kızartma makinesinin örümceği andıran eli +Montag'ın ekmeğine tereyağı sürüp uzattı. Montag ekmek +dilimini elinde tuttu; kendini yükümlü hissediyordu. +"Sen de çok iyi görünmüyorsun," dedi karısı. +İkindi sonunda yağmur yağdı ve tüm dünya koyu griydi. +Montag evinin holünde durup, yanan turuncu semender­ +li rozetini taktı. Öylece durup, holdeki havalandırma ızga­ +rasına uzun uzun baktı. Televizyon odasında senaryosunu +okuyan kansı başını kaldırıp ona göz attı. "Hey," dedi. "Adam + +düşünüyor!" +"Evet," dedi Montag. "Seninle konuşmak istedim." Duraksadı. "Dün gece şişendeki bütün hapları içtin." +Şaşıran Mildred, "Ah, öyle bir şey yapmam ben," dedi. +"Şişe boştu." +"Ben öyle bir şey yapmam," dedi Mildred. "Neden öyle bir +şey yapayım ki?" +"Belki de iki hap aldın ve sonra unutup iki tane daha al­ +dın, sonra da tekrar unutup iki tane daha aldın ve ilacın etki­ +siyle öyle sersemledin ki otuz kırk tane yutana kadar devam +ettin." +"Neden öyle aptalca bir şey yapayım ki?" dedi Mildred. +"Bilmiyorum," dedi Montag. +Mildred'ın onun söze devam etmesini beklediği barizdi. +"Öyle yapmadım," dedi. "Hayatta yapmam." + +39 + + "Tamam, öyle diyorsan," dedi Montag. +"Kadın böyle dedi." Mildred senaryosuna geri döndü. +Kendini yorgun hisseden Montag, "Bugün öğleden sonra +ne var?" diye sordu. +Mildred bu kez senaryodan başını kaldırıp bakmadı. "Eh, +on dakika sonra duvardan duvara devrede bir tiyatro oyu­ +nu gösterilecek. Bu sabah repliklerimi postayla gönderdiler. +Kuponlar gönderdim. Senaryonun bir bölümünü eksik bıra­ +kıyorlar. Yeni bir fikir. Eksik bölüm ev kadını, yani ben. Ek­ +sik repliklerin sırası gelince üç duvardan bana bakıyorlar ve +replikleri okuyorum. Mesela burada adam 'Bu fikrin tamamı +hakkında ne düşünüyorsun Helen?' diyor. Ben de şey diyo­ +rum, şey... " Mildred duraksayıp parmağını senaryodaki bir +satırın altında gezdirdi. "'Bence bu iyi!' Sonra oyuna devam +ediyorlar ve sonunda adam 'Buna katılıyor musun Helen?' +deyince ben 'Kesinlikle katılıyorum!' diyorum. Çok eğlenceli +40 + +değil mi Guy?" +Montag holde durup ona baktı. +"Kesinlikle eğlenceli," dedi Mildred. +"Oyun neyle ilgili?" +"Şimdi söyledim ya. Bob, Ruth ve Helen diye birileri var." +"Ah." +"Cidden eğlenceli. Dördüncü duvarı da taktırmaya para­ +mız olunca daha da eğlenceli olacak. Dördüncü duvarı sök­ +türüp dördüncü bir televizyon duvarı taktırmak için gerekli +parayı ne kadar zamanda biriktiririz sence? Sadece iki bin +dolar." +"Yıllık maaşımın üçte biri bu." +Mildred, "Sadece iki bin dolar," diye karşılık verdi. "Hem +bazen beni de düşünmelisin bence. Dördüncü bir duvarımız +olursa, bu oda bizim değil her türden egzotik insanların oda­ +ları gibi olacak. Birkaç şeyden kısabiliriz." + + "Üçüncü duvarın parasını ödemek için birkaç şeyden kı­ +sıyoruz zaten. Daha iki ay önce monte edildi, hatırlıyor mu­ +sun?" +"Daha o kadar mı oldu sadece?" Mildred oturup Montag'a +uzun bir an boyunca baktı. "Eh, güle güle canım." +"Hoşçakal," dedi Montag. Durup döndü. "Mutlu sonla mı +bitiyor?" +"Henüz sonuna gelmedim." +Montag gidip son sayfayı okudu, başıyla onayladı ve se­ +naryoyu katlayıp Mildred'a geri verdi. Evden dışarıya, yağ­ +mura çıktı. +Yağmur hafifliyordu; kaldırımın ortasında başını kaldır­ +mış yürüyen kızın yüzüne tek tük damlalar düşüyordu. Kız, +Montag'ı görünce gülümsedi. +"Merhaba! " +Montag selam verdikten sonra, "Şimdi ne haltlar karıştırıyorsun?" diye sordu. +"Hala deliyim. Yağmur iyi hissettiriyor. Yağmurda yürümeye bayılırım." +"Benim pek hoşuma gitmezdi sanırım," dedi Montag. +"Denesen hoşuna gidebilir." +"Hiç denemedim." +Kız dudaklarını yaladı. "Yağmurun tadı bile güzel." +Montag, "Ne yapıyorsun ... her şeyi bir kez denemeye mi +çalışıyorsun?" diye sordu. +"Bazen iki kez." Kız elindeki bir şeye baktı. +Montag, "Elinde ne var?" diye sordu. +"Yılın son karahindibalarından tahminimce. Yılın bu geç +vaktinde çimenlikte bunlardan bir tane bulabileceğimi san­ +mıyordum. Çenenin altına sürtmeni söylediler mi hiç? Bak." +Kız gülerek çiçeği çenesine dokundurdu. + +41 + + "Niye ki?" +"iz bırakırsa, aşığım demektir. Bıraktı mı?" +Montag bakmaktan başka bir şey yapamazdı. +"Eee ?" dedi kız. +"Çenenin altı sapsan oldu." +"Güzel! Şimdi sende deneyelim." +"Bende işe yaramaz." +"işte." Montag'ın kımıldamasına fırsat kalmadan, kız ka­ +rahindibayı onun çenesinin altına dayamıştı. Montag geri +çekilince kız güldü. "Kımıldama! " +Montag'ın çenesinin altına bakıp kaşlarını çattı. +"Eee?" dedi Montag. +"Ne yazık," dedi kız . "Kimseye aşık değilsin." +"Hayır, aşığım! " +"Öyle görünmüyor." +"Aşığım, hem de sırılsıklam! " Montag bu sözüne uygun +42 + +bir yüz ifadesi takınmaya çalıştı, ama başaramadı. "Aşığım!" +"Ah, öyle bakma lütfen." + +"Sebebi karahindiba," dedi Montag. "Hepsini kendinde +kullandın. O yüzden bende iz bırakmadı." +"Elbette, sebep bu olmalı. Ah, canını sıktım şimdi, +bunu görebiliyorum; üzgünüm, gerçekten üzgünüm." Kız, +Montag'ın dirseğine dokundu. +Montag çabucak, "Hayır, hayır," dedi. "Ben iyiyim." +"Gitmem gerek, o yüzden beni affettiğini söyle; bana kız­ +gın olmanı istemiyorum." +"Kızgın değilim. Canım sıkıldı, evet." +"Şimdi psikiyatristimle görüşmeye gitmeliyim. Beni git­ +meye zorluyorlar. Uyduruk laflar ediyorum. Psikiyatristim +hakkımda ne düşünüyor bilmiyorum. Soğan gibi katman­ +lı olduğumu söylüyor! Katmanları soymasına izin vererek, +meşgul olmasını sağlıyorum." + + "Psikiyatriste ihtiyacın olduğuna inanmaya meyilliyim," +dedi Montag. +"Aslında öyle düşünmüyorsun." +Montag derin bir nefes aldı ve bir süre içinde tuttuktan +sonra bıraktı. "Evet, aslında öyle düşünmüyorum." +"Psikiyatristim çıkıp ormanlarda gezinmemin, kuşları +seyretmemin ve kelebek toplamamın sebebini merak ediyor. +Koleksiyonumu bir gün gösteririm sana." +"Güzel." +"Boş vakitlerimde ne yaptığımı bilmek istiyorlar. Bazen +sırf oturup düşündüğümü söylüyorum. Ama ne düşündüğü­ +mü söylemiyorum onlara. Koşturmalarını sağlıyorum. Bazen +de başımı böyle geriye atıp yağmur damlalarının ağzımın içi­ +ne düşmesini sağladığımı söylüyorum. Tatlan aynen şarap +gibi. Bunu hiç denedin mi?" +"Hayır, b en ... " +"Beni affettin, değil mi?" +"Evet." Montag bunu düşündü. "Evet, affettim. Sebebini +Tanrı bilir. Tuhafsın, sinir bozucusun ama seni affetmek ko­ +lay. On yedi yaşında olduğunu mu söylemiştin?" +"Şey... gelecek ay." +"Ne acayip. Ne garip. Karım otuz yaşında ama sen bazen +ondan çok daha yaşlı gibi görünüyorsun. Bunu göz ardı ede­ +miyorum bir türlü. " +"Siz de tuhafsınız, Bay Montag. İtfaiyeci olduğunuzu bile +unutuyorum bazen. Şimdi, sizi tekrar kızdırabilir miyim?" +"Devam et." +"Nasıl başladı? O işe nasıl girdin? Mesleğini nasıl seçtin +ve bu işi yapmayı neden düşündün? Sen diğerleri gibi değil­ +sin. Onlardan epey gördüm; biliyorum. Konuştuğumda bana +bakıyorsun. Dün gece, aydan bahsettiğimde aya baktın. Di­ +ğerleri bunu asla yapmazdı. Diğerleri ben konuşurken çekip + +43 + + giderdi. Veya beni tehdit ederdi. Kimsenin kimseye ayıracak +vakti yok artık. Sen bana katlanan çok az kişiden birisin. İtfa­ +iyeci olmanı bu yüzden çok tuhaf buluyorum; sana uymuyor +sanki." +Montag bedeninin ikiye bölündüğünü hissetti; bir yanı +sıcak, diğeri soğuktu ... bir yanı yumuşak, diğeri sertti. .. bir +yanı titriyor, diğeri titremiyordu; iki yarısı birbirine sürtü­ +nüyordu. +"Randevuna koşsan iyi olacak," dedi. +Bunun üzerine kız koşarak uzaklaşıp, yağmurda duran +Montag'ı tek başına bıraktı. Montag ancak uzun zaman son­ +ra hareket etti. +Sonra, yürürken başını yağmurda çok yavaşça geriye attı +ve sadece birkaç saniyeliğine ağzını açtı. . . + +44 + +Mekanik Tazı, itfaiye binasının arka tarafındaki karanlık bir +köşede hafifçe vızıldayan, hafifçe titreşen, yumuşak ışık­ +la aydınlanan kulübesinde uyuyor ama aslında uyumuyor, +yaşıyor ama aslında yaşamıyordu. Gecenin birinin loş ışığı, +büyük pencereyle çerçevelenmiş bulutsuz gökyüzünden ge­ +len ay ışığı hafifçe titreyen canavarın pirinç, bakır ve çelikten +oluşan vücudunu aydınlatıyordu. Sekiz bacağını altı lastikli +patilerinin üstünde örümcek gibi toplamış halde çok hafifçe +titreyen yaratığın ufak ve yakut rengi cam kısımlarında, nay­ +lon fırçalı burun deliklerinin incecik ve hassas kıllarında ışık +titreşiyordu. +Montag pirinç direkten kayarak indi. Şehre bakmak için +dışarı çıktı. .. bulutlar artık tamamen dağılmıştı; Montag bir +sigara yaktıktan sonra geri dönüp eğildi ve Tazı'ya baktı. +Tazı, balın kır zehriyle dolu olduğu bir delilik ve kabus tar­ +lasından evine dönmüş, vücudu o fazla zengin nektarla tıka +basa doldurulmuş ve şimdi uyuyarak kötülüğü içinden atan +dev bir arı gibiydi. + + Bu ölü canavar, bu canlı canavar karşısında her zamanki +gibi büyülenen Montag, "Selam," diye fısıldadı. +Sıkıcı gecelerde, yani her gece adamlar pirinç direklerden +kayarak inip Tazı'nın koku sistemini tıkır tıkır ayarlayarak +uygun kombinasyonlara getirir ve ardından itfaiye binasının +aşağı eğimli rampasına sıçanlar, bazen de tavuklar veya za­ +ten boğulması gereken kediler salarlardı; sonra da Tazı'nın +hangi kedi, tavuk veya sıçanı önce yakalayacağı üstüne bahse +tutuşurlardı. Hayvanlar serbest bırakılırdı. Üç saniye sonra +oyun biterdi; Tazı'nın rampanın ortasında yakaladığı sıçan, +kedi veya tavuk kendisini hafifçe tutan patilerin arasında kı­ +sılıyken, yaratığın uzun burnundan çıkan on santimlik, içi +boş çelik iğne büyük dozda morfin veya prokain zerk etmek +üzere inerdi. Sonra o piyon, yakma fırınına atılırdı. Yeni bir +oyun başlardı. +Montag çoğu gece, bunlar olurken üst katta kalırdı. İki yıl +önce bir keresinde en usta bahisçilerle bahse tutuşmuş ve bir +haftalık maaşını kaybedince, deliye dönen Mildred'ın öfkesi­ +ne maruz kalmıştı; Mildred'ın öfkelendiği damarlarından ve +kırmızı lekelerden belliydi. Ama artık Montag geceleri ran­ +zasında, yüzü duvara dönük halde yatıyor ve aşağıdan gelen +yüksek kahkahaları, kaçışan sıçanların ayaklarının çıkardığı +o piyano telini çağrıştıran sesleri, farelerin keman sesini an­ +dıran cıyaklamalarını ve Tazı'nın çiğ ışıkta gece kelebeği gibi +öne atılıp kurbanını tuttuğu, iğneyi batırdığı ve sonra sanki +bir düğme çevrilmiş gibi, ölmek üzere kulübesine döndüğü +zamanlardaki o büyük, gölgelendirici, hareketli sessizliğini +dinliyordu. +Montag uzun buma dokundu. +Tazı hırladı. +Montag geriye sıçradı. +Tazı kulübesinin içinde yarı doğrularak, ansızın etkin- + +45 + + leştirilmiş göz ampullerinde yeşilimsi mavi neon ışıklar tit­ +reşirken Montag'a baktı. Tekrar hırladı; elektrik vızıltısının, +kızarma sesinin, metal gıcırtısının ve çarkların dönme sesi­ +nin tuhaf bir karışımı olan bu kulak tırmalayıcı ses paslı ve +kadimdi, şüphe yüklüydü sanki. +Kalbi küt küt atan Montag, "Hayır, hayır oğlum," dedi. +Gümüşi iğnenin dışarıya iki buçuk santim çıkıp geri çe­ +kildiğini, tekrar çıkıp geri çekildiğini gördü. Canavar için +için hırıldayarak ona bakıyordu. +Montag geriledi. Tazı bir adım atarak kulübesinden çıktı. +Montag bir eliyle pirinç direğe tutundu. Tepki vererek yu­ +karıya doğru kayan direk, Montag'ı usulca tavandan geçirdi. +Montag yan aydınlık üst katın zeminine indi. Titriyordu ve +yüzü yeşilimsi beyazdı. Aşağıda, Tazı sekiz inanılmaz böcek +bacağının üstüne tekrar kurulmuştu ve tekrar kendi kendine +vızıldıyordu; çok yüzeyli gözleri huzurluydu. +46 + +Montag inme deliğinin yanında öylece durarak, korkula­ +rının geçmesini bekledi. Arkasındaki köşede, tavan abajuru­ +nun yeşil ışığında, kumar masasında oturan dört adam ona +göz atsalar da bir şey demediler. Sadece Anka armalı Yüzbaşı +şapkalı adam sonunda merakına yenilerek, ince elinde is­ +kambil kartları tutarken, uzun odanın diğer tarafından ses­ +lendi. +"Montag ....'" +"Benden hoşlanmıyor, " dedi Montag. +"Ne, Tazı mı?" Yüzbaşı kartlarını inceledi. "Boşversene. +Onun hoşlanmak ya da hoşlanmamak gibi bir durumu yok. +O sadece 'işlevini yerine getirir'. Balistik dersi gibi bu. Onun +kendisi için belirlediğimiz bir yolu var. O yoldan gider. Ken­ +dini hedef alır, kendine odaklanır ve durdurur. O sadece ba­ +kır tellerden, akülerden ve elektrikten ibaret." +Montag yutkundu. "Hesaplayıcılan herhangi bir kombi- + + nasyona ayarlanabilir; herhangi bir amino asit, kükürt, süt +yağı ve alkalin miktarına ayarlanabilir. Değil mi?" +"Bunu hepimiz biliyoruz." +"Buradaki, binadaki hepimizin bütün o kimyasal denge­ +lerimiz ve oranlarımız alt kattaki ana dosyaya kaydediliyor. +Birinin Tazı'nın 'hafızasına' kısmi bir kombinasyon girmesi, +belki amino asit ayarını biraz artırması kolay olabilir. O hay­ +vanın demin yaptığı şeyi açıklar bu. Bana tepki verdi, üstüme +geldi." +"Haydi canım," dedi Yüzbaşı. +"Sinirliydi, ama çok kızgın değildi. 'Hafızası', ona dokun­ +duğumda hırlayacağı şekilde ayarlanmıştı sadece." +Yüzbaşı, "Böyle bir şeyi kim yapar ki?" diye sordu. "Bura­ +da düşmanın yok Guy." +"Bildiğim kadarıyla yok." +"Yarın teknisyenlerimize söyleriz, Tazı'yı kontrol eder " + +"Beni ilk tehdit edişi değil bu," dedi Montag. "Geçen ay +iki kez oldu." +"Hallederiz. Merak etme." +Ama Montag kımıldamadı ve öylece durup, evinin ho­ +lündeki havalandırma ızgarasını ve ızgaranın ardında gizli +şeyi düşündü yalnızca. Buradaki, itfaiye binasındaki birileri +havalandırma ızgarasından haberdarsa, Tazı'ya "söylemiş" +olamaz mıydılar... ? +Yüzbaşı inme deliğine gelip, Montag'a sorgulayan gözler­ +le baktı. +"Sadece şeyi düşünüyordum... Tazı geceleri aşağıda neler +düşünüyor acaba?" dedi Montag. "Gerçekten bize düşman +mı kesiliyor? İçimi ürpertiyor." +"Düşünmesini istemediğimiz hiçbir şeyi düşünmüyor." +Montag usulca konuştu: "Bu üzücü ... çünkü onu sadece + + + + avlanmaya, bulmaya ve öldürmeye ayarlıyoruz. Bilip bileceği +sadece bunlarsa, ne yazık." +Beatty hafifçe, horgörüyle güldü. "Boşversene! O iyi bir +zanaat eseri, kendi hedefini yakalayabilen ve her seferinde +on ikiden vurmayı garanti eden iyi bir tüfek." +"İşte bu yüzden onun sıradaki kurbanı olmak istemiyorum," dedi Montag. +"Neden? Vicdanını rahatsız eden bir mesele mi var?" +Montag hızla yukarı baktı. +Beatty karşısında durmuş, ona sabit gözlerle bakıyordu; +sonra ağzı açıldı ve çok hafifçe gülmeye başladı. + +48 + +Bir iki üç dört beş altı yedi gün. Montag bir o kadar kez evden +çıktı ve Clarisse orada, dünyada bir yerlerdeydi. Montag bir +keresinde onun bir ceviz ağacını sarstığını, bir keresinde de +çimenlikte oturup mavi süveter ördüğünü gördü; üç dört kez +de kapısının önünde mevsim sonu çiçeklerinden oluşan bir +buket veya küçük bir torbanın içinde bir avuç kestane ya da +beyaz bir sayfaya iğneyle tutturulup kapısına raptiyeyle asıl­ +mış sonbahar yaprakları buldu. Her gün Clarisse köşeye ka­ +dar ona eşlik ediyordu. Bir gün yağmur yağıyordu, ertesi gün +hava açıktı, sonraki gün sert rüzgar esiyordu, ondan sonraki +gün hava ılık ve sakindi, o sakin günden sonraki gün de ha­ +vanın fırın gibi olduğu yaz günlerini andırıyordu ve ikindi +sonunda Clarisse'in yüzü artık iyice bronzlaşmıştı. +Montag bir keresinde, metro girişinde, "Neden seni yıl­ +lardır tanıyormuşum gibi hissediyorum?" diye sordu. +"Çünkü senden hoşlanıyorum ve senden bir şey istemi­ +yorum," dedi Clarisse. "Ve çünkü birbirimizi tanıyoruz." +"Kendimi çok yaşlı hissettiriyorsun ve tam bir baba gibi +hissetmeme yol açıyorsun." +"Şimdi sen açıkla bakalım ... madem çocukları o kadar se­ +viyorsun, neden benim gibi kızların olmadı?" + + "Bilmem." +"Şaka yapıyorsun!" +"Yani, nasıl desem . . . " Montag durup başını iki yana salla­ +dı. "Şey, karım, o ... o asla çocuk istemedi." +Kız gülümsemeyi kesti. "Üzgünüm. Benimle dalga geçi­ +yorsun sandım, gerçekten. Aptalın tekiyim." +"Hayır, hayır," dedi Montag. "İyi bir soruydu. Epeydir +kimse bunu soracak kadar umursamıyordu. İyi bir soru." +"Başka şeylerden konuşalım. Eski yaprakları kokladın mı +hiç? Tarçın gibi kokmuyorlar mı? Al. Kokla." +"Aaa, sahiden tarçın gibi kokuyor bir bakıma." +Kız berrak, koyu gözleriyle ona baktı. "Hep afallamış gibi +. +gorunuyorsun. " +. + +"Vaktim olmadı, o kadar ... " +"Dediğim o genişletilmiş reklam panolarına baktın mı?" +"Sanırım. Evet." Montag kendini tutamayıp güldü. +"Gülüşün eskisinden çok daha hoş." +"Öyle mi?" +"Çok daha rahat." +Montag kendini daha müsterih ve rahat hissetti. "Neden +okulda değilsin? Her gün ortalarda dolandığını görüyorum." +"Ah, beni özlemiyorlar," dedi kız. "Asosyalmişim, öyle +diyorlar. Kaynaşamıyormuşum. Öyle tuhaf ki. Aslında çok +sosyalimdir. Sosyalden ne kastettiğine bağlı tamamen, değil +mi? Bana göre sosyal olmak, seninle böyle şeyler hakkında +konuşmak." Ön bahçede a��açtan düşmüş birkaç kestaneyi +takırdattı. "Veya dünyanın ne tuhaf olduğundan bahsetmek. +İnsanlarla olmak güzel. Ama bir grup insanı bir araya geti­ +rip de konuşmalarına izin vermemek sosyallik değil bence; +ya sence? Bir saat televizyon dersi, bir saat basketbol veya +beyzbol ya da koşu, yine bir saat çevriyazılı tarih veya resim +ve yine spor... ama biliyor musun, asla soru sormuyoruz, en + +49 + + azından çoğumuz sormuyor; yanıtları bing bing bing diye +veriyorlar sadece, biz de dört saat daha film-öğretmenin kar­ +şısında oturuyoruz. Bana göre kesinlikle sosyallik değil bu. +Bir sürü huniye su döküyorlar ve alttan akan şeye şarap di­ +yorlar, ama değil. Günün sonunda bizi öyle yormuş oluyorlar +ki yatağa gitmekten veya kabadayılık taslamak için Eğlence +Parkı'na gitmekten, Cam Kırma yerinde pencere camlan +kırmaktan ya da o büyük çelik toplu Araba Parçalama ye­ +rinde araba parçalamaktan başka bir şey yapamıyoruz. Veya +arabalara atlayıp sokaklarda yarışıyoruz, lamba direklerinin +ne kadar yakınından geçebileceğimizi görmeye çalışıyoruz, +"tavuk"* veya "jant kapağı düşürmece" oynuyoruz. Hakkım­ +da söyledikleri her şey doğru sanırım. Hiç arkadaşım yok. Bu +anormal olduğumu kanıtlıyormuş. Ama tanıdığım herkes ya +bağırıyor ya ortalıkta çılgınca dans ediyor ya da birbirini dö­ +vüyor. Bugünlerde insanların birbirini nasıl incittiğini fark +50 + +ediyor musun?" +"Öyle yaşlı gibi konuşuyorsun ki." +"Bazen çok yaşlı oluyorum. Yaşıtım çocuklardan korku­ +yorum. Birbirlerini öldürüyorlar. Hep böyle miydi? Amcam +hayır diyor. Sırf geçen sene altı arkadaşım vuruldu. On ar­ +kadaşım araba kazasında öldü. Onlardan korkuyorum, kork­ +tuğum için de beni sevmiyorlar. Amcamın dediğine göre, +dedesi çocukların birbirini öldürmediği zamanlan hatırlı­ +yormuş. Ama bu çok eskidenmiş ... o zamanlar her şey fark­ +lıymış. Sorumluluğa inanırlardı, diyor amcam. Biliyor musun, +ben sorumluluk sahibiyim. Yıllar önce, öyle olmam gerektiği +zaman dayak yedim. Bütün alışverişi de ben yapıyorum ve +evi ellerimle temizliyorum. +"Ama en çok da insanları seyretmeyi seviyorum," dedi +•:< + +iki sürücüyle oynanan, arabaların karşılıklı birbirine doğru ilerlediği +ve direksiyonu önce kıranın kaybettiği oyun. -çn + + kız. "Bazen bütün gün metroyla gezip onlara bakıyorum, on­ +ları dinliyorum. Kim olduklarını, ne istediklerini ve nereye +gittiklerini öğrenmek istiyorum sadece. Bazen Eğlence Park­ +larına gidip jet arabalarına bindiğim bile oluyor, gece yarı­ +sı şehir sınırında yarıştıklarında ... sigortalı oldukları sürece +polisin umurunda olmuyor. Bazen metrolarda gizlice kulak +kabartıyorum. Veya gazoz makinelerinin başındayken kulak +kabartıyorum ve biliyor musun?" +"N . , +eyı. +,, + +"İnsanlar hiçbir şeyden bahsetmiyor." +"Ah, bir şeylerden bahsediyorlardır mutlaka!" + +"Hayır, hiçbir şeyden bahsetmiyorlar. Genellikle bir sürü +araba veya giysi markası ya da yüzme havuzu firması sayıp, +ne güzel diyorlar! Ama hepsi aynı şeyleri söylüyor ve kimse +kimseden farklı bir şey söylemiyor. Kafelerde de genellikle +espri makineleri çalıştırılıyor ve genellikle aynı espriler yapı­ +lıyor veya müzik duvarının ışıkları yakılıyor ve bütün o renk­ +li desenler inip çıkıyor, ama bunlar sadece renk ve tamamen +soyut. Müzelerde de . . . müzeye gittin mi hiç? Tamamen soyut. +Artık sadece bu var. Amcamın dediğine göre bir zamanlar +durum farklıymış. Çok eskiden bazen fotoğraflar bir şeyler +söylermiş, hatta insanlan gösterdikleri bile olurmuş. " +"Amcam şöyle dedi, amcam böyle dedi deyip duruyor­ +sun. Amcan takdire şayan biri olsa gerek." +"Öyledir. Kesinlikle öyle. Eh, gitmeliyim. Hoşçakalın Bay +Montag." +"Güle güle. " +" Hoşçaka1 . . . " +Bir iki üç dört beş altı yedi gün: İtfaiye binası. +"Montag, şu direğe öyle bir tırmanıyorsun ki, ağaca çıkan +kuş gibisin. " + +51 + + Üçüncü gün. +"Montag, bu sefer arka kapıdan geldiğini gördüm. Tazı +rahatsız mı ediyor?" +"Hayır, hayır." +Dördüncü gün. +"Montag, komik bir şey. Bu sabah duydum. Seattle'da bir +itfaiyeci bir Mekanik Tazı'ya kasıtlı olarak kendi kimyasal bi­ +leşimini girmiş, sonra da onu serbest bırakmış. Bu ne tür bir +intihar sence?" +Beş, altı, yedi gün. +Sonra Clarisse gitti. Montag o ikindinin ne tersliği oldu­ +ğunu bilmiyordu, ama terslik kızı dünyada bir yerlerde gör­ +memesiydi. Çimenlik boştu, ağaçlar boştu, sokak boştu ve +Montag, başta bunun farkında bile olmasa da, kızı özlüyordu +ve hatta onu arıyordu; işin gerçeği, metroya vardığında için­ +de huzursuzluk kıpırtıları belli belirsiz baş göstermekteydi. +52 + +Bir sorun vardı; rutini bozulmuştu. Evet, bu basit bir rutindi, +sadece birkaç kısa günde oluşturulmuştu, ama yine de ... ? Az +kalsın dönüp, geldiği yoldan gerisingeri yürüyecekti . . . kıza +ortaya çıkması için zaman tanımak amacıyla. Aynı yoldan +gitmeyi denerse her şeyin yolunda gideceğine emindi. Ama +vakit geçti ve treninin gelmesi Montag'ın planını engelledi. +Kartların hızlı ve düzensiz hareketleri, ellerin ve gözkapakla­ +rının hareketleri, itfaiye binasının tavanından gelen mono­ +ton zaman-sesi: ". . . bir otuz beş, Perşembe gecesi, 4 Kasım ... +bir otuz altı. .. gece bir otuz yedi. .. " Yağlı masanın üstüne ko­ +nulan iskambil kartlarının tıkırtısı. .. bütün sesler Montag'a +geliyordu, kapalı gözlerinin ardından, anlık olarak diktiği +bariyerin ardından. itfaiye binasının ışıltılarla, parıltılarla ve +sessizlikle, pirinç renkleriyle, bozukluk renkleriyle, altın ve +gümüş renkleriyle dolu olduğunu hissedebiliyordu. Masada +oturan görünmez adamlar kartlarına bakıp iç geçiriyordu, + + bekliyordu. ". . . bir kırk beş ... " Sesli saat soğuk saati, daha da +soğuk bir senenin soğuk bir gecesinin soğuk saatini matemle +söylüyordu. +"Sorun ne Montag?" +Montag gözlerini açtı. +Bir yerlerde bir radyo vızıldıyordu. "... her an savaş ilan +edilebilir. Bu ülke kendini savunmaya hazırdır... " +Kara sabah göğünde çok sayıda jet uçağı tek bir notayla +ıslık çalarak geçerken itfaiye binası sarsıldı. +Montag gözlerini kırpıştırdı. Beatty ona sanki müze hey­ +keliymiş gibi bakıyordu. Beatty her an kalkıp onun etrafında +gezinebilir, ona dokunabilir, suçluluk duygusunu ve özbilin­ +cini araştırabilirdi. Suçluluk duygusu mu? Neyle ilgili suçlu­ +luk duygusu? +"Sıra sende Montag." +Montag binlerce gerçek ve on binlerce hayali ateşle +yüzleri bronzlaşmış, işleri yanaklarını kızartan ve gözleri­ +ni ısıtan bu adamlara baktı. Bu adamlar hep yanan siyah +pipolarını yakarken, platin ateşleyici alevlerine gözlerini +kaçırmadan bakardı. Onlar ve kömür karası saçları, is rengi +kaşları ve mavimsi kül lekeli, sinekkaydı tıraşlı yanakları; +ama soyları belli oluyordu. Montag irkilerek dikeldi, ağzı +açıldı. Siyah saçlı, siyah kaşlı ve yanık yüzlü olmayan . çelik +. . + +mavisi yanakları tıraşlı olup da tıraşsız gibi görünmeyen bir +itfaiyeci görmüş müydü hiç? Bu adamlar kendisinin aynı­ +sıydı! Yoksa bütün itfaiyeciler eğilimlerinin yanı sıra görü­ +nüşlerine göre de mi seçiliyordu? Yanmış kömür artığı ve +kül rengindeydiler, pipolarından da sürekli yanık kokusu +geliyordu. Yüzbaşı Beatty oradaydı, fırtına habercisi bulut­ +lar gibi yükselen tütün dumanları salıyordu. Beatty yeni bir +tütün paketi açıyor, selofanı buruşturarak ateş sesine dö­ +nüştürüyordu. + +53 + + Montag kendi ellerindeki kartlara baktı. "Ben... şeyi dü­ +şünüp duruyorum. Geçen haftaki yangını. Kütüphanesini +hallettiğimiz adamı. Ona ne oldu?" +"Tımarhaneye götürdüler... çığlıklar atıyordu." +"Deli değildi." +Beatty kartlarını usulca düzenledi. "Devleti ve bizi kandı­ +rabileceğini sanan herkes delidir." +"Nasıl bir his olduğunu hayal etmeye çalıştım," dedi +Montag. "Yani bizim evlerimizi, bizim kitaplarımızı itfaiyeci­ +lerin yakmasının nasıl bir his olduğunu." +"Bizim kitabımız yok." +"Ama o 1saydı. " +"Sende var mı?" +Beatty gözlerini yavaşça kırpıştırdı. +"H ayır. ,, +54 + +Montag onların ötesine, bir milyon yasak kitabın daktiloyla yazılmış isimlerini içeren listelerin olduğu duvara +baktı. Montag'ın baltasının ve su değil kerosen fışkırtan +hortumunun altında seneleri yakan ateşte isimleri sıçrıyor­ +du. "Hayır." Ama Montag'ın zihninde serin bir rüzgar es­ +meye başladı; evindeki havalandırma ızgarasından hafifçe +eserek Montag'ın yüzünü donduruyordu. Ve Montag yine +kendini yemyeşil bir parkta gördü ... yaşlı bir adamla, çok +yaşlı bir adamla konuşuyordu ve parkta esen rüzgar da so­ +ğuktu. +Montag duraksadı. "Ne ... hep böyle miydi? İtfaiye binası, +işimiz? Yani, şey, evvel zaman içinde ... " +"Evvel zaman içinde mi! " dedi Beatty. "Bu ne biçim laf?" +Montag içinden Kendini ele vereceksin geri zekalı, dedi +kendine. Son yangında, bir masal kitabı yanarken, tek bir sa­ +tıra göz atmıştı. "Yani eskiden, evler yangına tamamen daya­ +nıklı olmadan önce ... " dedi. Birden sanki çok daha genç bir +ses onun adına konuşuyormuş gibi geldi. Ağzını açtı ve ko- + + nuşan Clarisse McClellan oldu: "İtfaiyeciler yangınları besle­ +yip büyütmek yerine engellemiyor muydu?" +"Saçma!" Stoneman ile Black kural kitaplarını çıkarıp +(bunlar Amerika'nın İtfaiyecileri'nin kısa tarihçelerini de içe­ +riyordu), Montag'ın okuyacağı şekilde (oysa orada yazanları +epeydir biliyordu) masaya koydular: +179o'da Koloniler'de, İngiliz etkisi taşıyan kitapları yak­ +ma amacıyla kuruldu. İlk itfaiyeci: Benjamin Franklin. +KURAL + +ı . Alarm verilince hızla harekete geçin. +2. Yangını bir an önce başlatın. + +3. Her şeyi yakın. +4. Derhal itfaiye binasına dönüp rapor verin. +5. Başka Alarmlar için hazır bekleyin. + +Herkes Montag'ı seyrediyordu. Montag kımıldamadı. +Alarm çaldı. +Tavandaki çan kendini iki yüz kez tekmeledi. Dört san­ +dalye bir anda boşaldı. Kartlar kar gibi uçuşarak yağdı. Pirinç +direk titredi. Adamlar gitmişti. +Montag sandalyesinde oturuyordu. Aşağıda, turuncu ej ­ +derha öksürerek canlandı. +Montag rüyada bir adam gibi direkten aşağı kaydı. +Mekanik Tazı kulübesinde ayağa fırladı; gözleri yeşil +alevlerden ibaretti. +"Montag, kaskını unuttun!" +Montag kaskı arkasındaki duvardan kaptı, koştu, sıçradı +ve yola çıktılar; gece rüzgarı, siren çığlıklarını ve güçlü metal +gök gürültülerini çekiçliyordu! +Şehrin eski bölümündeki, boyası dökülen, üç katlı bir evdi; +en az yüz yıllıktı ama tüm evler gibi o da yıllar önce yangına + +55 + + dayanıklı ince plastik kılıfla kaplanmıştı ve bu koruyucu ka­ +buk onu gökyüzünde tutan tek şey gibiydi. +"İşte geldik!" +Motor ansızın durdu. Beatty, Stoneman ve Black kaldı­ +rımda koştular; yangına dayanıklı, bol itfaiyeci montlarının +içinde tiksinç ve şişman görünmeye başlamışlardı birden. +Montag peşlerinden gitti. +Ön kapıyı kırıp bir kadını tuttular, oysa kadın kaçmıyor­ +du; kaçmaya çalışmıyordu. Öylece durup iki yana sallanı­ +yordu sadece; gözlerini duvardaki bir hiçliğe dikmişti, sanki +başına korkunç bir darbe vurmuşlar gibi. Dili ağzının içinde +hareket ediyordu, gözleri de bir şeyi hatırlamaya çalışır gibiy­ +di; sonra hatırladılar ve dili tekrar hareket etti: +'"Adam rolü yap, Ridley Efendi; bugün İngiltere'de +Tanrı'nın izniyle öyle bir mum yakacağız ki, inanıyorum ki +56 + +asla sönmeyecek."' +"Bu kadarı yeter!" dedi Beatty. "Neredeler?" +Kadını şaşılacak bir tarafsızlıkla tokatladı ve soruyu tek­ +rarladı. Yaşlı kadının gözleri Beatty'ye odaklandı. "Nerede ol­ +duklarını zaten biliyorsunuz, yoksa gelmezdiniz," dedi. +Stoneman arkasındaki telefon resmine şikayet yazılıp +imzalanmış telefon alarm kartını uzattı. +"Tavan arasından şüphelenmek için sebep var; No. ı ı +Elm, Şehir. E. B." +Kadın baş harfleri okuyunca, "Bu komşum Bayan Blake +olmalı," dedi. +"Pekala çocuklar, bulalım onları! " +Göz açıp kapayıncaya dek yukarı çıkıp küf kokulu ka­ +ranlıkta gümüş el baltalarıyla kapılara vurmaya başladılar, +kapıların kilitli olmadığını anlayınca da eğlenen gençler gibi +bağrışarak apar topar içeri daldılar. "Hey!" Dik merdiveni +titreyerek çıkan Montag'ın üstüne kitaplar yağdı. Ne rahat- + + sız ediciydi bu! Daha önce her seferinde iş mum söndürmek +kadar kolay olmuştu. İçeri önce polisler girerdi ve kurbanın +ağzını bantlayıp, elini kolunu bağlayıp, onu parıltılı böcek +arabalarına bindirirlerdi ve götürürlerdi. .. dolayısıyla geldi­ +ğinizde boş bir ev bulurdunuz. Kimseye zarar vermezdiniz, + +nesnelere zarar verirdiniz yalnızca! Nesnelerin canı yanma­ +dığından, nesneler hiçbir şey hissetmediğinden ve çığlık +atmadığından, inlemediğinden (ki bu kadın çığlık atmaya +ve haykırmaya başlayabilirdi) sonradan vicdanınız rahatsız +olmazdı. Yaptığınız şey altı üstü temizlikti. Temelde hade­ +melikti. Her şeyi uygun yerine koymaktı. Kerosen, çabuk! +Kimde kibrit var? +Ama bu gece biri hata yapmıştı. Bu kadın ritüeli bozuyor­ +du. Adamlar aşağıdaki kadının suçlayıcı, korkunç sessizliğini +bastırmak için fazla gürültü yapıyor, gülüyor, şakalaşıyor­ +lardı. Kadın suçlamasını boş odalarda gürletiyordu ve sağa +sola atılan adamlar, kadının Üzerlerine sarsarak yağdırdığı +incecik suçluluk yağmurunu burun deliklerine çekiyorlardı. +Bu olanlar ne adil ne de doğruydu. Montag'ın epey canı sıkıl­ +mıştı. Her şeyin üstüne bir de bu kadın burada olmamalıydı! +Kitaplar Montag'ın omuzlarını, kollarını, yukarı dönük +yüzünü bombardımana tutmuştu. Bir kitap beyaz güvercin +gibi kanat çırparak, neredeyse itaatkarca Montag'ın elleri­ +ne kondu. Loş ve titrek ışıkta bir sayfa açıldı ve kar beyazı +bir kuştüyü gibiydi, üzerine yazılmış sözcükler zarifti. Mon­ +tag o hengamede ancak bir satır okuyabildi, ama okuduğu +şey sonraki bir dakika boyunca zihninde sanki kor çelikle +damgalanmış gibi yandı. "İkindi gün ışığında zaman uykuya +daldı."' Montag kitabı elinden bıraktı. Hemen ardından bir +başkası kollarına düştü. +•:• + +İ skoç şair ve denemeci Alexander Smith'in (1829-1867) Dream thorp +adlı deneme kitabından. -çn + +57 + + "Montag, yukarı gel!" +Montag'ın eli kitabı vahşi bir bağlılıkla, göğsünde delice +bir akılsızlıkla buruşturdu. Yukarıdaki adamlar tozlu havaya +kürek kürek dergi atıyordu. Dergiler katledilmiş kuşlar gibi +düşüyordu ve kadın aşağıda, ölülerin arasında küçük bir kız +gibi duruyordu. +Montag hiçbir şey yapmamıştı. Her şeyi eli yapmıştı, ken­ +dine ait bir beyni olan eli, titreyen her parmağında vicdan ve +merak olan ve hırsıza dönüşmüş eli. El şimdi tekrar kitabı bir +sihirbazın zarafetiyle Montag'ın koltukaltına tıkıştırdı, onun +terleyen koltukaltına iyice bastırdı ve sonra öne uzanıp açıl­ +dığında, avucu boştu! Buraya bakın! Masumum! Bakın! +Montag o beyaz ele, sarsılmış bir halde baktı. Elini iyice +öne uzattı, hipermetropmuş gibi. Elini yaklaştırdı, körmüş +gibi. +"Montag!" +58 + +Montag hemen döndü. +"Orada kazık gibi durmasana sersem!" +Kitaplar kurumaya bırakılmış dev balık yığınları gibi ya­ +tıyordu. Adamlar dans ediyordu, ayaklan kayınca da kitapla­ +rın üstüne düşüyorlardı. Kitap isimlerinin altın sansı gözleri +parıldıyor, düşüyor, gidiyordu. +"Kerosen!" +Omuzlarına asılı, 451 numaralı tanklardan soğuk sıvı fış­ +kırttılar. Her kitabı kerosenle kapladılar, odaları pompala­ +dıkları kerosenle doldurdular. +Telaşla aşağı indiler; peşlerinden giden Montag kerosen +buharının arasında sendeliyordu. +"Gelsene be kadın!" +Kadın kitapların arasında diz çökmüştü; ıslak deri ve kar­ +tonlara dokunuyor, yaldızlı başlıkları parmaklarıyla okuyor­ +du ... gözleri Montag'ı suçluyordu. + + "Kitaplarıma asla sahip olamazsınız," dedi. +"Kanunu biliyorsun," dedi Beatty. "Sağduyun nerede? Bu +kitapların hiçbiri birbiriyle hemfikir değil. Buraya, bu lanet +olası Babil Kulesi'ne yıllarca kapanmışsın. Kendine gel! Bu +kitaplardaki insanlar asla yaşamadı. Haydi, gel artık! " +Kadın başını iki yana salladı. +"Bütün ev yanıyor," dedi Beatty. +Adamlar kapıya sakarca yürüdü. Geriye, kadının yanında +duran Montag'a göz attılar. +Montag, "Onu burada bırakmıyorsunuz, değil mi?" diye +itiraz etti. +"Gelmiyor." +"Zorla götürün öyleyse !" +Beatty içinde ateşleyici gizli olan elini kaldırdı. "İtfaiye +Binası'na dönmemiz gerek. Hem bu fanatikler hep intiharı +dener; bildik bir durum." +Montag elini kadının dirseğine koydu. "Benimle gelebilirsin." +"Hayır," dedi kadın. "Yine de sağ ol." +"Ona kadar sayıyorum," dedi Beatty. "Bir. İki." +"Lütfen," dedi Montag. +"Git," dedi kadın. +"Üç. Dört." +"Haydi." Montag kadını çekti. +Kadın usulca, "Burada kalmak istiyorum," diye karşılık +verdi. +"B eş. Altı. " +"Saymayı kesebilirsin," dedi kadın. Bir elinin parmakları­ +nı biraz açtı; avucunda ince bir nesne vardı. +Sıradan bir mutfak kibriti. +Adamlar onu görünce evden dışarı fırlayıp uzaklaştı. +Yüzbaşı Beatty vakarını koruyarak, ön kapıya doğru yavaşça + +59 + + geriledi; pembe yüzü binlerce yangın ve gece heyecanlan se­ +bebiyle yanık ve parlaktı. Montag Tanrım, öyle doğru kil diye +düşündü. Alarm hep geceleri çalar. Asla gündüzleri değil! Sebep + +ateşin geceleri daha güzel görünmesi mi? Daha hoş bir manza­ +ra, daha iyi bir gösteri sunması mı? Kapıya ulaşan Beatty'nin +pembe yüzünde çok hafif bir panik baş gösterdi. Kadının tek +kibriti tutan eli titriyordu. Etrafında yükselen kerosen bu­ +harları, açan çiçekler gibiydi. Montag bağrında gizli kitabın +kalp gibi küt küt attığını hissediyordu. +Kadın, "Haydi, git," deyince Montag geri çekildiğini ve +kapıdan çıkarılıp uzaklaştırıldığını, Beatty'nin peşinden basa­ +makları inip çimenlikten geçtiğini hissetti; orada bir kerosen +yolu, habis bir salyangozun bıraktığı iz gibi uzanmaktaydı. +Kadın ön sundurmaya çıkmıştı, onları gözleriyle sessiz­ +ce tartıyordu, suskunluğu bir kınamaydı. .. kadın hareketsiz +duruyordu. +60 + +Beatty keroseni tutuşturmak için parmaklarını sürttü. +Çok geç kalmıştı. Montag inledi. +Sundurmadaki kadın hepsine karşı duyduğu horgörüyle +ellerini uzattı ve mutfak kibritini parmaklığa sürttü. +Sokak boyunca, evlerden insanlar fırladı. +İtfaiye binasına dönerken hiç konuşmadılar. Kimse kimseye +bakmıyordu. Montag ön koltukta Beatty ve Black ile otur­ +maktaydı. Pipo bile içmiyorlardı. Bir köşeyi dönüp sessizce +yola devam ederken orada öylece oturup, büyük Semender'in +önünden dışarı baktılar. +Montag sonunda, "Ridley Efendi," dedi. +"Ne?" dedi Beatty. +"Kadın 'Ridley Efendi,' dedi. Kapıdan girdiğimizde çılgın­ +ca bir laf etti. 'Adam rolü oyna, Ridley Efendi,' dedi. Bir şey, +bir şey, bir şey." + + '"Bugün İngiltere'de Tann'nın izniyle öyle bir mum yaka­ +cağız ki, inanıyorum ki asla sönmeyecek,"' dedi Beatty. Sto­ +neman geriye dönüp Yüzbaşı'ya göz attı; şaşıran Montag da +aynı şeyi yaptı. +Beatty çenesini ovuşturdu. "Bunu Latimer diye bir adam +Nicholas Ridley diye bir adama 1 6 Ocak 1555'te, Oxford'da +kafirlik suçlamasıyla diri diri yakılırlarken söylemişti." +Montag ile Stoneman motor tekerleklerinin altında ha­ +reket eden sokağa bakmaya geri döndüler. +"Genel kültürüm geniştir," dedi Beatty. "Çoğu itfaiye +yüzbaşısının öyle olması gerekir. Bazen kendimi şaşırtıyo­ +rum. Dikkatli sür Stoneman!" +Stoneman kamyonun frenine bastı. +"Lanet olsun! " dedi Beatty. "İtfaiye binasına gitmek için +saptığımız köşeyi kaçırdın." +. o., ,, +"Kım +"Kim olacak?" dedi Montag, kapalı kapıya karanlıkta sırtını yaslayarak. +Kansı nihayet konuştu: "Eh, ışığı yaksana." +"Işığı istemiyorum." +"Yatağa gel." +Montag onun sabırsızca döndüğünü duydu; yatak yayları +cıyakladı. +Mildred, "Sarhoş musun?" diye sordu. +Yani her şeyi el başlatmıştı. Montag bir elin, ardından da +diğerinin ceketini çıkarıp yere attığını gördü. Pantolonunu +çıkarıp bir boşluğa uzattı ve karanlığın içine düşmesine izin +verdi. Ellerine hastalık bulaşmıştı ve az sonra kollarına da +bulaşacaktı. Zehrin bileklerinden dirseklerine ve omuzlarına +yayıldığını, sonra da bir kürekkemiğinden diğerine kıvılcım +gibi sıçradığını hissedebiliyordu. Elleri kurt gibi açtı. Gözle- + +61 + + ri de açlık duymaya başlamıştı; sanki bir şeye, herhangi bir +şeye, her şeye bakmalıydılar. +Kansı, "Ne yapıyorsun?" diye sordu. +Montag terleyen, soğuk parmaklarının arasında kitapla +öylece dengede durdu. +Bir dakika sonra Mildred, "Eee, odanın ortasında öylece +durmasana," dedi. +Montag hafif bir ses çıkardı. +Mildred, "Ne?" diye sordu. +Montag hafif sesler çıkarmayı sürdürdü. Yatağa doğru +sendeleyip, kitabı soğuk yastığın altına beceriksizce itti. O +yatağa yığılınca, şaşıran kansı haykırdı. Montag odanın diğer +tarafında, Mildred'dan çok uzakta, boş bir denizle ayrılan bir +kış adasında yatıyordu. Mildred çok uzun gibi gelen bir süre +boyunca ona bir şeyler söyledi, şundan bundan bahsetti ve +bunlar yalnızca sözcüktü, Montag'ın bir keresinde bir arka­ +62 + +daşının evindeyken çocuk odasında duyduğu sözcükler gi­ +biydiler... o iki yaşındaki çocuk sözcükleri sıralıyor, anlamsız +şeyler söylüyor, hoş sesler çıkarıyordu. Ama Montag bir şey +demedi ve uzun süre sonra, yalnızca hafif sesler çıkarması­ +nın ardından, Mildred'ın odada hareket ederek onun yata­ +ğına geldiğini ve başında durarak elini aşağıya uzatıp onun +yanağını yokladığını hissetti. Mildred'ın elinin, onun yüzün­ +den çektiğinde ıslak olduğunu biliyordu. +Gecenin geç bir vaktinde Mildred'a baktı. Mildred uya­ +nıktı. Havada küçücük bir ezgi dansı vardı, Mildred yine +Denizkabuğu'nu kulağına tıkıştırmıştı ve uzak yerlerdeki +uzak insanları dinliyordu, gözleri fal taşı gibi açıktı ve tepe­ +sindeki tavanın kulaçlarca derin karanlığına bakıyordu. +Kansı telefonda çok konuşunca çaresiz kalıp en yakın +dükkana koşan ve oradan kansını arayıp akşam yemeğinde + + ne olduğunu soran adamla ilgili bir fıkra yok muydu? Adam +niye kendine bir sesli-Denizkabuğu yayın istasyonu alıp da +gecenin köründe karısıyla konuşmamış, ona mırıldanmamış, +fısıldamamış, bağırmamış, haykırmamış, çığlık atmamıştı ki? +Ama ne fısıldayacaktı, ne haykıracaktı? Ne diyebilirdi? +Birden Mildred öyle tuhaf geldi ki, Montag onu biraz +olsun tanıdığına inanamadı. Başka birinin evindeydi, tıpkı +başka fıkralardaki o adam gibi; hani gecenin epey geç bir +vaktinde, sarhoş halde evine gelir ve yanlış kapıyı açıp yanlış +odaya girer, bir yabancının yanında yatar, sabahleyin erken­ +den kalkıp işe gider ve ikisinin de durumdan haberi olmaz. +Montag, "Millie ... ?" diye fısıldadı. +"N e.">" +"Seni irkiltmek istememiştim. Bilmek istediğim şu... " +"E ee.">" +"Biz ne zaman tanıştık? Ve nerede?" +Mildred, "Nasıl ne zaman tanıştık?" diye sordu. +"Yani. .. ilk görüşmemizi diyorum." +Montag, Mildred'ın karanlıkta kaşlarını çattığını biliyor­ +du. +Sorusunu netleştirdi. "İlk kez nerede ve ne zaman görüştük?" +"Tabii ki şeyde ... " +Mildred sustu. +"Bilmiyorum," dedi. +Montag üşüyordu. "Hatırlayamıyor musun?" +"Öyle uzun zaman oldu ki." +"Sadece on yıl, hepsi bu, sadece on!" +"Heyecanlanma, düşünmeye çalışıyorum." Mildred yük­ +selip duran tuhaf, küçük bir kahkaha attı. "Garip, ne garip, +insanın kocasıyla veya karısıyla nerede veya ne zaman tanış­ +tığını hatırlamaması." + +63 + + Montag yattığı yerde gözlerini, alnını ve ensesini ağır +ağır ovuşturdu. İki elini gözlerinin üstüne koyup düzenli şe­ +kilde, o anıyı ezerek yerine oturtmak istercesine baskı uygu­ +ladı. Mildred ile nerede tanıştığını bilmek hayatında şimdiye +kadar hiçbir şeyin olmadığı kadar önemli geldi birden. +"Önemi yok." Mildred kalkmıştı, şimdi banyodaydı ve +Montag suyun akışını, Mildred'ın çıkardığı yutma sesini +duydu. +"Evet, yok sanırım," dedi. +Mildred'ın kaç kez yuttuğunu saymaya çalıştı; dümdüz +ağızları sigaralı, yüzleri çinko beyazı iki adamın ziyaretini +ve Elektronik Gözlü Yılan'ın gece, taş ve durgun pınar suyu +katmanlarına kıvrılarak inmesini düşündü; Mildred'a ses­ +lenmek istedi: Bu gece kaç tane aldın! Kapsüller! Sonradan, + +64 + +bilmeden kaç tane alacaksın? Saat başı! Veya belki bu gece de­ +ğil, yann gece! Bense bu gece, yann gece, uzun bir süre boyunca +hiçbir gece uyuyamayacağım... bu başladığına göre. Mildred'ın +başında iki teknisyen dururken yatakta yatmasını düşündü; +o ikisi kaygıyla eğilmemiş, kollarını kavuşturarak dimdik +ayakta durmuşlardı yalnızca. Ve Mildred ölürse ağlamaya­ +cağına emin olduğunu düşündüğünü hatırladı. Çünkü bu +bilmediği birinin, sokaktaki bir yüzün, gazetedeki bir fotoğ­ +rafta yer alan görüntünün ölümü olacaktı ve bu ansızın öyle +yanlıştı ki Montag ağlamaya başlamıştı, ölüm sebebiyle değil +ölüme ağlamama düşüncesi sebebiyle ağlamıştı, aptal ve boş +bir kadının yakınındaki aptal ve boş bir adamdı, aç yılansa +Mildred'ı daha da boş kılmıştı. + +İnsanın içi nasıl bu kadar boşalabiliyor? diye merak etti. +İçini kim boşaltıyor? Ve geçen günkü o berbat çiçek, karahin­ +diba! Her şeyi özetlemişti, değil mi? "Ne yazık! Kimseye aşık +değilsin! " Montag neden aşık değildi peki? +Eh, gerçekçi olmak gerekirse Mildred ile arasında bir du- + + var yok muydu? Bir de değil, şimdilik üç duvar vardı kelime­ +nin tam anlamıyla! Hem de pahalı duvarlar! Ve o duvarlarda +yaşayan amcalar, teyzeler, kuzenler, kuzinler, yeğenler, hiçbir +şey, hiçbir şey, hiçbir şey demeyen ve yüksek, yüksek, yüksek +sesle konuşan, saçma sapan laflar eden o ağaç maymunları +vardı. Montag onlara en baştan beri akraba demişti. "Bugün +Louis Amca nasıl?" "Kim?" "Ve Maude Teyze?" Mildred'a dair +önemli anılarının en eskisi şuydu aslında: Ağaçsız bir orman­ +daki (ne tuhaf!) küçük bir kız, daha doğrusu bir zamanlar +ağaçların olduğu (şekillerinin anısını dört bir yanda hisse­ +debiliyordunuz) bir yaylada kaybolmuş, "oturma odasının" +ortasında oturan küçük bir kız. Oturma odası; ne uygun bir +isim verilmişti. Montag ne zaman gelse, duvarlar Mildred ile +konuşuyor oluyordu. +"Bir şeyler yapılmalı!" +"Evet, bir şeyler yapılmalı!" +"Eee, böyle boş boş durup konuşmayalım." +"Haydi bir şeyler yapalzmf' +"Öyle kızgınım ki tükürebilirimf' +Mesele neydi? Mildred bilemiyordu. Kim kime kızgındı? +Mildred pek bilmiyordu. Ne yapacaklardı? Eh, bekle de gör, +demişti Mildred. +Montag görmek için beklemişti. +Duvarlardan gök gürültüsünü andıran bir gürültü boşa­ +nıyordu. Müzik öyle yüksek sesle bombardıman yapıyordu ki +Montag'ın kemikleri sarsıntı yüzünden tendonlarından ayrı­ +lacaktı neredeyse; çenesinin titrediğini, başının içinde gözle­ +rinin titreştiğini hissetmişti. Beyin sarsıntısı kurbanıydı. Her +şey sona erdiğinde kendini uçuruma atılan ve merkezkaç +kuvvetinin etkisiyle döndürülüp bir şelaleye tükürülen bir +adam gibi hissetmişti; durmadan boşluğa, boşluğa düşüyor­ +du ve asla - tam anlamıyla - dibe - dokunmuyordu - asla - + +65 + + asla - tam anlamıyla - hayır tam anlamıyla değil - dibe - do­ +kunmuyordu ... ve insan öyle hızlı düşüyordu ki kenarlara da +dokunmuyordu ... asla... herhangi bir şeye ... tam anlamıyla ... +dokunmuyordu. +Gök gürültüsü dinmişti. Müzik kesilmişti. +"İşte," demişti Mildred. +Ve gerçekten dikkate değerdi bu. Bir şey olmuştu. Oda­ +nın duvarlarındaki insanlar pek kımıldamasa da ve aslında +hiçbir konuda anlaşmaya varılmamış olsa da, insan birinin +bir çamaşır makinesini çalıştırdığı veya kendisini dev bir va­ +kumun içine çektiği izlenimine kapılıyordu. İnsan müzikte +ve safi kakofonide boğuluyordu. Montag odadan çıktığında +terliyordu ve yere yığılmak üzereydi. Arkasında Mildred ken­ +di koltuğuna oturmuştu ve sesler tekrar başlamıştı: +Bir "teyze", "Eh, artık her şey yolunda olacak," demişti. +Bir "kuzen", "Ah, fazla emin olma," demişti. +66 + +"Sinirlenme şimdi!" +"Kim sinirleniyor?" +" Sen.,,, + +. +"B en mu + +, ,, + +"Kızgınsın., ,, +"Neden kızgın olayım ki?" +"İşte! " +Montag, "İyi güzel de neye kızgınlar?" diye haykırmıştı. + +"Kim bu insanlar? Şu adam kim, şu kadın kim? Kan kocalar +mı, boşanmışlar mı, nişanlılar mı, ne? Ulu Tanrım, hiçbir şe­ +yin birbiriyle bağlantısı yok." +"Onlar ... şey, onlar... onlar kavga etti, anlarsın ya," demiş­ +ti Mildred. "Çok sık kavga ediyorlar kesinlikle. Dinlemelisin. +Sanırım evliler. Evet, evliler. Neden?" +Ve yakında, hayalin gerçekleşmesiyle dört duvar olacak +üç duvarın arasında olmadıkları zamanlarda da üstü açık + + arabada konuşuyorlardı; Mildred şehirde saatte yüz altmış +kilometre hızla araba sürüyordu, Montag ona seslenince +seslenerek karşılık veriyordu ve ikisi de birbirini duymaya +çalışıyordu ama arabanın çığlığını duyuyorlardı yalnızca. +Montag, "En azından asgari hızla git! " diye sesleniyordu. +Mildred, "Ne?" diye haykırıyordu. Montag, "Doksanla git, +asgari hızla! " diye bağırıyordu. Mildred, "Neyle?" diye cıyak­ +lıyordu. Montag, "Hızla!" diye bağırıyordu. Ve Mildred hızı +saatte yüz yetmiş kilometreye çıkararak Montag'ın nefesini +kesiyordu. +Arabadan indiklerinde, Mildred'ın kulaklarına Denizkabuklan tıkıştırılmış oluyordu. +Sessizlik. Hafifçe esen rüzgar sadece. +"Mildred." Montag yatakta kımıldandı. +Uzanıp Mildred'ın kulağındaki küçük müzikal böceği çı­ +kardı. "Mildred. Mildred?" +"Evet?" Mildred'ın sesi hafifti. +Montag sesli-renkli duvarlardaki yuvaların arasına elek­ +tronik olarak yerleştirilmiş yaratıklardan biri gibi hissetti +kendini; konuşuyordu ama konuşması kristal engeli delemi­ +yordu. Mildred'ın dönüp kendisini görmesi umuduyla pan­ +tomim yapabiliyordu yalnızca. Camın ardından birbirlerine +dokunamıyorlardı. +"Mildred, sana bahsettiğim kızı tanıyor musun?" +"Hangi kızı?" Mildred uyumak üzereydi. +"Yanda oturan kızı." +"Yanda oturan hangi kızı?" +"Bilirsin, liseli kızı. Clarisse, adı bu." +"Ha, evet," dedi karısı. +"Onu birkaç gündür görmüyorum... tam dört gündür. +Sen gördün mü?" +"H ayır. ,, + +61 + + "Seninle onun hakkında konuşmak istiyordum. Tuhaf." +"Ah, hangisini kastettiğini biliyorum." + +"Bileceğini tahmin etmiştim." +Mildred karanlık odada, "O," dedi. +Montag, "Ne olmuş ona?" diye sordu. +"Sana söyleyecektim. Unuttum. Unuttum." +"Şimdi söyle. Nedir?" +"Gitti sanırım." +"Gitti mi?" +"Bütün ailesi bir yerlere taşındı. Ama o kız dönmez artık. +Sanırım öldü." +"Aynı kızdan bahsediyor olamayız." +"Hayır. Aynı kız. McClellan. McClellan. Araba çarp­ +tı. Dört gün önce. Emin değilim. Ama sanırım öldü. Her +halükarda, ailesi taşındı. Bilmiyorum. Ama sanırım öldü." +"Emin değilsin!" +68 + +"Hayır, eminim. Gayet eminim." +"Neden bana daha önce söylemedin?" +"Unuttum." +"Dört gün olmuş!" +"Tamamen unutmuşum." +Montag orada usulca yatarak, "Dört gün olmuş," dedi. +Karanlık odada ikisi de kımıldamadan yattılar. "İyi geceler," dedi Mildred. +Montag hafif bir hışırtı duydu. Mildred'ın eli kımıldadı. +Yastıkta elinin dokunduğu elektrikli yüksük, peygamberde­ +vesi gibi hareket etti. Şimdi yine Mildred'ın kulağındaydı, +vızıldıyordu. +Montag kulak kabarttı; karısı usulca şarkı söylüyordu. +Evin dışında bir gölge hareket etti, bir güz rüzgarı esti ve +kesildi. Ama Montag'ın duyduğu sessizlikte bir şey daha var­ +dı. Pencereye verilen bir nefesti sanki. Yeşilimsi ışık yayan, + + belli belirsiz bir duman gibiydi. .. çimenliğin üstünden uzak­ +lara savrulan tek bir devasa ekim yaprağının hareketi gibiydi. +Montag Tazı, diye düşündü. Bu gece dışanda. Şimdi dışa­ + +nda. Pencereyi açsam... +Pencereyi açmadı. +Sabahleyin üşüyordu ve ateşi vardı. +"Hasta olamazsın," dedi Mildred. +Terleyen Montag gözlerini kapadı. "Evet." +"Ama dün gece iyiydin." +"Hayır, iyi değildim." Montag "akrabaların" oturma oda­ +sından gelen bağrışmalarını duyuyordu. +Mildred onun yatağının yanında merakla durdu. Mon­ +tag onun oradaki varlığını hissetti, onu gözlerini açmadan +gördü; Mildred'ın saçı kimyasal maddeler yüzünden yanıp +incelmiş ve saman gibi olmuştu, gözlerinde görünmeseler +de Montag'ın gözbebeklerinin epey ardında olduğundan +şüphelendiği bir tür katarakt vardı, somurtan dudakları kı­ +zarmıştı, vücudu diyet yüzünden peygamberdevesi gibi incecik olmuştu, teni de beyaz domuz pastırmasını andırıyordu. +Montag onun görünüşünün bundan farklı olduğu bir zamanı hatırlayamıyordu. +"Aspirinle su getirir misin?" +"Kalkmalısın," dedi Mildred. "Öğlen oldu. Normalden +beş saat fazla uyudun." +Montag, "Oturma odasını kapatır mısın?" diye rica etti. +"O benim ailem." +"Hasta bir adam için kapatır mısın?" +"Sesini kısarım." +Mildred odadan çıktı ve oturma odasına hiçbir şey yap­ +madan geri geldi. "Böyle daha iyi mi?" +"Sağ ol." + +69 + + "O favori programım," dedi Mildred. +"Peki ya aspirin?" +"Daha önce hiç hasta olmamıştın." Mildred tekrar gitti. +"Eh, şimdi hastayım. Bu gece işe gitmeyeceğim. Benim +için Beatty'yi ara." +"Dün gece tuhaf davrandın." Mildred geri geldi. . . şarkı +mırıldanıyordu. +"Aspirin nerede?" Montag ondan aldığı suya göz attı. +"Ah." Mildred tekrar banyoya gitti. "Bir şey mi oldu?" + +"Bir yangın sadece." +Mildred banyodan, "Benim akşamım güzel geçti," dedi. +"Ne yaptın?" +"Oturma odasındaydım." +"Ne vardı?" +"Programlar." +"Nasıl programlar?" +10 + +"Gelmiş geçmiş en iyilerden." +"Kimin?" +"Ah, bilirsin işte, o ekip. " + +"Evet, ekip, ekip, ekip." Montag acıyan gözlerine bastırdı; +kerosen kokusu yüzünden kustu birden. +Mildred şarkı mırıldanarak içeri girdi. Şaşırmıştı. "Bunu +neden yaptın?" +Montag yere can sıkıntısıyla baktı. "Yaşlı bir kadını kitap­ +larıyla birlikte yaktık." +"Neyse ki halı yıkanabiliyor." Mildred bir paspas getirip +yeri silmeye başladı. "Ben dün gece Helen'a gittim." +"Programlan kendi oturma odanda seyretsen olmaz mı?" +"Olur tabii, ama misafirliğe gitmek hoş oluyor." +Mildred oturma odasına gitti. Montag onun şarkı söyle­ +diğini duydu. +"Mildred?" diye seslendi. + + Mildred geri geldi; şarkı söylüyor, hafifçe parmak şıklatıyordu. +"Dün gecemi sormayacak mısın?" dedi Montag. +"Neyini sorayım?" +"Bin kitap yaktık. Bir kadını yaktık." +"E ee.,,, +Oturma odasından bangır bangır sesler geliyordu. +"Dante, Swift ve Marcus Aurelius'un kitaplarını yaktık." +"O Avrupalı değil miydi?" +"Onun gibi bir şey." +"Radikal değil miydi?" +"Hiç kitabını okumadım." +"Radikaldi." Mildred telefonu evırıp çevirdi. "Yüzbaşı +Beatty'yi aramamı beklemiyorsun, değil mi?" +"Aramalısın! " +"Bağırma! " +"Bağırmıyordum." Montag yatakta doğruldu; birden hid­ +detlenmiş ve yüzü kızarmıştı, titriyordu. Sıcak havada oturma +odası gürlüyordu. "Ben onu arayamam. Hastayım diyemem." +"N e den.'" +Montag Çünkü korkuyorsun, diye düşündü. Hasta numa­ +rası yapan bir çocuk; aramaya korkuyordu, çünkü bir dakika +konuştuktan sonra şöyle diyecekti: "Evet Yüzbaşım, şimdi­ +den kendimi daha iyi hissediyorum. Bu gece onda orada olurum. " +"Hasta değilsin," dedi Mildred. +Montag kendini tekrar yatağa bıraktı. Elini yastığının al­ +tına soktu. Gizlenmiş kitap hala oradaydı. +"Mildred, acaba, şey, işime biraz ara versem nasıl olur?" +"Her şeyden vazgeçmek mi istiyorsun? Bunca yıl çalıştık­ +tan sonra sırf bir gece, bir kadın ve kitapları ... " +"O kadını görmeliydin Millie! " + +71 + + "O benim için bir hiç; kitapları olmamalıydı. Onun so­ +rumluluğuydu, bunu düşünmeliydi. Ondan nefret ediyo­ +rum. Senin kanına girdi ve şimdi bir bakacaksın ki sokakta­ +yız, evimiz yok, işimiz yok, hiçbir şeyimiz yok." +"Sen orada değildin, görmedin, " dedi Montag. "Bir kadı­ +nın yanan bir evde kalmasına yol açtıklarına göre, kitaplarda +bir şeyler olmalı ... hayal edemeyeceğimiz bir şeyler; orada bir +şeyler olmalı. İnsan bir hiç uğruna kalmaz. " +"Aklı kıttı. ,, +"Senin benim kadar aklı başındaydı, hatta belki daha faz­ +la... ve biz onu yaktık." +"Olmuş bitmiş artık ... köprünün altından sular geçmiş." +"Hayır, sular değil; ateş. Yanmış bir ev gördün mü hiç? +Günlerce için için yanar. Eh, bu yangın bana hayatımın so­ +nuna kadar yeter. Tanrım! Bütün gece zihnimde yangını +söndürmeye çalıştım. Çabalamaktan delirdim." +72 + +"Bunu itfaiyeci olmadan önce düşünecektin." +"Neyi düşünecekmişim!" dedi Montag. "Seçme şansı ve­ +rildi mi ki bana? Dedem de, babam da itfaiyeciydi. Uykumda +onların peşinden koşardım." +Oturma odasında dans müziği çalıyordu. +"Bugün erken vardiyan var," dedi Mildred. "İki saat önce +gitmen gerekirdi. Şimdi fark ettim." +"Mesele ölen kadın değil sadece," dedi Montag. "Dün +gece, son on yılda kullandığım onca keroseni düşündüm. Ki­ +tapları da düşündüm. Ve o kitapların her birinin ardında bir +insan olduğunu ilk kez fark ettim. Onları düşünüp yazmak +için epey zaman gerek. Bu daha önce aklımın ucundan bile +geçmemişti." Yataktan kalktı. +"Bir insanın etrafındaki dünyaya ve hayata bakarak bazı +düşüncelerini yazıya dökmesi belki bir ömür sürdü; sonra +ben geldim ve iki dakikada bam! Her şey bitti." + + "Beni rahat bırak," dedi Mildred. "Ben bir şey yapmadım." +"Seni rahat mı bırakayım! Bu çok güzel, ama kendimi nasıl +rahat bırakabilirim peki? Rahat bırakılmamıza gerek yok. Aslın­ +da arada sırada rahatsız edilmemiz gerek. En son ne zaman ger­ + +çekten rahatsız oldun? Önemli bir konuda, gerçek bir konuda?" +Sonra Montag sustu... çünkü geçen haftayı ve tavana +bakan iki beyaz taş parçasını, bakınan gözlü pompayılanı ve +konuşurken ağızlarındaki sigaraları hareket eden o sabun su­ +ratlı iki adamı hatırlamıştı. Ama o başka bir Mildred idi, bu +Mildred'ın öyle derinindeydi ve öyle rahatsız, gerçekten öyle +rahatsızdı ki bu iki kadın hiç tanışmamışlardı. Montag sırtını +döndü. +"Al, sonunda becerdin işte," dedi Mildred. "Evimizin +önünde. Bak kim geldi." +"Umurumda değil." +"Şimdi bir Anka arabası geldi ve siyah gömleğinin koluna +turuncu yılan işlenmiş bir adam ön bahçe yolundan yaklaşıyor. + +,, + +Montag, "Yüzbaşı Beatty mi?" diye sordu. +"Yüzbaşı Beatty." +Montag kımıldamadan öylece durarak, hemen önündeki +duvarın soğuk beyazlığına baktı. +"Git onu içeri al, tamam mı? Hasta olduğumu söyle ona." +"Kendin söyle !" Mildred sağa sola birkaç adım koştur­ +duktan sonra durdu, ön kapı hoparlörü ona seslenince de +gözleri fal taşı gibi açıldı; hoparlör usulca sesleniyordu ... Ba­ +yan Montag, Bayan Montag, burada biri var, burada biri var, +Bayan Montag, Bayan Montag, burada biri var. Sesi hafifli­ +yordu. +Montag kitabı yastığın arkasına iyice sakladıktan sonra +yavaşça yatağa tekrar girdi, örtüleri dizlerine ve göğsüne çek­ +ti, yarı oturma pozisyonuna geçti ve bir süre sonra Mildred + +13 + + odaya girip çıktı, sonra da Yüzbaşı Beatty elleri ceplerinde, +salına salına içeri girdi. +Montag ile kansı hariç her şeye bakan Beatty, "'Akrabala­ +rın' sesini kısın," dedi. +Mildred bu kez koştu. Oturma odasında bağrışıp duran +sesler kesildi. +Yüzbaşı Beatty en rahat koltuğa oturdu; kırmızı yüzünde +huzurlu bir ifade vardı. Pirinç piposunu hiç acele etmeden +hazırlayıp yaktı ve büyük bir duman bulutu saldı. "Hasta +adam nasılmış diye gelip bir bakayım dedim sadece." +"Nasıl tahmin ettin?" +Beatty diş etlerinin şeker pembeliğini ve küçük dişleri­ +nin şeker beyazlığını sergileyen, her zamanki gülümsemesini +takındı. "Ben her şeyi görmüş geçirmiş biriyim. Bu gece gel­ +meyecektin." +Montag yatakta doğrulup oturdu. +74 + +"Eh, bu gece izinli ol öyleyse!" dedi Beatty. Kapağında GA­ +RANTİLİ: BU ATEŞLEYİCİ BİR MİLYON KEZ YANAR yazan, +yanından hiç ayırmadığı kibrit kutusunu inceledi ve kimyasal +kibriti dalgınca yakmaya başladı ... söndürdü, yaktı, söndürüp +yaktı, birkaç sözcük söyledikten sonra söndürdü. Aleve baktı. +Söndürdü, sonra da dumana baktı. "Ne zamana iyi olursun?" +"Yarın. Belki sonraki gün. Hafta başında. " +Beatty piposunu tüttürdü. "Her itfaiyeci eninde sonunda +bu engele toslar. Anlayışa, çarkların nasıl döndüğünü bilme­ +ye ihtiyaçları vardır sadece. Mesleğimizin tarihini bilmeleri +gerekir. Çaylaklara eskisi gibi öğretmiyorlar artık. Maalesef." +Piposundan nefes çekti. "Artık sadece itfaiye şefleri hatırlı­ +yor." Piposundan nefes çekti. "Sana anlatacağım." +Mildred huzursuzca kımıldandı. +Beatty'nin koltuğa iyice yerleşip, ne söyleyeceğini hatır­ +laması tam bir dakika sürdü. + + "Bütün bunlar ne zaman başladı. .. yaptığımız bu iş nasıl, +ne zaman, nerede ortaya çıktı diye soruyorsun. Eh, aslında +İç Savaş denen bir şeyin başlarında ortaya çıktı bence. Kural +kitabımız daha önce başladığını iddia etse de. Gerçek şu ki +fotoğrafçılık gelişene kadar birbirimizle pek iyi geçinmiyor­ +duk. Sonra ... yirminci yüzyılın başında sinema filmleri orta­ +ya çıktı. Radyo. Televizyon. İşler kitle kazanmaya başladı." +Montag yatağında kımıldamadan oturuyordu. +"Kitle kazandıkları için de basitleştiler," dedi Beatty. +"Eskiden kitaplar orada burada, her yerde tek tük insanlara +hitap ediyordu. Onlar farklı olma imkanına sahipti. Dünya +genişti. Ama sonra dünya gözlerle, dirseklerle ve ağızlarla +doldu. Nüfus ikiye, üçe, dörde katlandı. Filmler, radyolar, +dergiler, kitaplar bir çeşit puding macunu normuna indir­ +gendi. .. anlıyor musun?" +, +"S anının. , +Beatty havaya saldığı dumanın oluşturduğu şekle baktı. +"Hayalinde canlandır. Atlara, köpeklere, el arabalarına sahip +on dokuzuncu yüzyıl insanı... ağır çekim. Sonra, yirminci +yüzyılda kameranı hızlandır. Kısaltılan kitaplar. Özetleşti­ +rilen. Özet haber veren dergiler, Bulvar Gazeteleri. Her şey +kapanışa, hızlı sona indirgeniyor." +"Hızlı son." Mildred başıyla onayladı. +"Klasikler on beş dakikalık radyo programlarına uyacak +şekilde kısaltılıyor, sonra iki dakikada okunacak bir kitap +eleştirisi için tekrar kısaltılıyor, sonunda da bir sözlükte on­ +on iki satır alıntı yapılıyordu. Abarttım tabii. Sözlükler re­ +ferans içindi. Ama Hamlet ile ilgili tek bildikleri (bu kitabı +biliyorsundur Montag; sizin içinse herhalde ancak aklınızda +pek az yer etmiş bir söylentiden ibarettir, Bayan Montag), +dediğim gibi, Hamlet ile ilgili tek bildikleri Artık nihayet bü­ + +tün klasikleri okuyabilirsiniz; komşulannzza ayak uydurun, + +15 + + iddiasında bulunan bir kitaptaki bir sayfalık özetti. Anlıyor +musun? Anaokulundan üniversiteye, sonra da tekrar anao­ +kuluna; entelektüelliğin son beş yüzyıl veya daha fazlasında­ +ki gidişatı bu işte." +Mildred kalkıp odada dolanmaya, bir şeyleri alıp bırak­ +maya başladı. Beatty ona aldırmadan söze devam etti: +"Filmi hızlandır Montag, çabuk. Tıkla, Foto, Bak, Göz, + +Şimdi, Film, Burada, Orada, Hızlı, Adım, Yukan, Aşağı, İçeri, +Dışan, Neden, Nasıl, Kim, Ne, Nerede, Ha? Uh! Pat! Küt, Bim, +Bom, Bum! Özetler-özetler, özetler-özetler-özetler. Siyaset? +Bir sütun, iki cümle, bir manşet! Sonra havanın ortasında +hepsi kayboluyor! Yayımcıların, suistimalcilerin, yayıncıların +pompalayan elleri insanın zihnini öyle hızlı döndürüyor ki, +zaman kaybı olan bütün o gereksiz düşünceler merkezkaç +kuvvetiyle dışarı fırlıyor!" +Mildred yatak örtülerini düzeltiyordu. Montag'ın yas76 + +tığına pat pat vurduğunda, Montag'ın kalbi tekrar küt küt +atmaya başladı. Şu an Mildred yastığı alıp, güzelce düzeltip +yerine geri koymak için Montag'ı omzundan çekiştirerek ha­ +reket ettirmeye çalışıyordu. Ve belki de çığlığı basıp öylece +bakakalmak veya elini aşağı uzatıp, "Bu ne?" diyerek, sakl�� +kitabı dokunaklı bir masumiyetle havaya kaldırmak için. +"Okul saatleri kısaltıldı; disiplin gevşetildi; felsefe, tarih +ve dil dersleri iptal edildi; İngilizce ve imla dersleri giderek +ihmal edildi, sonunda da neredeyse tamamen boşlandı. Ha­ +yat şimdide, iş öneme sahip, mesai sonrası her yerde hazza +ulaşabilirsin. İnsan neden düğmelere basmak, elektrik anah­ +tarlarını çekmek, somun ve cıvata takmak dışında bir şey öğ­ +rensin ki?" +"Yastığını düzelteyim," dedi Mildred. +Montag, "Hayır! " diye fısıldadı. +"Düğmenin yerini fermuar alır ve insan şafakta giyinir- + + ken düşünmeye, felsefi düşüncelere dalmaya ve dolayısıyla +da melankolikleşmeye ayıracak bir saat bulamaz olur." +"Haydi," dedi Mildred. +"Git," dedi Montag. +"Hayat küçük düşürücü, büyük bir yenilgiye dönüşür +Montag; her şey... bam, puf, vay!" +Mildred yastığı çekiştirirken, "Vay," dedi. +Montag öfkeyle, "Tanrı aşkına beni rahat bırak! " diye +haykırdı. +Beatty'nin gözleri fal taşı gibi açıldı. +Mildred'ın yastığın arkasındaki eli donakalmıştı. Par­ +maklan kitabın kenarında geziniyordu ve onun ne olduğunu +anlayınca yüzünde önce şaşkınlık, sonra da şok belirdi. Ağzı +soru sormak için açıldı. . . +"Tiyatroları palyaçolar hariç boşalt, odaları cam duvar­ +larla donat ve hoş renkler duvarlarda konfeti, kan, şeri veya +Sauterne şarabı gibi inip çıksın. Beyzbolu seversin, değil mi +Montag?" +"Beyzbol güzel oyundur." +Beatty artık neredeyse görünmezdi, bir duman perdesi­ +nin ardında bir yerlerden gelen bir sesti. +Mildred neredeyse neşeyle, "Bu ne?" diye sordu. Montag +sırtını onun kollarına yasladı. "Buradaki ne?" +Montag, "Otur!" diye bağırdı. Mildred sıçrayarak uzak­ +laştı; elleri boştu. "Konuşuyoruz!" +Beatty hiçbir şey olmamışçasına söze devam etti. "Bovling seversin, değil mi Montag?" +"Bovling, evet." +"Peki ya golf?" +"Golf güzel oyundur." +"Basketbol?" +"Güzel oyundur." + +11 + + "Bilardo, Amerikan bilardosu? Futbol?" +"Hepsi de güzel oyunlardır." +"Herkes için daha çok spor, grup ruhu, eğlence ve düşün­ +mene gerek yok, değil mi? Organize, organize ve süper orga­ +nize, süper süper sporlar. Kitaplarda giderek daha çok resim. +Daha çok fotoğraf. Zihin giderek daha az içer. Sabırsızlık. Bir +yerlere, bir yerlere, bir yerlere giden, hiçbir yere gitmeyen +kalabalıklarla dolu otobanlar. Benzin mültecileri. Kasabalar +motele dönüşür, insanlar göçebe olarak bir yerlerden bir yer­ +lere akın eder, ay gelgitlerini takip ederler, geçen gece benim +ve bu öğlen senin uyuduğun odada bu gece uyurlar." +Mildred odadan çıkıp kapıyı arkasından sertçe kapadı. +Oturma odası "teyzeleri", oturma odası "amcalarına" gülme­ +ye başladı. +"Şimdi uygarlığımızın azınlıklarını ele alalım, tamam +mı? Nüfus arttıkça azınlıkların sayısı artar. Köpek sevenleri, +78 + +kedi sevenleri, doktorları, avukatları, tüccarları, şefleri, Mor­ +monları, Baptistleri, Üniteryenleri, ikinci kuşak Çinlileri, +İsveçlileri, İtalyanları, Almanları, Teksaslıları, Brooklynlileri, +İrlandalıları, Oregonlu veya Meksikalı insanları sinirlendir­ +meyeceksin. Bu kitaptaki, bu oyundaki, bu televizyon dizi­ +sindeki insanlar herhangi bir yerdeki gerçek ressamları, hari­ +tacıları, makinistleri temsil etmemektedir. Pazarın ne kadar +büyürse ihtilaflarla başa çıkma gücün o kadar azalır Montag, +bunu hatırla! Bütün o küçük küçük azınlıkların göbeğinin +temiz tutulması gerekir. Kötü düşüncelerle dolu yazarlar, +daktilolarınızı kilit altına alın. Bunu yaptılar. Dergiler hoş +bir vanilyalı tapyoka karışımına dönüştü. Lanet olası züppe +eleştirmenlerin söylediğine göre kitaplar bulaşık suyuydu. +Kitapların artık satmamasına şaşmamalı, dedi eleştirmenler. +Ama ne istediğini bilen, mutlu mutlu dönen halk çizgi ro­ +manların sürmesine izin verdi. Bir de üç boyutlu seks der- + + gilerinin tabii. İşte bu Montag. Devlet tarafından, tepeden +inme getirilmedi. Başta hüküm, bildirge, sansür yoktu ... ha­ +yır! Teknoloji, kitlesel sömürü ve azınlık baskısı bu numarayı +gerçekleştirdi, Tanrı'ya şükür. Günümüzde onlar sayesinde +sürekli mutlu kalabiliyorsun ve çizgi roman okumana, eski +ve iyi itirafları veya ticaret günlüklerini okumana izin veri­ +liyor." +Montag, "Tamam ama peki ya itfaiyeciler?" diye sordu. +"Ah." Beatty pipo dumanının hafif sisinde öne eğildi. + +"Bundan daha kolay açıklanabilir ve doğ l ne var? Okul­ +lardan denetmenler, eleştirmenler, bilgili insanlar ve hayal +gücü kuwetli yaratıcılar yerine koşucular, atlayıcılar, yarışçı­ +lar, vasıfsız işçiler, gaspçılar, kapkaççılar, havacılar ve yüzü­ +cüler çıktıkça 'entelektüel' kelimesi tam da hak ettiği şekilde +küfür haline geldi tabii. İnsan bilmediği şeyden korkar hep. +Senin sınıfındaki sıradışı ölçüde 'zeki' çocuğu, diğerleri kur­ +şun putlar gibi öylece oturup ondan nefret ederken derslerde +öğretmenlerle en çok konuşan ve yanıt veren oğlanı hatırlar­ +sın. Okul çıkışı dövüp işkence etmek için seçtiğiniz kişi de +bu zeki çocuk değil miydi? Tabii ki oydu. Hepimiz birbirimi­ +ze benzemeliyiz. Anayasa'nın dediği gibi, herkes hür ve eşit +doğmaz ama herkes eşit hale getirilir. Her insan diğer herke­ +sin suretidir; o zaman herkes mutlu olur çünkü sinmelerine +yol açacak, kendilerini kıyaslayacakları dağlar yoktur. Yani! +Yandaki evde bulunan bir kitap, dolu bir tabancadır. Yak onu. +Silahın mermisini al. Adamın zihnine zorla gir. Okumuş ada­ +mın hedefinin kim olacağını kim bilebilir? Ben mi? Onları bir +dakika bile midem kaldırmaz. Böylece, sonunda tüm dünya­ +daki evler yangına dayanıklı hale getirildiğinde (geçen geceki +varsayımın doğruydu), itfaiyecilerin eski işlerini yapmasına +gerek kalmadı. Onlara bu yeni iş verildi ... iç huzurumuzu ko­ +ruma, aşağı olmaya karşı duyduğumuz anlaşılır ve haklı kor- + +19 + + kuya yönelik odağımızı koruma görevi verildi; resmi sansür­ +cü, yargıç ve infazcı oldular. Bu sensin Montag ve bu benim." +Oturma odasının kapısı açıldı ve Mildred orada öylece +durup onlara baktı. .. Beatty'ye ve ardından Montag'a baktı. +Arkasındaki oda duvarları neredeyse yalnızca bas davullar, +tamtamlar ve simballerle icra edilmiş bir müziğe uygun şe­ +kilde cızırdayıp patlayan yeşil, san ve turuncu havai fişek­ +lerin seli altında kalmıştı. Mildred'ın ağzı kımıldıyordu, bir +şeyler söylüyordu ama müzik sesi yüzünden duyulmuyordu. +Beatty piposunu pembe elinin avucuna boşalttı ve külleri +sanki teşhis konulup anlamı araştırılması gereken bir sem­ +bolmüşler gibi inceledi. +"Şunu anlamalısın: Uygarlığımız öyle büyük ki azınlıkla­ +rımızın canını sıkamayız, ayaklanmalarına mahal veremeyiz. +Kendine şunu sor: Bu ülkede en çok ne istiyoruz? İnsanlar +mutlu olmak istiyor... bu doğru değil mi? Bunu hayatın bo­ +BO + +yunca duymadın mı? Mutlu olmak istiyorum, diyorlar. Eh, +öyle değiller mi? Onları sürekli hareket halinde tutmuyor +muyuz... onlara eğlence vermiyor muyuz? Hepimiz bunun +için yaşıyoruz, değil mi? Zevk için, heyecan için? Kültürümü­ +zün bunları bol bol sağladığını da kabul etmelisin." +"Eve t . " +Montag, Mildred'ın kapı eşiğinden ne dediğini dudak­ +larından anlıyordu. Onun ağzına bakmamaya çalıştı, çünkü +aksi takdirde Beatty de dönüp Mildred'ın dudaklarını oku­ +yabilirdi. +"Siyahi insanlar Küçük Siyah Sambo'yu sevmiyor. Yak git­ +sin. Beyaz insanlar Tom Amca'nın Ku lüb esi'nden hazzetmiyor. +Yak gitsin. Biri tütün ve akciğer kanseri üstüne kitap mı yaz­ +mış? Sigara üreticileri ağlıyor mu? Kitabı yak gitsin. Sakinlik, +Montag. Huzur, Montag. Kavganı dışarıda et. Daha da iyisi, +yakma fırınının içinde. Cenazeler mutsuzluk verici ve pagan + + mı? Onları da ortadan kaldır. Bir insan ölünce, beş dakika +sonra, ülkenin dört bir yanında hizmet veren helikopterlerle +Mavi Duman Borusu'na, Yakma Fırınlarına götürülüyor. Bir +insan ölümünden on dakika sonra siyah toz zerrelerine dö­ +nüşüyor. Mezar taşı yazılarıyla uğraşmayalım. Boşver onları. +Hepsini yak, her şeyi yak. Ateş parlaktır ve ateş temizdir." +Mildred'ın arkasındaki oturma odasındaki havai fişekler +söndü. Mildred konuşmayı aynı anda kesmişti; mucizevi bir +rastlantıydı bu. Montag nefesini tuttu. +"Yan evde oturan bir kız vardı," dedi yavaşça. "Artık yok, +öldü sanırım. Yüzünü bile hatırlayamıyorum. Ama o farklıy­ +dı. O nasıl. .. nasıl var olabildi?" +Beatty gülümsedi. "Yer yer bunun olması kaçınılmaz. +Clarisse McClellan mı? Elimizde ailesinin kaydı var. Onla­ +rı dikkatle izledik. Kalıtım ve ortam tuhaf şeylerdir. Aykırı +herkesten üç beş senede kurtulamazsın. Okulda yapmaya +çalıştığın şeyin büyük bölümü ev ortamında bozulabilir. +Anaokulu yaşını bu yüzden her sene azalttık; artık neredeyse +beşikten alıyoruz onları. McClellanlar Chicago'da yaşarken, +birkaç kez onlar hakkında yanlış alarm verildi bize. Asla ki­ +tap bulamadık. Amcasının kaydı biraz karmaşıktı; asosyal­ +di. Kız mı? Tam bir saatli bombaydı. Okul kayıtlarında gör­ +düklerimden yola çıkarak, bilinçaltını ailesinin etkilediğine +eminim diyebilirim. Bir şeyin nasıl değil neden yapıldığını +öğrenmek istiyordu. Bu utandırıcı olabilir. Birçok şey hak­ +kında 'Neden' diye sorarsan ve bunu sürdürürsen, sonunda +epey mutsuz olabilirsin. O zavallı kızın ölmesi onun açısın­ +dan daha iyi oldu." +"Evet, ölmesi." +"Neyse ki onun gibi tuhaf insanlara sık rastlanmıyor. +Çoğu yılanın başını küçükken nasıl ezeceğimizi biliyoruz. +Çivi ve tahta olmadan ev inşa edemezsin. Ev inşa etmek is- + +81 + + temiyorsan, çivilerle tahtaları sakla. Bir insanın siyasi açıdan +mutsuz olmasını istemiyorsan, bir meseleyi iki farklı açıdan +sunma ki kaygılara kapılmasın; tek bir açıdan sun. Daha da +iyisi, hiçbir açıdan sunma. Bırak savaş diye bir şey olduğu­ +nu unutsun. Hükümet verimsizse, kadroları fazla şişkinse ve +vergi manyağıysa, insanların bu yüzden kaygılanmasından­ +sa hükümetin bunların hepsi birden olması daha iyi. Huzur, +Montag. insanlara en popüler şarkıların sözlerini, eyalet baş­ +kentlerinin isimlerini veya lowa'da geçen sene ne kadar mısır +yetiştiğini hatırlayarak kazanacakları yarışmalar vereceksin. +Onları yanmaz verilerle dolduracaksın, 'gerçekleri' boğazla­ +rına tıkıştıracaksın, öyle ki kendilerini tıka basa doymuş ama +onca veri sayesinde kesinlikle 'zeki' hissedecekler. O zaman, +düşündükleri hissine kapılırlar... hareket etmedikleri halde +hareket ediyormuş gibi hissederler. Ve mutlu olurlar, çünkü +o türden gerçekler değişmez. Onlara bir şeyleri yorumla­ +82 + +maları için felsefe veya sosyoloji gibi kaygan zeminli şeyler +vermeyeceksin. O yol melankoliye çıkar. Bir televizyon du­ +varını söküp takabilen herkes (ki bugünlerde çoğu insanın +yapabildiği bir şey bu), insana kendini hayvansı ve yalnız +hissettirmeden ölçülmemekte veya denklemleştirilmemek­ +te direnen evreni sürgülü cetvelle ölçüp denklemleştirmeye +çalışan herhangi bir insandan daha mutludur. Bunu biliyo­ +rum, çünkü denedim; cehenneme kadar yolu var. Bu yüzden +kulüplerini ve partilerini, akrobatlarını ve sihirbazlarını, deli +fişeklerini, jet arabalarını, motosiklet helikopterlerini, sek­ +sini ve eroinini, otomatik refleksle yapılacak her şeyin daha +fazlasını getir. Dram kötüyse, film hiçbir şey söylemiyorsa, +oyun boşsa, Theremin* ile iğnele beni, yüksek sesle. Oyuna +tepki verdiğimi düşünürüm, titreşime verilen dokunsal bir +J. +... + +Rus fizikçi ve mucit Leon Theremin [Lev Sergeyeviç Termen] +(1896-1993) tarafından icat edilen, temas etmeden çalınan elektro­ +nik müzik aleti. -çn + + tepkiden ibaret olduğunda. Ama umurumda değil. Sıkı eğ­ +lenceyi seviyorum, o kadar." +Beatty ayağa kalktı. "Gitmeliyim. Ders bitti. Meseleyi +netleştirmişimdir umarım. Hatırlaman gereken şu ki, bizler +Happiness Boys'uz, * Dixie Duo'yuz .. ** sen, ben ve diğerleri. +Çelişkili teori ve düşüncelerle herkesi mutsuz etmek isteyen­ +lerin küçük dalgasına karşı duruyoruz. Parmaklarımızı setin +üstünde tutuyoruz. Sağlam dur. Melankolinin ve iç karartıcı +felsefenin taşkın akıntısının dünyamızı boğmasına izin ver­ +me. Sana bel bağladık. Senin, bizim şimdiki mutlu dünyamız +için ne kadar önemli olduğumuzun farkında değilsin sanırım. +Beatty, Montag'ın gevşek elini sıktı. Montag hala yatakta, +sanki ev etrafında yıkılırken kımıldayamıyormuş gibi otur­ +. + +,, + +maktaydı. Kapıdaki Mildred ortadan kaybolmuştu. +"Son bir şey," dedi Beatty. "Her itfaiyeci kariyerinde en az +bir kez bir dürtüye kapılır. Kitaplar ne diyor, diye merak eder. +Ah, o kaşıntıyı kaşımak ne güzel olurdu, değil mi? Eh, inan +bana Montag, zamanında birkaç tanesini okumak zorunda +kaldım, neyle uğraştığımı bileyim diye ve kitaplar hiçbir şey +söylemiyor! Öğretebileceğin veya inanabileceğin hiçbir şey. +Kurguysalar var olmayan insanlarla, hayal gücünün ürünleriyle ilgili oluyorlar. Kurgu değillerse daha da kötü ... bir +profesör bir başkasına aptal diyor, bir felsefeci bir başkasının +boğazının içine avaz avaz haykırıyor. Hepsi ortalıkta koşuşturup yıldızları indiriyor ve güneşi söndürüyorlar. Sonunda +kafan karışıyor." +"Peki ya bir itfaiyeci kaza eseri, belirli bir niyeti olmadan +bir kitabı alıp evine götürürse?" +Amerika'da 192o'lerin başında popüler olan, Billy Jones (1889-1940) +ve Emie Hare (1883-1939) ikilisinin yer aldığı radyo programı. -çn +Amerikalı besteci ve piyanist Eubie Blake (1887-1983) ile Amerikalı +caz bestecisi Noble Sissle'ın (1889-1975) 1. Dünya Savaşı'ndan kısa +süre sonra kurdukları vodvil müzik grubu. -çn + +83 + + Montag ansızın kımıldandı. Açık kapı büyük, boş gözüy­ +le ona bakmaktaydı. +"Doğal bir hata," dedi Beatty. "Sadece merak. Aşın kız­ +mayız, deliye de dönmeyiz. İtfaiyecinin kitabı yirmi dört saat +elinde tutmasına izin veririz. O zamana kadar yakmazsa, biz +gelip onun yerine yakarız ... bu kadar basit." +"Elbette." Montag'ın ağzı kurumuştu. +"Eh Montag. Bugün daha geç bir vardiyayı alır mısın? +Belki seni bu gece görürüz?" +"Bilmiyorum," dedi Montag. +"Ne?" Beatty biraz şaşırmış gibiydi. +Montag gözlerini kapadı. "Daha sonra gelirim. Belki." +Beatty piposunu düşünceli bir havayla cebine koyarken, +"Gelmezsen seni özleyeceğimiz kesin," dedi. +Montag Bir daha asla gelmeyeceğim, diye düşündü. +"İyi ol ve iyi kal," dedi Beatty. +84 + +Döndü ve açık kapıdan çıkıp gitti. +Montag, Beatty'nin ışıl ışıl, kömür karası tekerlekli, alev san­ +sı böceğiyle uzaklaşmasını pencereden seyretti. +Sokağın karşı tarafındaki ve aşağısındaki diğer evlerin +önü dümdüzdü. Clarisse bir ikindi vakti ne demişti? "Sun­ +durma yok. Amcamın dediğine göre eskiden sundurmalar +olurmuş. Ve insanlar geceleri bazen oralarda otururlarmış, +konuşmak istediklerinde konuşurlarmış, sandalyelerinde +sallanırlarmış, konuşmak istemediklerinde de konuşmazlar­ +mış. Bazen öylece oturup bir şeyleri düşünürlermiş yalnızca, +düşünüp taşınırlarmış. Amcamın dediğine göre mimarlar +sundurmaları iyi görünmüyorlar diye iptal etmiş. Ama am­ +camın dediğine göre bu sadece bahaneymiş; altta yatan asıl +sebep insanların öyle hiçbir şey yapmadan, sandalyelerinde +sallanarak ve konuşarak oturmalarını istememeleri olabilir- + + miş; yanlış türden sosyal hayatmış bu. O zaman insanlar fazla +konuşurmuş. Düşünmeye de zamanları olurmuş. Bu yüzden +sundurmaları iptal etmişler. Bahçeleri de. Artık oturacak pek +bahçe kalmadı. Mobilyalara da baksana. Sallanan sandalyeler +yok artık. Fazla rahatlar. Millet kalkıp ortalıkta koşturuyor. +Amcam diyor ki ... ve ... amcam . .. ve ... amcam... " Kızın sesi ha­ +fifleyerek kesildi. +Montag dönüp, oturma odasının ortasında oturmuş, bir spi­ +kerle konuşan karıs_ı na baktı. Adam, "Bayan Montag," diyor­ +du. Bu, şu ve diğeri. "Bayan Montag... " Başka bir şey ve bir şey +daha. Onlara yüz dolara mal olan dönüştürme aparatı, spike­ +rin anonim seyircilerine her hitap edişinde Mildred'ın adını +otomatikman, uygun hecelerle doldurulabilecek bir boşluk +bırakarak söylüyordu. Özel bir nokta-dalga-karıştırıcı da +adamın televizyondaki görüntüsünün, dudak çevresinin ses­ +li ve sessiz harfleri söylerken güzel görünmesini sağlıyordu. +O adam bir dosttu, buna şüphe yoktu, iyi bir dosttu. "Bayan +Montag - şimdi buraya bakın." +Mildred'ın başı çevrildi. Oysa dinlemediği belliydi. +"Bugün işe gitmememin sadece bir adım ötesi yarın ça­ +lışmamam, itfaiye binasında bir daha asla çalışmamam," +dedi Montag. +"Ama bu gece çalışacaksın, değil mi?" dedi Mildred. +"Karar vermedim. Şu an berbat bir his, bir şeyleri parçalama ve öldürme arzusu duyuyorum." +"Git böceği al." +"Hayır, teşekkürler." +"Böceğin anahtarları komodinin üstünde. Ben öyle his­ +settiğim zamanlarda hızlı sürmeyi severim. Yüz elli civarına +kadar çıkınca kendini muhteşem hissediyorsun. Bazen bü­ +tün gece sürüp geri gelirim ve senin ruhun duymaz. Taşra + +85 + + eğlenceli. Tavşanlara çarpıyorsun, bazen de köpeklere. Git +böceği al." +"Hayır, istemiyorum, bu sefer. Bu tuhaf şeye tutunmak +istiyorum. Tanrım, beni cidden etkilemeye başladı. Ne oldu­ +ğunu bilmiyorum. Öyle mutsuzum ki, öyle kızgınım ki. . . ve +sebebini bilmiyorum. Kilo alıyormuşum gibi geliyor. Kendi­ +mi şişman hissediyorum. Bir sürü şeyi içime atıyormuşum +gibi geliyor ama nedir bilmiyorum. Kitap okumaya bile baş­ +layabilirim." +"Seni hapse atarlar, değil mi?" Mildred ona sanki cam du­ +varın ardındaymış gibi baktı. +Montag giyinmeye başladı; yatak odasında huzursuzca +hareket ediyordu. "Evet ve bu iyi bir fikir olabilir. Ben biri­ +lerine zarar vermeden. Beatty'nin dediklerini duydun mu? +Onu dinledin mi? O bütün yanıtları biliyor. Haklı. Mutluluk +önemli. Eğlence her şey. Ama yine de orada oturup kendime +86 + +Mutlu değilim, mutlu değilim, demeyi sürdürüyorum." +"Ben mutluyum." Mildred'ın dudaklarında neşeli bir gü­ +lümseme belirdi. "Ve bundan gurur duyuyorum." +"Bir şey yapacağım," dedi Montag. "Ne olduğunu henüz +bilmiyorum ama büyük bir şey yapacağım." +"Bu saçmalıkları dinlemekten bıktım," diyen Mildred +tekrar spikere döndü. +Montag duvardaki ses ayarına dokununca spikerin sesi +kesildi. +"Millie?" Montag duraksadı. "Burası benim olduğu kadar +senin de evin. Sana şimdi bir şeyi söylemem adil olur diye +düşünüyorum. Daha önce söylemeliydim ama kendime bile +itiraf etmiyordum. Görmeni istediğim bir şeyler var, son bir +senedir kaldırıp sakladığım bir şeyler, arada bir ekliyorum, +sebebini bilmiyorum ama bunu yaptım ve sana hiç söyleme. +d ım. ,, + + Düz sırtlı bir sandalyeyi alıp yavaş ve düzenli hareketler­ +le hole, ön kapının yakınına götürdü ve üstüne çıktı; bir an +kaide üstündeki heykel misali öylece durdu... karısı altında +durmuş bekliyordu. Sonra Montag yukarı uzanıp havalan­ +dırma sisteminin ızgarasını çekti ve elini epey içeriye uzatıp +sağdaki bir başka kayar metal levhayı hareket ettirerek bir +kitap çıkardı. Kitabı bakmadan yere attı. Elini tekrar kaldırıp +içeri sokarak iki kitap daha çıkardı ve elini indirip iki kita­ +bı yere attı. Elini hareket ettirmeyi sürdürerek yere kitaplar +atıp duruyordu... küçük, oldukça büyük, sarı, kırmızı, yeşil +kitaplar. İşi bitince, kansının ayaklarının dibinde yatan yirmi +kadar kitaba baktı. +"Üzgünüm," dedi. "Düşünmedim, cidden. Ama artık bir­ +likte bu işin içindeyiz gibi görünüyor." +Mildred zeminden çıkan bir fare sürüsüyle bir anda karşı +karşıya kalmışçasına geriledi. Montag onun hızlı hızlı solu­ +duğunu duyabiliyordu ... Mildred'ın beti benzi de atmıştı ve +gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Montag'ın ismini bir, iki, üç kez +söyledi. Sonra inleyerek öne atıldı ve bir kitabı kapıp mut­ +faktaki yakma fırınına koştu. +Montag çığlıklar atan Mildred'ı yakaladı. Onu tutunca, +Mildred mücadele ederek kurtulmaya çalıştı. .. Montag'ı tır­ +maladı. +"Hayır Millie, hayır! Bekle! Kes şunu, tamam mı? Bilmi­ +yorsun... kes şunu!" Montag, Mildred'ı tokatladı, tekrar tuttu +ve sarstı. +Mildred onun ismini söyledi ve ağlamaya başladı. +"Millie! " dedi Montag. "Dinle. Bana bir saniye verir mi­ +sin? Hiçbir şey yapamayız. Bunları yakamayız. Onlara bak­ +mak istiyorum, en azından bir kez bakmak istiyorum. Sonra, +Yüzbaşı'nın söyledikleri doğruysa, onları birlikte yakacağız, +inan bana, birlikte yakacağız. Bana yardım etmelisin." Aşa- + +87 + + ğıya, Mildred'ın yüzüne baktı ve onun çenesini sımsıkı tut­ +tu. Ona bakmakla kalmıyordu, onun yüzüne kendisi için ve +ne yapması gerektiğini anlamak için bakıyordu. "Hoşlansak +da hoşlanmasak da bu işin içindeyiz. Bunca yıldır senden +pek bir şey istemedim ama bu sefer istiyorum, yalvarıyorum. +Burada bir yerden başlamamız gerek, böyle berbat bir hal­ +de olmamızın sebebini bulmalıyız ... sen ve ilaç kullandığın +geceler, araba, ben ve işim. Dosdoğru uçuruma gidiyoruz +Millie. Tanrım, uçuruma düşmek istemiyorum. Bu iş kolay +olmayacak. Devam etmemize faydası olacak hiçbir şey yok +elimizde ama belki parçaları birleştirip meseleyi çözebilir ve +birbirimize yardım edebiliriz. Sana şimdi o kadar çok ihtiya­ +cım var ki anlatamam. Beni biraz olsun seviyorsan buna kat­ +lanırsın, yirmi dört saat, kırk sekiz saat, tek istediğim bu ... +sonra bitecek, söz veriyorum, yemin ediyorum! Ve burada +bir şey varsa, bu berbat durumdan tamamen kurtulmamızı +88 + +sağlayacak küçücük bir şey bile varsa, belki onu başka birine +aktarabiliriz." +Mildred artık mücadele etmediğinden, Montag onu bı­ +raktı. Mildred gerileyerek ondan uzaklaşıp duvarın dibine +çöktü ve yerde oturarak kitaplara baktı. Ayağı bir kitaba do­ +kundu; bunu görünce ayağını çekti. +"O kadın, geçen gece, Millie, sen orada değildin. Onun yü­ +zünü görmedin. Ve Clarisse. Onunla hiç konuşmadın. Ben ko­ +nuştum. Ve Beatty gibi adamlar ondan korkuyor. Buna anlam +veremiyorum. Onun gibi birinden neden korksunlar ki? Ama +dün gece itfaiye binasında itfaiyecilerle Clarisse'i kıyaslayıp +durdum ve birden şunu fark ettim ki onların hiçbirini sevmi­ +yorum ve artık kendimi de hiç sevmiyorum. Ve düşündüm ki, +belki de itfaiyecilerin kendilerinin yanması en iyisi olur." +"G uy.I" +Ön kapı sesi usulca seslendi: + + "Bayan Montag, Bayan Montag, burada biri var, burada +biri var, Bayan Montag, Bayan Montag, burada biri var." +Usulca. +Dönüp kapıya baktılar; her yerde, her yerde kitap yığın­ +ları vardı. +"Beatty!" dedi Mildred. +"O olamaz." +Mildred, "Geri geldi! " diye fısıldadı. +Ön kapı sesi tekrar usulca seslendi. "Burada biri var... " +"Açmayız." Montag duvara yaslandı, ardından da usulca +kayarak çömelme pozisyonuna geçti ve kitapları baş parma­ +ğıyla, işaret parmağıyla, şaşkınca dürtmeye başladı. Titriyor­ +du ve kitapları havalandırma kanalına tekrar tıkıştırmayı her +şeyden çok istiyordu ama Beatty ile tekrar yüzleşemeyece­ +ğini biliyordu. Çömeldikten sonra oturdu; ön kapı sesi tek­ +rar, daha ısrarcı bir şekilde konuştu. Montag küçük bir kitabı +yerden aldı. "Nereden başlayacağız?" Kitabı ortasından açıp +baktı. "Başlamakla başlayacağız sanırım." +"İçeri gelecek, bizi ve kitapları yakacak!" dedi Mildred. +Ön kapının sesi nihayet kesildi. Sessizlik oldu. Montag +kapının hemen ardında birinin beklediğini, kulak kabarttı­ +ğını hissetti. Sonra bahçe yolundan ve çimenlikten geçerek +uzaklaşan birinin ayak sesleri geldi. +"Bakalım bu neymiş," dedi Montag. +Korkunç bir özbilinçle, kesik kesik konuşmuştu. Atlaya +atlaya bir düzine sayfa okuduktan sonra nihayet şuna geldi: +"'Çeşitli zamanlarda, on bir bin kişinin yumurtalarını ince +ucundan kırmaktansa ölmeyi yeğlediği hesaplanmıştır."'' +Mildred holde, Montag'ın karşısında oturuyordu. "Bu ne +anlama geliyor ki? Hiçbir anlamı yok! Yüzbaşı haklıymış! " +"Dur şimdi," dedi Montag. "Tekrar, baştan başlayalım." +':' + +İ ngiliz yazar, şair, denemeci ve rahip Jonathan Swift'in (1667-1745) +Gulliver'ın Gezileri adlı romanından. -çn + +89 + + r + +İ kinci Kısım + +ELEK VE KUM + + Soğuk kasım yağmuru sessiz evin üstüne gökyüzünden ya­ +ğarken, uzun ikindi boyunca okudular. Holde oturdular... +çünkü oturma odası, duvarı turuncu ve sarı konfetilerle, ha­ +vai fişeklerle, sarı ağ elbiseli kadınlarla ve gümüşi şapkaların­ +dan elli kiloluk tavşanlar çıkaran siyah kadife giysili adamlar­ +la aydınlanmayınca öyle boş ve gri görünüyordu ki. Oturma +odası ölüydü ve Mildred boş bir ifadeyle oraya bakıp duru­ +yordu, Montag ortalıkta dolanıp geri gelirken ve çömelip bir +sayfayı en az on kez yüksek sesle okurken. +"'Bir arkadaşlığın tam olarak hangi anda kurulduğunu +bilemeyiz. Nasıl bir kap damla damla dolarken, son bir damla kabı taşırıyorsa; aynı şekilde, bir dizi iyilik arasından en az +biri kalbi doldurup taşırır."'* +Montag öylece oturup yağmuru dinledi. +"Yan evde oturan kızla öyle mi oldu? Bunu anlamaya öyle +çok çalıştım ki." +"O öldü. Yaşayan birilerinden bahsedelim, Tanrı aşkına." +Montag holde titreyerek yürüyüp mutfağa giderken dö­ +nüp karısına bakmadı; mutfakta uzun süre durup, pence­ +relere yağan yağmuru seyrettikten sonra gri ışıkta hole geri +döndü ve titremesinin geçmesini bekledi. +Bir başka kitabı açtı. +'"O favori konu, Kendim."' +Montag gözlerini kısarak duvara baktı. "'O favori konu, +Kendim."'** +... +.,. + +..• ...•.. +....... ,,,.. + +İskoç biyografi ve günlük yazan James Boswell'in (1740-1795) The Life +ofSamuel ]ohnson (Samuel Johnson'ın Hayatı) adlı eserinden. -çn +James Boswell'in William Temple'a yazdığı mektubundan. -çn + +93 + + "Bu seferkini anladım," dedi Mildred. +"Ama Clarisse'in favori konusu kendisi değildi. Diğer +herkesti ve bendim. O çok uzun yıllardır gerçekten kanımın +kaynadığı tek insandı. Hatırlayabildiğim kadarıyla, sanki + +önemliymişim gibi dosdoğru bana bakan ilk insandı." Mon­ +tag iki kitabı kaldırdı. "Bu adamlar öleli epey oluyor ama söz­ +lerinin bir şekilde Clarisse'e işaret ettiğini biliyorum." +Ön kapının ardından, yağmur sesinin arasından hafif bir +kazıma sesi geldi. +Montag donakaldı. Mildred'ın kendini tekrar duvara atıp +inlediğini gördü. +"Birisi. .. kapı. .. kapı sesi neden bize söylemiyor... " +"Kapad ım. " +Kapı eşiğinden, yavaş ve yoklayıcı bir koklama sesi, elektrikle buhar salma sesi geldi. +Mildred güldü. "Sadece bir köpek, hepsi bu! Kovayım mı?" +94 + +"Olduğun yerde kal! " +Sessizlik. Soğuk yağmur yağıyordu. Ve kilitli kapının ar­ +dından, mavi elektrik kokusu geliyordu. +Montag usulca, "İşimize geri dönelim," dedi. +Mildred bir kitabı tekmeledi. "Kitaplar insan değil. Sen +okurken dört bir yana bakınıyorum ama kimse yok!" +Montag, elektronik güneşi açarlarsa hayat dolu olabile­ +cek bir okyanusun suları kadar ölü ve gri olan oturma oda­ +sına baktı. +"Oysa 'ailem' insan," dedi Mildred. "Bana bir şeyler söylü­ +yorlar; gülüyorum, gülüyorlar! Ve renkler!" +"Evet, biliyorum." +"Hem Yüzbaşı Beatty'nin bu kitaplardan haberi olsa ... " +Mildred bunu düşündü. Yüzünde önce şaşkınlık, sonra deh­ +şet belirdi. "Gelip evi ve 'aileyi' yakabilir. Bu korkunç! Yatırı­ +mımızı düşün. Neden kitap okuyayım ki? Ne için?'' + + "Ne için! Neden! " dedi Montag. "Geçen gece dünyanın +en acayip yılanını gördüm. Ölüydü ama canlıydı. Görebili­ +yordu ama göremiyordu. O yılanı görmek ister misin? İlk­ +yardım Hastanesi'nde; yılanın senin içinden çıkardığı bütün +pislikler hakkında rapor tuttular orada! Gidip onların dosya­ +sına bakmak ister misin? Belki Guy Montag veya Savaş yahut +Korku dosyasına bakarsın. Dün gece yanan eve gitmek ister +misin? Kendi evini yakan kadının kemiklerini küllerin ara­ +sında ararsın! Peki ya Clarisse McClellan ... onu nerede ara­ +yacağız? Morgda! Dinle! " +Evin üstünden bombardıman uçakları geçip duruyordu; +inliyorlardı, mırıldanıyorlardı, boşlukta dönen devasa ve gö­ +rünmez bir pervane gibi ıslık çalıyorlardı. +"Ulu Tanrım," dedi Montag. "Her saat gökyüzünde o la­ +net olası şeylerden öyle çok oluyor ki! O bombardıman uçak­ +larının hayatlarımızın her saniyesinde yukarıda olması nasıl +mümkün oluyor? Neden kimse bu konuda konuşmak istemi­ +yor! 2022'den beri iki atom savaşı başlatıp kazandık! Sebep +yurdumuzda çok eğlendiğimiz için dünyayı unutmuş olma­ +mız mı? Sebep bizim çok zengin, dünyanın geri kalanınınsa +çok fakir olması ve bunu umursamamamız mı? Söylentileri +duydum; dünya açlıktan kırılıyormuş ama bizim karnımız +iyi doyuyor. Dünyanın çok çalıştığı, bizimse oyun oynadığı­ +mız doğru mu? Bizden bu kadar nefret edilmesinin sebebi bu +mu? Bizden nefret edildiği söylentisini de yıllar içinde, uzun +aralarla duyduğum oldu. Sen sebebini biliyor musun? Benim +bilmediğim kesin! Belki kitaplar bizi mağaradan biraz çıkara­ +bilir. Belki hep aynı, lanet olası, çılgınca hataları yapmaktan +alıkoyabilirler bizi! Oturma odandaki o geri zekalı piçlerin +bundan bahsettiğini duymuyorum. Tanrım, anlamıyor mu­ + +sun Millie? Bu kitapları günde bir iki saat okursak belki ... +Telefon çaldı. Mildred telefonu kaptı. + +" + +95 + + "Arın! " Güldü. "Evet, bu gece televizyonda Beyaz Palyaço +var!" +Montag mutfağa gidip kitabı yere attı. "Montag, sen ger­ +çekten aptalsın," dedi. "Şimdi ne yapacağız? Kitapları teslim +edip unutalım mı?" Mildred gülerken, Montag kitabı oku­ +mak için açtı. + +Zavallı Millie, diye düşündü. Zavallı Montag, bu senin için +de anlaşılmaz. Ama nereden yardım alacaksın, bu geç vakitte +nereden öğretmen bulacaksın? +Dur. Gözlerini kapadı. Evet, elbette. Yine bir yıl önceki o +yeşil parkı düşündüğünü fark etti. Son zamanlarda orayı sık +sık düşünür olmuştu; ama şehir parkında, siyah takım elbi­ +seli yaşlı adamın paltosunun içine bir şeyi çabucak sakladığı­ +nı gördüğü günü şimdi net anımsıyordu. +...Yaşlı adam kaçacakmış gibi ayağa fırlamıştı. Ve Montag, +"Bekle !" demişti. +96 + +Yaşlı adam titreyerek, "Ben bir şey yapmadım!" diye bağırmıştı. +"Bir şey yaptın diyen yok." +Yeşil, yumuşak ışıkta bir an öylece, tek kelime etmeden +oturmuşlardı ve sonra Montag havadan bahsetmişti, sonra +da yaşlı adam donuk bir sesle karşılık vermişti. Tuhaf, sakin +bir görüşme olmuştu. Yaşlı adam kırk yıl önce, sosyal bilim­ +ler fakültelerinin sonuncusu da öğrenci ve hami eksikliği +yüzünden kapanınca işini kaybedip dünyanın içine fırlatıl­ +mış emekli bir İngilizce profesörü olduğunu itiraf etmişti. +Adı Faber idi ve Montag'dan duyduğu korku nihayet geçince +ahenkli bir sesle, gökyüzüyle ağaçlara ve yeşil parka bakarak +konuşmuştu ... bir saat sonra da Montag'a bir şeyler söylemiş­ +ti ve Montag bunun uyaksız bir şiir olduğunu sezmişti. Son­ +ra, yaşlı adam daha da cesaretlenip başka bir şeyler söylemiş­ +ti ve bu da şiirdi. Faber elini paltosunun sol cebine bastırarak + + bu sözleri usulca söylemişti ve Montag elini uzatırsa adamın +paltosundan bir şiir kitabı çıkarabileceğini biliyordu. Ama +elini uzatmamıştı. Elleri dizlerinde, uyuşmuş ve işe yaramaz +halde kalmıştı. "Ben bir şeylerden bahsetmem efendim," de­ +mişti Faber. "Ben bir şeylerin anlamından bahsederim. Bura­ +da oturuyorum ve canlı olduğumu biliyorum. " +Hepsi bu kadardı aslında. Bir saatlik monolog, bir şiir, +bir yorum ... ardından da Faber, Montag'ın itfaiyeci olduğu +gerçeğine hiç değinmeden, bir kağıt parçasına adresini biraz +titreyerek yazmıştı. "Dosyanız için ... bana kızmaya karar ve­ +rirseniz," demişti. +Şaşıran Montag, "Kızgın değilim," demişti. +Mildred holde kahkahayı bastı. +Montag yatak odası dolabına gidip klasörünü karıştıra­ +rak şu başlığı buldu: MÜSTAKBEL SORUŞTURMALAR (?). +Faber'ın ismi oradaydı. Montag onu ne ihbar etmiş ne de +kaydını silmişti. +İkinci bir telefonla o numarayı aradı. Hattın diğer ucun­ +daki telefonun Faber'ın ismini bir düzine kez seslenmesin­ +den sonra profesör hafif bir sesle karşılık verdi. Montag +kendini tanıtınca, uzun bir sessizlikle karşılaştı. "Buyrun Bay +Montag?" +"Profesör Faber, size soracağım çok tuhaf bir soru var. Bu +ülkede Kitab-ı Mukaddes'in kaç kopyası kaldı?" +"Neden bahsettiğinizi bilmiyorum! " + +"Hiç kopyası kalıp kalmadığını bilmek istiyorum." +"Bu bir tür tuzak! Telefonda herkesle konuşamam!" +"Shakespeare ile Platon'un eserlerinin kaç kopyası kaldı?" +"Hiç kalmadı! Bunu siz de benim kadar iyi biliyorsunuz. +Hiç kalmadı!" +Faber telefonu kapadı. + +91 + + Montag telefonu bıraktı. Hiç kalmamıştı. Montag bunu +itfaiye listelerinden biliyordu tabii. Ama nedense Faber'ın +kendisinden duymak istemişti. +Holde, Mildred'ın yüzü heyecan doluydu. "Eh, hanımlar +misafirliğe geliyor!" +Montag ona bir kitap gösterdi. "Bu Eski Ve Yeni Ahit ve ... " +"Yine başlama! " +"Dünyanın bu kısmındaki son kopya olabilir." +"Bu gece iade etmen gerekiyor, değil mi? Yüzbaşı Beatty +bunun sende olduğunu biliyor, değil mi?" + +"Hangi kitabı çaldığımı bildiğini sanmıyorum. Ama bu­ +nun yerine hangi kitabı vereceğimi nasıl seçeceğim? Bay +Jefferson'ı mı versem? Yoksa Bay Thoreau'yu mu? Hangisi +daha az değerli? Bunun yerine başka kitap verirsem ve Beatty +hangi kitabı çaldığımı biliyorsa, burada koca bir kütüphane­ +miz olduğunu tahmin eder!" +98 + +Mildred'ın dudağı seğirdi. "Ne yaptığını görüyor musun? +Bizi mahvedeceksin! Kim daha önemli. .. ben mi yoksa şu +Kitab-ı Mukaddes mi?" Mildred artık haykırmaya başlamış­ +tı; orada öylece, kendi ısısıyla eriyen bir balmumu kukla gibi +oturuyordu. +Montag, Beatty'nin sesini duyabiliyordu. "Otur Montag. +Seyret. Özenle, bir çiçeğin taçyapraklarını tutar gibi. Birinci +sayfayı yak, ikinci sayfayı yak. Her biri siyah birer kelebeğe +dönüşür. Güzel, değil mi? İkinciden sonra üçüncüyü yak ve +aynı şekilde devam et, zincirleme sigara içer gibi yak, bölüm +bölüm, o sözcüklerin bütün o saçma anlamlarını, bütün o +sahte vaatleri, bütün o papağan gibi tekrarlanan fikirleri ve +zamanın eskittiği felsefeleri." Beatty orada oturuyordu, biraz +terliyordu, döşeme tek bir fırtınada can vermiş siyah kelebek +sürüleriyle kaplıydı. +Mildred çığlık atmayı başladığı gibi bir anda kesti. Mon- + + tag dinlemiyordu. "Yapacak tek bir şey var," dedi. "Bu gece +kitabı Beatty'ye vermeden önce kopyasını çıkarmalıyım." +Mildred, "Bu gece Beyaz Palyaço var, hanımlar da misafirliğe geliyor... burada olacaksın, değil mi?" diye haykırdı. +Montag kapıda, sırtı dönük halde durdu. "Millie?" +Bir sessizlik. "Ne var?" +"Millie? Beyaz Palyaço seni seviyor mu?" +Yanıt gelmedi. +"Millie, acaba ... " -Montag dudaklarını yaladı- "... acaba +'ailen' seni seviyor mu, çok seviyor mu, tüm kalpleri ve ruhla­ +rıyla seviyorlar mı Millie?" +Millie'nin yavaşça göz kırpıştırarak ensesine baktığını +hissetti. "Neden böyle aptalca bir soru soruyorsun?" +Montag'ın içinden ağlamak geldi ama gözlerine ya da ağ­ +zına hiçbir şey olmuyordu. +"Dışarıda o köpeği görürsen benim için tekmele," dedi +Mildred. +Montag duraksayıp kapıya kulak kabarttı. Kapıyı açıp dışarı çıktı. +Yağmur dinmişti ve bulutsuz gökyüzünde güneş batıyor­ +du. Sokak, çimenlik ve sundurma boştu. Montag uzun uzun +iç geçirerek nefes verdi. +Kapıyı sertçe kapadı. +Metrodaydı. + +Uyuşmuş haldeyim, diye düşündü. Yüzümdeki uyuşukluk +ne zaman başladı? Vücudumdaki? Karanlıkta o hap şişesini, gö­ +mülü mayın misali tekmelediğim gece. +Uyuşukluk geçecek, diye düşündü. Zaman alacak ama ba­ +şaracağım veya Faber benim yerime yapacak. Bir yerlerde birile­ +ri bana eski yüzümü, eski ellerimi eskiden olduklan haliyle geri +verecek. Gülümsemem bile, eski bitkin gülümsemem bile gitti. +Onsuz kaybolmuş haldeydim. + +99 + + Metro hızla geçip gitti, krem rengi fayanslar, zifiri karan­ +lık, krem rengi fayanslar, zifiri karanlık, rakamlar ve karan­ +lık, yine karanlık ve kendini toplayan toplam. +Montag çocukken bir keresinde, masmavi ve sıcak bir yaz +gününün ortasında, deniz kıyısında, san bir kumula oturup +bir eleği kumla doldurmaya çalışmıştı. .. çünkü zalim bir ku­ +zeni, "Bu eleği doldurursan on sent alacaksın! " demişti. Mon­ +tag ne kadar hızlı dökerse kum o kadar hızlı bir şekilde, sıcak +bir fısıltıyla elekten geçiyordu. Montag'ın elleri yorulmuştu, +kum taneleri kaynıyordu, elek boştu. Temmuzun ortasında, +çıt çıkarmadan orada otururken yanaklarından süzülen göz­ +yaşlarını hissetmişti. +Şimdi, vakumlu yeraltı treni onu şehrin ölü mahzenle­ +rinden hızla geçirirken, o eleğin korkunç mantığını hatırladı +ve aşağı bakınca, taşıdığı Kitab-ı Mukaddes'in açık olduğunu +gördü. Vakumlu trende insanlar vardı ama Montag kitabı el­ +1 00 + +lerinde tutuyordu ve aklına aptalca bir fikir geldi: Yeterince + +hızlı okursan, hepsini okursan belki kumun bir kısmı elekte kalır. +Ama okuyunca sözcükler aradan döküldü ve Montag şöyle +düşündü: Birkaç saat sonra karşımda Beatty olacak ve bunu + +ona teslim edeceğim, bu yüzden hiçbir cümle benden kaçmama­ +lı, her satırı ezberleme/iyim. Kendime bunu yaptırmak için irade +gücümü kullanıyorum. +Yumruk haline gelmiş ellerinin arasındaki kitabı sımsıkı +tuttu. +Trompetler bangır bangır çaldı. +"Denham Diş Macunu." +Montag Kapa çeneni, diye düşündü. Kır zambaklanna ba­ + +kın. * +"Denham Diş Macunu." +Kitab-ı Mukaddes, Matta 6:28. "Ve niçin esvaptan ötürü kaygı çeki­ +yorsunuz? Kır zambaklarına bakın, nasıl büyüdüklerine bakın; ne +çalışırlar ne de iplik eğirirler." -çn + + Ne çalışırlar... +"D en ham ... " + +Kır zambaklanna bakın, kapa çeneni, kapa çeneni. +"Diş Macunu! " +Montag kitabı sertçe açıp sayfaları karıştırdı ve onlara +körmüş gibi dokundu; harflerin şekillerini tek tek, gözlerini +kırpıştırmadan hissetti. +"Denham. Yazılışı: D-E-N ... " + +Ne çalışırlar ne de... +Boş elekten geçen sıcak kumun vahşi fısıltısı. + +"Denham halleder!" +Zambaklara, zambaklara, zambaklara bakın... +"Denham diş temizleyicisi." +"Kapa çeneni, kapa çeneni, kapa çeneni! " Bir yakarıştı bu, +öyle korkunç bir haykırıştı ki Montag kendini ayakta buldu; +gürültülü trenin afallamış sakinleri ona bakıyordu ... şişkin +yüzünde delice bir ifade olan, anlaşılmaz laflar eden, ağzı +kuru, yumruk olmuş elinde sayfaları sallanan kitabı tutan bu +adamdan gerileyerek uzaklaşıyorlardı. Daha bir saniye önce +oturan, Denham Diş Macunu müziğine ayaklarıyla tempo +tutan bu insanlar... Mükemmel Denham Diş Temizleyicisi, +Denham Diş Macunu Diş Macunu Diş Macunu, bir iki, bir +iki üç, bir iki, bir iki üç. Dudaklarını hafifçe kımıldatarak Diş +Macunu Diş Macunu Diş Macunu demiş bu insanlar. Trenin +radyosu Montag'ın üstüne kusarak misillemede bulunuyordu ... teneke, bakır, gümüş, krom ve pirinçle icra edilmiş bir +ton müzik. İnsanlara dayakla boyun eğdiriliyordu; kaçmı­ +yorlardı, kaçacak yer yoktu; büyük hava treni, yeraltındaki +tünelinden aşağıya düşüyordu. +"Kır zambakları." +"Denham." + +"Zambaklar dedim!" +İnsanlar bakıyordu. + +101 + + "Güvenliği çağırın." +"Adam üşütmüş ... " +"Knoll View! " +Tren tıslayarak durdu. +"Knoll View!" Bir haykırış. +"Denham." Bir fısıltı. +Montag'ın ağzı çok az kımıldadı. "Zambaklar... " +Tren kapısı ıslık çalarak açıldı. Montag öylece durdu. +Kapı inleyerek kapanmaya başladı. Montag ancak o zaman +diğer yolcuların arasından fırladı ve içinden çığlık atarak, ka­ +panan kapıdan son anda geçti. Tünellerde beyaz fayanslara +basarak yukarı koştu; asansörleri boşverdi çünkü ayaklarının +hareket etmesini, kollarının sallanmasını, ciğerlerinin kasılıp +gevşemesini, havanın boğazını acıtmasını hissetmek istiyor­ +du. Arkasından bir ses, "Denham Denham Denham" diyerek +1 02 + +salındı; tren, yılan gibi tısladı. Tren, deliğinde gözden kayboldu. +"Kimsin?" +"Benim, Montag." +"Ne istiyorsun?" +"Beni içeri al." +"Ben bir şey yapmadım." +"Tek başımayım yahu! " +"Yemin eder misin?" +"Yemin ederim!" +Ön kapı yavaşça açıldı. Faber dışarıya göz attı ; o aydınlık­ +ta çok yaşlı, çok narin ve epey korkmuş görünüyordu. Yaşlı +adam yıllardır evden çıkmamış gibiydi. Rengi içerinin beyaz +sıvalı duvarlarının renginin aynısıydı. Dudaklarıyla yanakları +yer yer beyazdı, saçı beyazdı, solmuş gözlerinin uçuk mavisi +de beyazla karışıktı. Sonra, gözleri Montag'ın koltukaltında- + + ki kitaba çevrilince, o kadar yaşlı ve narin görünmez oldu. +Korkusu giderek geçti. +"Kusura bakma. Dikkatli olmak gerek." +Gözlerini Montag'ın koltukaltındaki kitaptan alamıyor­ +du. "Doğruymuş demek." +Montag içeri girdi. Kapı kapandı. +"Otur." Faber gözlerini ayırırsa kitabın ortadan kaybolu­ +vermesinden korkarcasına geriledi. Arkasındaki yatak odası +kapısı açık duruyordu; o odanın içinde dağınık duran maki­ +neler vardı, masada da çelik aletler saçılıydı. Montag odanın +içini sadece bir an görebildi; sonra onun dikkatinin dağıldı­ +ğını fark eden Faber çabucak dönüp yatak odası kapısını ka­ +padı ve kapı kolunu titreyen eliyle tutarak öylece durdu. Ka­ +çamak bakışlarını şimdi kucağında kitapla oturan Montag'a +. +' +... onu nere den . . . '. " +çevırdı' te krar. "Kıtap +"Ç ald ım. ,, + +Faber ilk kez gözlerini kaldırıp dosdoğru Montag'ın yü­ +züne baktı. "Cesursun." +"Hayır," dedi Montag. "Karım ölüyor. Bir arkadaşım öldü +bile. Arkadaşım olabilecek biri de yirmi dört saatten az bir +zaman önce yakıldı. Bana yardım edebileceğini bildiğim tek +kişi sensin. Görmeme. Görmeme . .. " +Faber'ın dizlerinin üstündeki elleri hevesle kımıldanıyor­ +du. "Bakabilir miyim?" +"Pardon." Montag kitabı ona uzattı. +"Uzun zaman oldu. Dindar değilim. Ama uzun zaman +oldu." Faber sayfaları çevirirken arada sırada durup okuyor­ +du. "Hatırladığım kadar iyi. Tanrım, bugünlerde onu 'otur­ +ma odalarımızda' amma çok değiştirdiler. İsa 'aileden' biri ar­ +tık. Onu öyle allayıp pulladık ki (yoksa sıradanlaştırdık mı?), +Tanrı kendi oğlunu tanıyor mudur diye merak ediyorum sık +sık. İsa artık her yerde bulunan bir naneli çubuk şeker; her + +1 03 + + ibadetçinin kesinlikle ihtiyacı olan birtakım ticari ürünlere +gizli göndermeler yapmadığı zamanlarda baştan aşağı şeker +kristali ve sakarinle kaplı." Faber kitabı kokladı. "Kitapların +hindistancevizi veya yabancı bir diyardan gelen bir baharat +gibi koktuğunu biliyor musun? Küçükken onları koklamaya +bayılırdım. Tanrım, bir zamanlar öyle çok güzel kitap vardı +ki. .. biz onları bırakmadan önce." Faber sayfaları çevirdi. "Bay +Montag, bir korkağa bakıyorsunuz. Ben gidişatı çok önceden +gördüm. Bir şey demedim. 'Suçluları' kimsenin dinlemediği +zamanlarda konuşup onları ifşa edebilecek masumlardan bi­ +riydim ama konuşmadım ve dolayısıyla ben de suçlu oldum. +Kitapları itfaiyecileri kullanarak yakan sistemi sonunda kur­ +duklarında da birkaç kez homurdandıktan sonra duruldum, +çünkü artık benimle birlikte homurdanan veya bağıran kim­ +se kalmamıştı. Şimdiyse çok geç." Faber, Kitab-ı Mukaddes'i +kapadı. "Eee ... buraya gelmenin sebebini söyleyecek misin?" +1 04 + +"Artık kimse dinlemiyor. Duvarlarla konuşamıyorum, +çünkü bana bağırıyorlar. Karımla konuşamıyorum; duvar­ + +/an dinliyor. Söylemem gereken şeyleri birilerinin duyma­ +sını istiyorum sadece. Ve yeterince uzun konuşursam belki +anlamlı gelirler. Ve bana okuduklarımı anlamayı öğretmeni +istiyorum." +Faber, Montag'ın kirli sakallı, ince yüzünü inceledi. "Na­ +sıl sarsıldın? Ellerindeki meşaleyi kim vurup düşürdü?" +"Bilmiyorum. Mutlu olmamız için gerekli her şeye sahi­ +biz, ama mutlu değiliz. Bir şey eksik. Etrafa bakındım. Orta­ +dan kaybolduğunu kesinlikle bildiğim tek şey, on-on iki yıl­ +dır yaktı��ım kitaplardı. Bu yüzden, kitapların faydası olabilir +diye düşündüm." +"Sen iflah olmaz bir romantiksin," dedi Faber. "Durumun +bu kadar ciddi olmasa komik olurdu. İhtiyacın olan şey kitap­ +lar değil, bir zamanlar kitaplarda olan şeylerin bir kısmı. Aynı + + şeyler günümüzde 'oturma odası ailelerinde' olabilirdi. Aynı +sonsuz detaylar ve farkındalık radyo ve televizyon alıcılarıy­ +la iletilebilirdi ama iletilmiyor. Hayır, hayır, senin aradığın +şey kitaplar değil kesinlikle! Eski gramofon plaklarında, eski +filmlerde ve eski arkadaşlarda bulabildiğin kadarını al; onu +doğada ara ve kendi içinde ara. Kitaplar unutmaktan kork­ +tuğumuz bir sürü şeyi depoladığımız kapların bir türüydü +yalnızca. Hiç sihirli bir tarafları yok. Sihir sadece kitapların +söylediklerinde, evrenin parçalarını nasıl dikerek bizim için +giysi haline getirdiklerinde. Bunu bilemezdin elbette, bütün +bunları söylerken ne demek istediğimi de hala anlayamazsın +elbette. Sezgilerin doğru, önemli olan bu. Üç şey eksik. +"Birincisi: Böyle kitapların bu kadar önemli olmasının +sebebini biliyor musun? Çünkü nitelikliler. Nitelik sözcü­ +ğünün anlamı nedir peki? Bana göre doku demektir. Bu ki­ +tabın gözenekleri var. Özellikleri var. Bu kitap mikroskopla +incelenebilir. Camın altında, sonsuz çoklukla akıp giden ha­ +yatı görürsün. Gözenekler ne kadar çok olursa, bir sayfaya +santimetrekare başına o kadar çok sayıda doğru kaydedilmiş +hayat ayrıntısı sığdırabilirsin ... o kadar 'edebi' olursun. En +azından benim tanımım bu. Ayrıntı/an anlatmak. Taze ayrın­ +tıları. İyi yazarlar hayata sık sık dokunur. Vasatlarsa elini ha­ +yatın üstünden çabucak geçirir. Kötüler hayata tecavüz eder +ve onu sineklere bırakır. +"Kitaplardan bu kadar nefret edilmesinin ve korkulması­ +nın sebebini şimdi anlıyor musun? Onlar hayatın yüzündeki +gözenekleri gösterir. Rahatına düşkün insanlar balmumundan +aya benzeyen, gözeneksiz, tüysüz, ifadesiz yüzler ister yalnız­ +ca. Öyle bir çağda yaşıyoruz ki çiçekler bereketli topraklarda, +iyi yağmurlarla büyümek yerine çiçeklerden beslenerek yaşa­ +maya çalışıyor. Havai fişekler bile, onca güzelliklerine karşın +toprağın kimyasından geliyor. Ama çemberi tamamlayıp ger- + +1 05 + + çekliğe geri dönmeden, çiçekler ve havai fişeklerle beslenerek +büyüyebileceğimizi sanıyoruz nedense. Herkül ile Antaios'un, +ayaklan yere sağlam bastığı sürece gücü inanılmaz olan dev +güreşçinin efsanesini bilir misin? Ama Herkül, Antaios'un +ayaklarını yerden kesince, onu kolayca öldürdü. Bu efsanede +günümüzdeki, bu şehirdeki, çağımızdaki bizleri ilgilendiren +bir şeyler yoksa, tamamen deliyim demektir. Eh, ihtiyacımız +olan birinci şeyi söyledim işte. Nitelik, veri dokusu." +"Peki ya ikincisi?" +"Serbest zaman." +"Ah, ama mesai dışında epey zamanımız oluyor." + +"Mesai dışında, evet. Ama düşünmeye zamanımız oluyor +mu? Ya saatte yüz altmış kilometreyle araba sürüyorsun ve +tehlikeden başka bir şey düşünemiyorsun ya da oyun oynu­ +yorsun veya bir odada, dört duvarlı televizyon alıcısıyla otu­ +1 06 + +ruyorsun ... ki onunla tartışamazsın. Neden? Televizyon alı­ +cısı 'gerçektir'. Anlıktır, boyutu vardır. Sana ne düşüneceğini +söyler, bangır bangır kafana sokar. O haklı olmalıdır. Öyle +haklı görünür ki. Vardığı sonuçlan sana öyle peş peşe söyler +ki zihninin itiraz etmeye, 'Ne saçma!' demeye vakti olmaz." +"Sadece 'aile' 'insandır'. " +"Pardon?" +"Karım kitapların 'gerçek' olmadığını söylüyor." +"Bunun için Tann'ya şükür. Onları kapatabilirsin, 'Bir sa­ +niye bekle,' diyebilirsin. Ona Tanrı rolü oynarsın. Oysa insanı +bir televizyon odasına tohum attığında hapseden pençeden +kim kendini kurtarabilmiş ki? Seni istediği şekilde büyütüp +şekillendirir! Dünya kadar gerçek bir ortamdır. Gerçeğe dö­ + +nüşür ve gerçek olur. Kitaplar mantıkla alt edilebilir. Ama +onca bilgime ve şüpheciliğime karşın, o inanılmaz oturma +odalarında bulunan ve onların parçası olan, tam renkli, üç +boyutlu, yüz kişilik bir senfoni orkestrasıyla tartışmayı asla + + başaramadım. Gördüğün gibi, benim oturma odam sıvalı +dört duvardan ibaret. Ve işte." Faber iki küçük kauçuk kulak +tıkacını uzattı. "Metro jetlerini kullanırken kulaklarım için." +Montag kapalı gözlerle, "Denham Diş Macunu; ne çalı­ +şırlar ne de iplik eğirirler," dedi. "Şimdi ne yapacağız peki? +Kitapların bize faydası olur mu?" +"Ancak bize üçüncü gerekli şey verilirse. Dediğim gibi, +birincisi nitelikli bilgi. İkincisi: Onu hazmetmek için gerekli +serbest zaman. Üçüncüsü de: İlk ikisinin karşılıklı etkileşi­ +minden öğrendiklerimizde temellenen eylemlerde bulunma +hakkımız. Ve oyunun bu geç vaktinde, çok yaşlı bir adam ile +hayatından soğumuş bir itfaiyecinin pek bir şey yapabilecegını sanmıyorum . . . +\J + +• + +• + +,, + +"Ben kitaplar bulabilirim. . " +. + +"Riske giriyorsun." +"Ölmenin güzel tarafı bu; kaybedecek bir şeyin olmayın­ +ca, istediğin riske girebiliyorsun." + +1 07 + +Faber gülerek, "Bak, bir yerden okumadığın ilginç bir şey +söyledin!" dedi. +"Kitaplarda öyle şeyler var mı? Ama durup dururken ak­ +lıma geliverdi! " +"Böylesi daha da iyi. Benim için veya herhangi biri için, +hatta kendin için bile düşünmedin onu." +Montag öne eğildi. "Bugün öğleden sonra düşündüm de, +eğer kitapların gerçekten değerli olduğunu görürsek bir mat­ +baa makinesi bulup kopyalarını basabiliriz ... " +"Bizden kastın?" +"Sen ve ben." +"Yo, hayır! " Faber oturduğu yerde dikeldi. +"Ama izin ver de planımı anlatayım ... + +" + +"Anlatmakta ısrarlıysan, gitmeni istemek durumundayım. + +" + + "Ama ilgini çekmiyor mu?" +"Girdiğim zahmet yüzünden yakılmama yol açabilecek +laflar etmeye başlayacaksan hayır. Ancak itfaiye sisteminin +kendisi bir şekilde yakılabilecekse dinleyebilirim seni. Kitap +kopyaları basıp ülkenin dört bir yanındaki itfaiyecilerin ev­ +lerine saklamak suretiyle bu kundakçıların arasına şüphe to­ +humları ekmemizi öneriyorsan, bak o zaman bravo derim! " +"Kitapları gizlice yerleştirip, alarm verip, itfaiyecilerin ev­ +lerinin yanmasını görmek... kastettiğin bu mu?" +Faber kaşlarını kaldırıp Montag'a, karşısında yeni bir +adam görüyormuş gibi baktı. "Şaka yapıyordum." +"Bunun denemeye değer bir plan olduğunu düşünüyor­ +san, işe yarayacağı konusunda sana güvenmem gerekir." +"Öyle şeyleri garanti edemezsin! Sonuçta, ihtiyacımız +olan bütün kitaplara sahip olduğumuzda bile, yine de atla­ +yacak en yüksek uçurumu bulmakta ısrar ettik. Ama biraz +1 08 + +soluk almaya gerçekten ihtiyacımız var. Bilgiye gerçekten ihti­ +yacımız var. Ve belki bin yıl sonra, atlamak için daha küçük +uçurumlar seçebiliriz. Kitaplar aptal, salak olduğumuzu bize +hatırlatmak için var. Onlar gösteri alayı caddeden gürültüyle +geçerken Sezar'a 'Fani olduğunu hatırla Sezar,' diyen muhafız +kıtası gibiler. Çoğumuz ortalıkta koşturup herkesle konuşa­ +mayız, dünyanın bütün şehirlerini tanıyamayız; zamanımız, +paramız veya o kadar çok arkadaşımız yoktur. Senin aradı­ +ğın şeyler dünyada Montag, ama sıradan insan onların yüzde +doksan dokuzunu ancak bir kitapta görebilir. Garanti iste­ +me. Tek bir şey, tek bir kişi veya makine ya da kütüphane +tarafından kurtarılma arayışına da girme. Kendini kurtar, +boğulursan da en azından kıyıya doğru gittiğini bilerek ölür. +sun. +. + +,, + +Faber kalkıp odada dolanmaya başladı. +Montag, "Eee?" diye sordu. + + "Kesinlikle ciddi misin?" +"Kesinlikle." +"Sinsi bir plan, gerçi akıl eden benim." Faber yatak oda­ +sı kapısına huzursuzca göz attı. "Ülkenin dört bir yanındaki +itfaiye binalarının yandığını, ihanet yuvası olarak yıkıldığını +görmek. Semender kendi kuyruğunu yiyor! Ey Tanrım! " +"Elimde her yerdeki itfaiyeci evlerinin listesi var. Bir çeşit +yeraltı örgütüyle . . . " +"İnsanlara güvenemeyiz, işin pis tarafı bu. Senin ve be­ +nim dışımızda kim yangın çıkaracak?" +"Senin gibi profesörler, eski yazarlar, tarihçiler, dilbilimcı·1 er yok mu ....,,, +"Ölü veya çok yaşlı mı?" +"Ne kadar yaşlı olurlarsa o kadar iyi; böylece dikkat çek­ +mezler. Öyle onlarca kişi tanıyorsun, itiraf et!" +"Ah .. + +. + +sırf Pirandello, Shaw veya Shakespeare'in oyunla­ + +rını, bu oyunlar dünyanın fazlasıyla bilincinde olduğu için +yıllardır oynamamış aktörlerin bile sayısı epey fazla. Onların +öfkesini kullanabiliriz. Kırk yıldır tek satır yazmamış tarihçi­ +lerin samimi hiddetini de kullanabiliriz. Doğru, düşünme ve +okuma sınıfları açabiliriz." +"Eve t'" +. +"Ama bu sadece kenarları kemirmek olur. Bütün kültür +etkilendi. İskeletin eritilip yeniden biçimlendirilmesi gerek. +Ulu Tanrım, yarım yüzyıl önce bıraktığın bir kitabı tekrar eli­ +ne almak kadar basit değil bu. Unutma ki itfaiyecilere nadi­ +ren gerek duyuluyor. Halk okumayı kendi başına bıraktı. Siz +itfaiyeciler arada sırada bir sirk gösterisi sunuyorsunuz; bi­ +naları yakıyorsunuz, kalabalıklar da o güzel ateşi seyretmek +için toplanıyor... ama bu aslında küçük bir yan gösteri ve du­ +rumu kontrol altında tutmak için şart sayılmaz. Asi olmak is­ +teyen o kadar az insan var ki artık. Bu çok az kişinin çoğu da + +1 09 + + benim gibi kolay korkuyor. Beyaz Palyaço'dan daha hızlı dans +edebilir misin, Bay Hile'yle oturma odası 'ailelerinden' daha +yüksek sesle bağırabilir misin? Bunları yapabilirsen istediğin +olur, kazanırsın Montag. Her halükarda, aptalın tekisindir. +insanlar eğlenmektedir. " +"intihar ederek! Cinayet işleyerek! " +Onlar konuşurken, bir bombardıman uçağı doğu yönün­ +de sürekli ilerlemekteydi ve iki adam ancak şimdi, jetin bü­ +yük gürültüsünün titreşimlerini içlerinde hissedince durup +kulak kabarttılar. +"Sabır, Montag. Bırak 'aileleri' savaş bitirsin. Uygarlığı­ +mız kendini döndürerek parçalıyor. Merkezkaç kuwetinden +uzaklaş. " +"O infilak ettiğinde birilerinin hazır olması gerek." +"Ne? Milton'dan alıntı yapan insanlar mı? Sofokles'i ha­ + +tırlıyorum, diyenler mi? Sağ kalanlara insanlığın iyi bir yönü +1 1o + +de olduğunu mu hatırlatacaklar? Birbirlerine atmak için taş +toplayacaklar sadece. Evine git Montag. Git yat. Neden son +saatlerini kafesinde koşturmakla, sincap olduğunu inkar et­ +mekle harcıyorsun ki?" +"Artık umursamıyor musun yani?" +"Öyle çok umursuyorum ki hasta oldum." +"Peki bana yardım etmeyecek misin?" +"İyi geceler, iyi geceler." +Montag'ın elleri Kitab-ı Mukaddes'i aldı. Montag ellerinin ne yaptığını görünce şaşırmış gibi göründü. +"Buna sahip olmak ister misin?" +"Sağ kolumu veririm," dedi Faber. +Montag öylece durup sıradaki şeyin olmasını bekledi. +Elleri kitabın sayfalarını kendiliğinden, birlikte çalışan iki +adam gibi yırtmaya başladı. Eller kitabın başındaki boş yap­ +rağı, sonra birinci yaprağı, ardından da ikinci yaprağı yırttı. + + "Ne yapıyorsun geri zekalı! " Faber darbe yemişçesine +ayağa fırladı. Montag'a çarptı. Montag onu itip, kendi elleri­ +nin devam etmesine izin verdi. Yere altı yaprak daha düştü. +Montag yaprakları yerden aldı ve Faber'ın gözü önünde bu­ +ruşturdu. +Yaşlı adam, "Yapma, ah, yapma! " dedi. +"Beni kim durdurabilir ki? Ben itfaiyeciyim. Seni yakabi- + +. . +1ınm.1 ,, + +Yaşlı adam öylece durup Montag'a baktı. "Bunu yapmazsın." +"Yapabilirim! " +"Kitap. Daha fazla yırtma onu." Faber bir sandalyeye çök­ +tü; yüzü bembeyazdı, dudakları titriyordu. "Kendimi daha da +yorgun hissettirme bana. Ne istiyorsun?" +"Bana öğretmene ihtiyacım var." +ı amam, tamam. + +"'T' + +" + +Montag kitabı bıraktı. Buruşuk kağıtları yaşlı adamın +yorgun bakışları altında açıp düzleştirmeye başladı. +Faber yeni uyanırcasına başını iki yana salladı. +"Montag, paran var mı?" +"Biraz, dört beş yüz dolar. Neden sordun?" +"Paralarını getir. Bir adam tanıyorum... yarım yüzyıl +önce fakülte dergimizi basıyordu. O yıl yeni sömestrin ba­ +şında derse girdiğimde, Aiskhylos'tan O'Neill'a Dram dersine +tek bir öğrencinin yazılmış olduğunu keşfetmiştim. Anlıyor +musun? Güneşin altında eriyen güzel bir buzdan heykeli ne +çok andırıyordu. Gazetelerin dev gece kelebekleri gibi can +verdiğini hatırlıyorum. Kimse geri gelmelerini istemiyordu. +Kimse onları özlemiyordu. Ye sonra Hükümet, insanların sa­ +dece şehvetli dudaklardan ve karna geçirilen yumruklardan +bahseden yazılar okumalarının ne kadar avantajlı olduğunu +anlayınca, durumu senin ateş yutanlarla çember içine aldı. +Uzun lafın kısası, işsiz bir matbaacı var Montag. Birkaç ki- + +111 + + tapla başlayabiliriz; savaşın çığrından çıkmasını bekleyerek +fırsat kollarız. Birkaç bomba, bütün evlerin duvarlarındaki, +alaca sıçanlara benzeyen 'aileleri' susturur! O sessizlikte, sah­ +nedeki fısıltımız duyulabilir." +Birlikte öylece durup masadaki kitaba baktılar. +"Hatırlamaya çalıştım," dedi Montag. "Ama lanet olsun +ki, başımı çevirince unutuyorum. Tanrım, Yüzbaşı'ya bir şey +söylemeyi öyle istiyorum ki. O yeterince kitap okuduğu için +bütün yanıtlara sahip, en azından öyle görünüyor. Sesi tere­ +yağı gibi. Konuşarak beni eski halime döndürmesinden kor­ +kuyorum. Daha bir hafta önce hortumla kerosen fışkırtırken + +Tannm, bu ne eğlenceli! diye düşünüyordum." +Yaşlı adam başıyla onayladı. "İnşa etmeyenler yakmalıdır. +Tarih ve çocuk suçlular kadar eskidir bu." +"Ben buyum işte. " +"Hepimizin içinde ondan biraz var." +112 + +Montag ön kapıya doğru yürüdü. "Bu gece, İtfaiye Yüzbaşısı konusunda bana herhangi bir şekilde yardım edebilir +misin? Yağmurdan korunmak için şemsiyeye ihtiyacım var. +Beni tekrar etkilerse boğulmaktan ödüm kopuyor resmen." +Yaşlı adam bir şey demese de yatak odasına bir kez daha, +huzursuzca göz attı. Montag bu bakışı fark etti. "Eee?" +Yaşlı adam derin bir nefes aldı, tuttu ve saldı. Bir nefes +daha aldı, gözlerini kapadı, ağzını da sımsıkı kapadı ve niha­ +yet nefes verdi. "Montag... " +Yaşlı adam sonunda dönüp, "Haydi gel," dedi. "Evimden +çıkıp gitmene göz yumacaktım az kalsın. Gerçekten korkak, +ihtiyar budalanın tekiyim." +Faber yatak odası kapısını açıp Montag'ı küçük odaya +soktu; içerideki masanın üstünde karmakarışık duran mik­ +roskobik ince tellerin, minik kangalların, bobinlerin ve kris­ +tallerin arasında metal aletler yatıyordu. + + Montag, "Bu nedir?" diye sordu. +"Korkunç korkaklığımın kanıtı. Öyle uzun yıllar boyu +yalnız yaşayıp, görüntüleri hayal gücümle duvarlara yansıt­ +tım ki. Elektronik bilimiyle, radyo yayınıyla uğraşmak hobim +oldu. Gölgesinde yaşayan devrimci ruhu tamamlayan kor­ +kaklığım öyle büyük bir tutku barındırıyor ki, bunu tasarla­ +mak zorunda kaldım." +Faber, 22 kalibre mermiden büyük olmayan, ufak, yeşil +bir metal nesneyi eline aldı. +"Bütün bunlar için gerekli parayı. .. nereden mi buldum? +Borsaya girerek elbette; borsa işsiz kalmış tehlikeli entelek­ +tüellerin dünyadaki son sığınağıdır. Eh, borsayla bütün bun­ +ları inşa ettim ve bekledim. Birilerinin benimle konuşmasını +yarım ömür boyu, titreyerek bekledim. Kimseyle konuşmaya +cesaret edemedim. O gün parkta birlikte oturduğumuzda, +günün birinde gelebileceğini biliyordum; ateşle mi yoksa +dostça mı geleceğini kestirmek güçtü. Bu küçük şeyi aylar +önce hazırladım. Ama gitmene az kalsın göz yumacaktım; +işte bu kadar korkuyorum!" +"Denizkabuğu Radyo'ya benziyor." +"Ve ondan fazlası! Dinliyor! Onu kulağına sokarsan, ben +evimde rahat rahat oturup korkmuş kemiklerimi ısıtırken it­ +faiyecilerin dünyasını duyup analiz edebilir ve zayıf yönlerini +tehlikeye atılmadan bulabilirim Montag. Ben kovanda güven­ +de olan Kraliçe Arı'yım. Sen de işçi an, gezgin kulak olacaksın. +Zamanla birçok kişiye bunlardan kullandırıp şehrin dört bir ya­ +nını dinleyebilir ve değerlendirme yapabilirim. İşçi anlar ölürse +ben hala evimde güvende olurum, korkumu azami konfor ve +asgari rastlantıyla yatıştırırım. Bak... oyunu ne kadar güvenli +oynadığımı, ne kadar aşağılık olduğumu görüyor musun?" +Montag yeşil mermiyi kulağına soktu. Yaşlı adam benzer +bir nesneyi kendi kulağına sokup dudaklarını kımıldattı. + +113 + + "M ontag.l " +Bu ses Montag'ın başının içindeydi. +"Seni duyuyorum!" +Yaşlı adam güldü. "Senin de sesin net geliyor! " Faber +fısıldasa da Montag'ın başının içindeki ses netti. "Zamanı +gelince itfaiye binasına git. Yanında olacağım. Bu Yüzbaşı +Beatty'yi birlikte dinleyelim. Bizden olabilir. Tanrı bilir. Ne +diyeceğini söyleyeceğim sana. O adama iyi bir gösteri suna­ +cağız. Bu elektronik korkaklığım yüzünden benden nefret +ediyor musun? Seni gecenin içine yolluyorum, oysa kendim +savaş hattının ardında kalıp kellenin uçurulmasını lanet ola­ +sı kulaklarımla dinleyeceğim." +"Hepimiz yapabildiğimiz şeyleri yaparız," dedi Montag. +İncil'i yaşlı adamın ellerine koydu. "Al. Bunun yerine başka +kitap verme riskine gireceğim. Yarın ... + +" + +"İşsiz matbaacıyla görüşeceğim, evet; en azından bunu +114 + +yapabilirim." +"İyi geceler Profesör." +"İyi geceler deme. Gecenin geri kalanında yanında ola­ +cağım, bana ihtiyacın olduğunda kulağını gıdıklayacak bir +sirke sineği olacağım. Ama yine de iyi geceler ve iyi şanslar +diyeyim." +Kapı açılıp kapandı. Montag karanlık sokaktaydı yine; +dünyaya bakıyordu. +O gece gökyüzünde savaşın hazırlandığını hissedebiliyordu +insan. Bulutların yana çekilip geri gelmesi ve yıldızların gö­ +rünüşü, bulutların arasında milyonlarcasının düşman diskler +gibi yüzmesi, gökyüzünün şehrin üstüne çöküp onu tebeşir +tozuna dönüştürebileceği ve ayın kırmızı ateşle yanabileceği +hissi; gece böyle hissettiriyordu. +Montag cebinde parayla (her gece boyunca açık olan, ro- + + bot veznedarların hizmet verdiği bankaya gitmişti) yürüye­ +rek metrodan uzaklaşmaktaydı ve yürürken bir kulağındaki +Denizkabuğu Radyo'yu dinliyordu ... "Bir milyon kişiyi silah +altına aldık. Savaş çıkarsa çabucak zafer kazanacağız ... " Mü­ +ziğin hızla boğduğu ses duyulmaz oldu. +Montag'ın diğer kulağının içinde, Faber'ın sesi, "On mil­ +yon kişi silah altına alındı," diye fısıldadı. "Ama bir milyon + +diyorlar. Böylesi daha mutlu edici." +"Faber.">" +. +"Eve t">" +"Düşünmüyorum, söyleneni yapıyorum sadece, her za­ +manki gibi. Parayı al dedin, aldım. Bunu kendim düşünme­ +dim aslında. Ne zaman kendi başıma karar vermeye başlaya­ +cağım?" +"Bunları söylemekle şimdiden başladın bile. Bana inan­ +man gerekecek." +"Başkalarına da inanmıştım!" +"Evet ve bak şimdi nereye gidiyoruz. Bir süre körlemesine +seyahat etmen gerekecek. İşte kolum ... ona tutunabilirsin." +"Taraf değiştirdiğimde sadece ne yapacağımın söylenme­ + +sini istemiyorum. Öyle olacaksa değişmem için sebep yok." +"Şimdiden akıllandın!" +Montag ayaklarının kaldırımda onu evine doğru götür­ +düğünü hissediyordu. "Konuşmaya devam et." +"Kitap okumamı ister misin? Okuyayım da hatırla. Gece­ +de yalnızca beş saat uyurum. Yapacak işim yok. Yani istersen +geceleri seni kitap okuyarak uyutabilirim. Kulağına fısılda­ +nırsa, insan uyurken bile bilgi edinebilir derler." +"Eve t . " +"İşte." Gecenin içinde çok uzaklardan, şehrin diğer ucun­ +dan, çevrilen bir sayfanın çok hafif fısıltısı geldi. "Eyüp Kita­ +bı." + +115 + + Montag yürürken, dudakları çok hafifçe kımıldarken +gökyüzünde ay yükseliyordu. +Montag akşam dokuzda, hafif bir yemek yerken holden ön +kapının ç��ğlığı gelince Mildred oturma odasından, Vezüv +Yanardağı patlayınca kaçan bir yöre sakini gibi fırladı. Ba­ +yan Phelps ile Bayan Bowles ön kapıdan girdiler ve ellerinde +martiniyle volkanın ağzına girip gözden kayboldular. Mon­ +tag yemeyi kesti. Binlerce ezgiyle şıngırdayan devasa, çirkin +bir kristal avize gibiydiler; Montag onların evin duvarlarını +yakarak geçen Cheshire Kedisi gülümsemelerini gördü ve +şimdi gürültüyü bastıran çığlıklar atıyorlardı birbirlerine. +Montag kendini oturma odası kapısında buldu; ağzı hala +doluydu. +"Herkes güzel görünmüyor mu! " +"Güzel." +116 + +"İyi görünüyorsun Millie! " +"İyi. ,, +"Herkes harika görünüyor." +"H arı' ka .l " +Montag durup onları seyretti. +Faber, "Sabır," diye fısıldadı. +Montag neredeyse kendine, "Burada olmamalıydım," +diye fısıldadı. "Cebimde parayla yanına dönüyor olmalıydım.I" +"Yarın yeterince vaktimiz olacak. Dikkatli ol!" +Mildred, "Bu program muhteşem değil mi?" diye haykırdı. +"Muhteşem!" +Bir duvarda, bir kadın aynı anda hem gülümseyip hem +portakal suyu içiyordu. Montag İkisini aynı anda nasıl yapa­ + +biliyor? diye düşündü delice. Diğer duvarlarda, aynı kadının +röntgen filminde, o canlandırıcı içeceğin kadının hoşnut + + midesine inerken yaptığı yolculuk sırasında geçtiği, kasılan +kısımlar gösteriliyordu. Oda birden roket uçuşuyla bulutla­ +ra yükseldi; mavi balıkların kırmızı ve sarı balıkları yediği, +kireç yeşili bir denize daldı. Bir dakika sonra, üç Beyaz Çizgi +Palyaço birbirlerinin kollarıyla bacaklarını, devasa dalgalar +halinde gelen kahkahalar eşliğinde doğradı. İki dakika daha +geçince oda şehrin dışına, bir arenada çılgınca turlayan, bir­ +birlerine çarpıp geri çekilen ve tekrar çarpan jet arabalarına +doğru fırladı. Montag birkaç vücudun havada uçuştuğunu +gördü. +"Millie, şunu gördün mü?" +"Gördüm, gördüm!" +Montag elini oturma odası duvarının içine uzatıp ana +şalteri çekti. Görüntüler, içinde histerik balıklar bulunan dev +bir kristal kaseden boşaltılan su misali kayboldu. +Üç kadın yavaşça dönüp, gizlemedikleri bir can sıkıntı­ +sıyla, ardından da hoşnutsuzlukla Montag'a baktılar. +Montag, "Savaş ne zaman başlayacak sizce?" diye sordu. +"Bu gece kocalarınızın burada olmadığını fark ettim." +Bayan Phelps, "Ah, gelip gidiyorlar, gelip gidiyorlar," +dedi. "Yine giriyor, yine çıkıyor Finnegan; Ordu dün Pete'i +aradı. Önümüzdeki hafta dönecekmiş. Ordu öyle dedi. Savaş +çabucak bitecekmiş. Kırk saatte herkes evinde olacak dediler. +Ordu öyle dedi. Savaş çabucak bitecekmiş. Dün Pete'i aradı­ +lar ve önümüzdeki hafta döneceğini söylediler. Savaş çabu,, +cak ... +Üç kadın huzursuzca kımıldanıp, çamur rengi boş duvar­ +lara bakındılar. +Bayan Phelps, "Kaygılanmıyorum," dedi. "Kaygılanmayı +tamamen Pete'e bırakacağım." Kıkırdadı. "Kaygılanmayı ta­ +mamen bizim Pete'e bırakacağım. Kaygılanmayacağım. Kay­ +gılanmıyorum. ,, + +117 + + "Dediklerine göre hep başkalarının kocaları ölürmüş." +"Bunu ben de duydum. Savaşta ölen bir adam tanıma­ +dım hiç. Binalardan atlayıp ölenler tanıdım, evet, mesela +Gloria'nın geçen hafta ölen kocası gibi. .. ama savaş yüzün­ +den? Hayır." +Bayan Phelps, "Savaş yüzünden, hayır," dedi. "Her ney­ +se, Pete ile ben hep Ağlamak yok, öyle şeyler yok, dedik. Bu +ikimizin de üçüncü evliliği ve bağımsızız. Bağımsız olacaksın, +dedik hep. Öldürülürsem hayatına devam et ve ağlama, tekrar +evlen ve beni düşünme, dedi." +"Aklıma gelmişken," dedi Mildred. "Dün gece duvarında +Clara Dove'un şu beş dakikalık aşk dizisini seyrettin mi? Şey, +tamamen bir kadınla ilgili; o ... " +Montag bir şey demeden öylece durup kadınların yüzle­ +rine bir zamanlar, çocukken girdiği tuhaf bir kilisedeki aziz­ +lerin yüzlerine baktığı gibi baktı. O sırlanmış yaratıkların +118 + +yüzleri ona bir şey ifade etmemişti. .. her ne kadar o kilise­ +de uzun süre durup onlarla konuşsa ve o dine ait olmaya, o +dini tanımaya, porselen gözlü ve kan rengi yakut dudaklı o +rengarenk erkeklerle kadınların anlamından etkilenmek ve +ilgi duymak amacıyla o mekanın kesif tütsü kokusuyla özel +tozlarını ciğerlerine yeterince çekip kanına karıştırmaya ça­ +lışsa da. Hiçbir şey, hiçbir şey hissetmemişti; bir başka ma­ +ğazada yaptığı bir gezintiydi bu, parası da orada tuhaf kaçı­ +yordu ve işe yaramazdı, tutkusu da soğuktu . . . tahtaya, alçıya +ve kile dokunduğunda bile. Şimdi, kendi oturma odasında +da aynı şeyi yaşıyordu ... onun bakışları altında koltuklarında +dönüp duran, sigara yakan, duman üfleyen, güneşte yanmış +saçlarına dokunan ve alev rengi tırnaklarını sanki onun ba­ +kışları yüzünden tutuşmuşlar gibi inceleyen bu kadınların +karşısında. Sessizlik uzadıkça yüzleri dalgınlaştı. Montag'ın +son lokmasını yuttuğunu duyunca öne eğildiler. Onun hızlı + + soluklarını dinlediler. Odanın üç boş duvarı şimdi rüya gör­ +meden uyuyan devlerin soluk alınları gibiydi. Montag bakan +bu üç alna dokunursa, parmak uçlarında ince bir tuzlu ter +tabakası hissedeceği duygusuna kapıldı. Sessizlik uzadıkça +ve gerginlikten için için yanan kadınların etrafı, çevresi ve +içi duyulmayacak kadar usulca titreştikçe ter artıyordu. Ka­ +dınlar her an uzun uzun, kesik kesik tıslayarak patlayabilirdi. +Montag dudaklarını kımıldattı. +"Konuşalım." +Kadınlar irkilerek ona baktı. +Montag, "Çocuklarınız nasıl, Bayan Phelps?" diye sordu. +Bayan Phelps, "Çocuğum olmadığını biliyorsunuz! Yüce +Tanrı biliyor ya, aklı başında olan hiç kimse çocuk yapmaz! " +dedi; bu adama kızmasının sebebinden emin değildi. +Bayan Bowles, "Katılmıyorum," dedi. "Ben sezaryenle iki +çocuk yaptım. Bir bebe için onca acıya katlanmanın gere­ +ği yok. Dünya üremeli, biliyorsunuz ... ırkımız sürmeli. Hem +bazen insanın hık demiş burnundan düşmüş gibi oluyorlar +ve bu hoş. İki sezaryenle iş halloldu, evet efendim. Ah, dok­ +torum Sezaryen gerekli değil; kalçaların uygun, her şey normal, +dedi, ama ben ısrar ettim. " +Bayan Phelps, "Sezaryen yapılsa da yapılmasa da çocuk­ +lar insanı mahveder; sen aklını kaçırmışsın," dedi. +"Çocukları her on günün dokuzunda başımdan atıyo­ +rum; okulda oluyorlar. Ayda üç gün, eve geldiklerinde onlara +katlanıyorum; hiç kötü değil. Onları 'oturma odasına' sokup +televizyonu açacaksın. Giysi yıkamak gibi aynen; çamaşırla­ +rı tıkıştırıp kapağı kapatacaksın." Bayan Bowles kıkırdadı. +"Beni öpeceklerine tekmelemeyi yeğliyorlar. Tanrı'ya şükür +ki tekmeyle karşılık verebiliyorum! " +Kadınlar dillerini göstererek güldü. +Mildred bir an öylece oturdu ve sonra, Montag'ın hala + +119 + + kapı eşiğinde olduğunu gorunce el çırptı. "Haydi, Guy'ı +memnun etmek için siyaset konuşalım! " +Bayan Bowles, "Kulağa iyi geliyor," dedi. "Son seçimde +herkes gibi oy kullandım, Başkan Noble'a oy verdim. Gelmiş +geçmiş en yakışıklı başkanlardan biri bence." +"Ah, peki ya ona rakip çıkardıkları adama ne demeli?" + +"O pek etkileyici sayılmazdı, değil mi? Biraz ufak tefek +ve vasattı; ayrıca düzgün tıraş olmuyor, saçını da çok iyi ta­ +ramıyordu." +"'Dışarıdakiler' hangi akla uyup onu aday gösterdi acaba? +Uzun boylu bir adamın karşısına öyle ufak tefek, kısa boy­ +lu bir adam rakip olarak çıkarılmaz. Hem ... çok alçak sesli +konuşuyordu. Söylediklerinin yarısını duyamıyordum. Duy­ + +duklanmı da anlamıyordum! " +"Şişmandı da, üstelik bunu gizleyecek şekilde giyinmi­ +yordu. Winston Noble'ın ezici farkla kazanmasına şaşma1 20 + +malı. İsimlerinin bile etkisi oldu. Winston Noble* ile Hubert +Hoag'u on saniye karşılaştırsan, sonucu iyi kötü tahmin +edersin zaten." +Montag, "Lanet olsun!" diye haykırdı. "Hoag ile Noble +hakkında ne biliyorsunuz ki?" +"Eh, altı aydan az zaman önce şu oturma odası duvann­ +daydılar. Biri burnunu karıştırıp duruyordu; beni delirtti." +Bayan Phelps, "Eee, öyle bir adama oy vermemizi mi isti­ +yorsunuz Bay Montag?" dedi. +Mildred gülümsedi. "Sen o kapıdan koşarak uzaklaş da +huzurumuzu bozma Guy." +Ama Montag gitmesinden hemen sonra elinde bir kitap­ +la geri geldi. +"G uy.ı ,, +"Topuna lanet olsun, topuna lanet olsun, lanet olsun! " +':' + +( İng.) Noble: Soylu. -çn + + "Elinizde ne var; kitap değil mi o? Bugünlerde bütün özel +eğitimler filmlerle yapılıyor sanıyordum." Bayan Phelps göz­ +lerini kırpıştırdı. "İtfaiyecilik teorisi mi okuyorsunuz?" +"Ne teorisi?" dedi Montag. "Şiir kitabı bu." +"Montag." Bir fısıltı. +"Beni rahat bırak!" Montag büyük bir gürleme, vızıltı ve +uğultu girdabında döndüğünü hissediyordu. +"M ontag, dur, yapma ... " +"Onları duydun mu, bu canavarların canavarlardan bah­ +setmesini duydun mu? Ah Tanrım ... insanlardan, kendi ço­ +cuklarından ve kendilerinden ne biçim, vır vır bahsediyor­ +lar... hele kocalarından ve savaştan bahsetme tarzları ... lanet +olsun, burada duruyorum ve inanamıyorum! " +Bayan Phelps, "Ben herhangi bir savaş hakkında tek keli­ +me etmedim, dikkatinizi çekerim," dedi. +Bayan Bowles, "Şiire gelince ... şiirden nefret ederim," +dedi. +"Hiç şiir dinledin mi?" +Faber'ın sesi Montag'ın içini kazıdı: "Montag. Her şeyi +mahvedeceksin. Kapa çeneni geri zekalı! " +Üç kadın da ayağa fırlamışlardı. +"Oturun!" +Oturdular. +Bayan Bowles titrek sesle, "Ben eve gidiyorum," dedi. +Faber yalvaran bir sesle, "Montag, Montag, Tanrı aşkına, +neyin peşindesin?" dedi. +"Neden o küçük kitabınızdaki şiirlerden birini bize oku­ +muyorsunuz?" Bayan Phelps başıyla gösterdi. "Bu çok ilginç +olur bence." +Bayan Bowles, "Bu doğru olmaz," diye sızlandı. "Bunu +yapamayız! " +"Eh, Bay Montag'a baksana, bunu istiyor, istediğini bili- + +121 + + yorum. Uslu uslu dinlersek Bay Montag mutlu olur, o zaman +da gidip başka bir şeyler yapabiliriz belki." Bayan Phelps et­ +raflarındaki duvarların uzun boşluğuna kaygıyla göz attı. +"Montag, bunu yaparsan bağlantıyı keserim, giderim." +Montag'ın kulağındaki böcek ona iğne batırıyordu. "Bu neye +yarayacak, neyi kanıtlayacaksın!" +"Ödlerini koparacak, olacak olan bu, resmen ödlerini ko­ +paracak!" +Mildred boş havaya baktı. "Şimdi, tam olarak kiminle ko­ +nuşuyorsun Guy?" +Gümüş bir iğne, Montag'ın beynini deldi. "Montag, din­ +le, tek bir çıkış yolu var, şaka yapmışsın gibi davran, numara +yap, hiç deli değilmişsin rolü yap. Sonra ... duvarındaki yak­ +ma fırınına git ve kitabı içine at!" +Montag'ın tam da bunu yapmasını bekleyen Mildred +titrek sesle konuştu: "Hanımlar, her itfaiyecinin senede bir +1 22 + +kez evine eski zamanlardan kalma tek bir kitap getirmesine +izin vardır. . . bütün bunların ne kadar salakça olduğunu, öyle +şeylerin insanı ne kadar huzursuz edip delirtebildiğini aile­ +sine göstersin diye. Guy'ın bu geceki sürprizi size bir örnek +okumak ... eskiden işlerin ne kadar karmaşık olduğunu gös­ +termek için, hiçbirimiz küçük ve yaşlı kafalarımızı bir daha +öyle saçmalıklarla meşgul etmek zorunda kalmayalım diye ... + +degil mi hayatım?" +Montag kitabı yumruk yaptığı elleıiyle buruşturdu. +'"Eve t' de. " +Montag'ın ağzı Faber'ınki gibi hareket etti: +"Eve t . " +Mildred gülerek kitabı kaptı. "İşte! Bunu oku. Hayır, geri +alıyorum. Bak, şu cidden komik ... bugün yüksek sesle okumuş­ +tun. Hanımlar, tek kelimesini bile anlamayacaksınız. İpe sapa +gelmez, kafiyeli laflar. Haydi, okusana Guy... şu sayfa canım." + + Montag açılmış sayfaya baktı. +Kulağında bir sinek kanatlarını hafifçe kımıldattı. "Oku." +"İsmi ne canım?" + +"Dover Sahili. " Montag'ın ağzı uyuşmuştu. +"Şimdi güzel, net bir sesle ve yavaş yavaş oku." +Oda fırın gibiydi... Montag tepeden tırnağa yanıyordu, +tepeden tırnağa buz kesmişti; onlar boş bir çölün ortasında, +üç koltukta otururken Montag ayakta durup sallanıyordu, +Bayan Phelps'in elbisesinin eteğini düzeltmeyi kesmesini +ve Bayan Bowles'un parmaklarını saçından uzaklaştırması­ +nı bekliyordu. Sonra alçak sesle okumaya başladı; satır satır +ilerledikçe, kesintili sesi güçlendi ve çöle, beyazlığa, büyük +sıcak boşlukta oturan üç kadının etrafına yayıldı. + +" i n a n ç Den izi + +"İnanç Denizi de +Bir zamanlar kabanktı ve dünyanın kıyısının etrafinda +Rulo yapılmış parlak bir kuşağın kıvnmları gibi uzanırdı. +Ama şimdi tek duyduğum +Onun melankolisi, gerilerkenki uzun gürlemesi, +Geri çekiliyor, nefesine +Gece rüzgannın, dünyanın engin ve kasvetli kenarlanndan, +Çıplak çakıllarından aşağıya." +Üç kadının altındaki koltuklar gıcırdadı. +Montag şiirin kalanını okudu: + +"Ah aşkım, dürüst olalım +Birbirimize! Çünkü karşımızda +Bir düşler diyan gibi uzanan, +Öylesine çeşitlilik içeren, öylesine güzel, öylesine yeni dünyada +Ne neşe, ne sevgi ne de ışık, + +1 23 + + Ne şüphesizlik, ne huzur ne de acının devası var aslında; +Ve biz burada, karanlıkta olan bir ovada gibiyiz +Mücadele ve kaçışın akıl karıştıncı tehlike işaretleriyle sav­ +rulmuşuz +Cahil orduların geceleri çarpıştığı yere. +Bayan Phelps ağlıyordu. +Çölün ortasındaki diğerleri onun sesini giderek yüksel­ +tip avaz avaz ağlamaya başlamasını, buruşan yüzünün şeklini +yitirmesini seyrettiler. Ona dokunmadan, öylece oturdular; +kendini böyle gözler önüne sermesine şaşırmışlardı. Bayan +Phelps kontrolsüzce sarsılarak ağlıyordu. Montag da afalla­ +mış ve sarsılmıştı. +"Şşşt, şşşt," dedi Mildred. "iyisin Clara, haydi Clara, ken­ +dine gel! Clara, ne oldu?'' +Bayan Phelps hıçkırarak konuştu: "Ben ... ben ... bilmiyo1 24 + +rum, bilmiyorum, bilmiyorum işte, ah, ah ... " +Bayan Bowles ayağa kalkıp Montag'a öfkeyle baktı. "Gö­ +rüyor musunuz? Biliyordum, kanıtlamak istediğim buydu! +Bunun olacağını biliyordum! Hep söylemişimdir, şiir ve göz­ +yaşları, şiir ve intihar, ağlamak ve berbat hisler, şiir ve hasta­ +lık; bütün o vıcık vıcık duygusallık! Şimdi bana kanıtlandı. +Siz fesatsınız Bay Montag, siz fesatsınızf' +Faber konuştu: "Şimdi. .. + +" + +Montag dönüp duvardaki deliğe gittiğini ve kitabı pirinç +çerçevenin arasından, bekleyen alevlere attığını hissetti. +Bayan Bowles, "Aptalca sözler, aptalca sözler, aptalca ber­ +bat inciten sözler," dedi. "İnsanlar neden insanlara acı vermek +istiyor? Dünyada yeterince acı yokmuş gibi, illa insanları öyle +şeylerle rahatsız edeceksiniz!" +Mildred, "Clara, yapma Clara," diye yalvararak kadını +kolundan çekiştirdi. "Haydi, neşeli olalım, 'aileyi' aç, şimdi. + + Aç haydi. Gülelim ve mutlu olalım, şimdi, ağlamayı kes, parti +yapacağız!" +Bayan Bowles, "Hayır," dedi. "Ben dosdoğru eve gidiyo­ +rum. Evimi ve 'ailemi' ziyaret etmek istersen tamam, güzel. +Ama ömrüm boyunca bir daha bu itfaiyecinin tımarhanesine +gelmeyeceğim! " +"Evine git." Montag gözlerini ona dikerek usulca konuşu­ +yordu. "Evine git ve boşandığın ilk kocanı, bir jette öldürülen +ikinci kocanı ve kendi beynini uçuran üçüncü kocanı düşün, +evine git ve yaptırdığın bir düzine kürtajı düşün, evine git +ve bunu düşün, lanet olası sezaryenlerini ve senden nefret +eden çocuklarını da! Evine git ve bütün bunların nasıl oldu­ +ğunu, bunu durdurmak için ne yaptığını düşün. Evine git, +evine git!" diye haykırdı. "Yoksa seni bir yumrukta yere serer, +tekmeleye tekmeleye kapıdan kovarım!" +Kapılar sertçe kapatıldı; şimdi ev boştu. Montag kış ha­ +vasında tek başına ayakta duruyordu; oturma odası duvarları +kirli kar rengiydi. +Banyodan su sesi geliyordu. Montag, Mildred'ın uyku +haplarını avucuna dökerken çıkardığı sallama sesini duydu. +"Geri zekalı Montag, geri zekalı, geri zekalı, ah Tanrım +seni aptal geri zekalı ... " +"Kapa çeneni!" Montag yeşil mermiyi kulağından çıkarıp +cebine tıkıştırdı. +Mermi hafifçe vızıldıyordu: "... geri zekalı, geri zekalı ... " +Montag evi arayıp, Mildred'ın buzdolabının arkasına +koyduğu kitapları buldu. Bazı kitapların eksik olduğunu gö­ +rünce Mildred'ın evindeki dinamitlerden yavaş yavaş, birer +birer kurtulma işine bizzat başlamış olduğunu anladı. Ama +artık öfkeli değildi, bitkindi ve kendine şaşırmıştı yalnızca. +Kitapları arka bahçeye götürüp, arka sokak çitinin yakının­ +daki çalıların arasına sakladı. Sırf bu geceliğine, belki Mildred + +125 + + daha fazlasını yakmaya karar verir diye, düşüncesi geçti aklın­ +dan. +Eve geri döndü. "Mildred?" Karartılmış yatak odasının +kapısından seslendi. Çıt çıkmıyordu. +Montag evden çıkıp çimenlikten geçerek işe giderken, +Clarisse McClellan'ın evinin zifiri karanlığını ve metruklu­ +ğunu görmemeye çalıştı. .. +Şehir merkezine giderken, yaptığı korkunç hatayla öyle +baş başaydı ki gece vakti tanıdık ve müşfik bir sesle konuşma­ +nın verdiği tuhaf sıcaklığa ve iyi olma duygusuna ihtiyacı ol­ +duğunu hissetti. Daha şimdiden, sadece birkaç kısa saat geç­ +miş olmasına karşın, Faber'ı hayatı boyunca tanıyormuş gibi +hissediyordu. İki kişi olduğunu, her şeyden öte de hiçbir şey +bilmeyen, geri zekalı olduğunu bile bilmeyen ve bundan sade­ +ce şüphelenen Montag olduğunu biliyordu. Ve aynı zamanda +tren gece şehrinin bir ucundan diğerine, uzun ve mide bu­ +1 26 + +landırıcı, inletici bir hareketle emilerek çekilirken kendisinin +kendisiyle durmadan konuşan yaşlı adam da olduğunu bili­ +yordu. İleriki günlerde ve aysız gecelerde, dünyayı aydınlatan +çok parlak bir ayın olduğu gecelerde de, yaşlı adam böyle ko­ +nuşup durmayı sürdürecekti, damla damla, taş taş, tane tane. +Sonunda Montag'ın zihni dolup taşacaktı ve o zaman artık +Montag olmayacaktı; bu yaşlı adam ona böyle diyor, bunu ga­ +ranti ve vaat ediyordu. O artık Montag-artı-Faber, ateş artı su +olacaktı ve o zaman, günün birinde, her şey sessizce birbirine +karışıp kaynadıktan ve üzerinde çalışıldıktan sonra, artık or­ +tada ateş ya da su değil şarap olacaktı yalnızca. İki ayn ve zıt +şeyin birleşiminden üçüncü bir şey doğacaktı. Montag uzun +yolculuğunun, izne çıkışının ve eski benliğinden uzaklaşma­ +sının başladığını şimdiden hissedebiliyordu. +Böceğin uğultusunu, Montag'ı başta azarlayan, o gecenin +köründe buhar salan metro treninden inip de itfaiye binası- + + nın dünyasına doğru giderken onu avutan yaşlı adamın sesi­ +nin o uyku getirici sivrisinek vızıltısını ve zarif, telkari mırıl­ +tısını dinlemek iyi geliyordu. +"Merhamet, Montag, merhamet. Onlarla tartışma, can­ +larını sıkma; daha çok yakın zamana dek sen de onlardandın. +Sonsuza dek yaşayacaklarına öyle eminler ki. Ama sonsuza +dek yaşamayacaklar. Bütün bunların uzayda güzel bir ateşle +yanan, ama eninde sonunda bir yere çarpacak, alevler için­ +de, devasa, kocaman bir meteor olduğunu bilmiyorlar. On­ +lar alevleri, güzel ateşi görüyor sadece ... tıpkı önceden senin +gördüğün gibi. +"Montag, evlerinde kalan, korkan, yerfıstığı gibi narin ke­ +mikleriyle ilgilenen, yaşlı insanların eleştirme hakkı yoktur. +Ama sen her şeyi daha baştan bitirecektin az kalsın. Dikkatli +ol! Yanındayım, bunu hatırla. O olayın olmasını anlıyorum. +Gözünü kör eden hiddetinin beni canlandırdığını itiraf etme­ +liyim. Tanrım, kendimi öyle genç hissettim ki! Ama şimdi. .. +kendini yaşlı hissetmeni istiyorum, korkaklığımın birazının +bu gece damıtılarak sana geçmesini istiyorum. Önümüzdeki +birkaç saatte, Yüzbaşı Beatty'yi gördüğünde, onun etrafında +parmak uçlarına basarak yürü, bırak onu senin yerine ben +duyayım, durumu ben hissedeyim. Sağ kalmak bizim bileti­ +miz. O zavallı, aptal kadınlan unut ... + +" + +"Onları yıllardır olmadıkları kadar mutsuz ettim sanı­ +rım," dedi Montag. "Bayan Phelps'in ağladığını görünce afal­ +ladım. Belki de onlar haklı; belki de durumla yüzleşmemek, +kaçmak, eğlenmek en iyisi. Bilmiyorum. Kendimi suçlu his­ +sediyorum ... + +" + +"Hayır, öyle hissetmemelisin! Savaş olmasaydı, dünyada +barış olsaydı o zaman tamam, eğlenmene bak derdim! Ama sı­ +radan bir itfaiyeci olmaya geri dönmemelisin Montag. Dün­ +yada her şey yolunda değil. " + +1 27 + + Montag terliyordu. +"Montag, dinliyor musun?" +"Ayaklanın," dedi Montag. "Onları kımıldatamıyorum. +Kendimi öyle aptal hissediyorum ki. Ayaklarım kımıldamıyor!" +Yaşlı adam usulca, "Dinle. Sakin ol," dedi. "Biliyorum, bi­ +liyorum. Hata yapmaktan korkuyorsun. Korkma. Hatalardan +fayda sağlanabilir. Ben gençliğimde cehaletimi insanların +gözüne sokuyordum yahu. Beni sopalarla dövdüler. Kırk ya­ +şıma geldiğimde, kör aletimin ucu benim için iyice sivriltil­ +mişti artık. Cehaletini gizlersen kimse sana vurmaz ve asla +öğrenmezsin. Şimdi, ayaklarını kaldır da itfaiye binasına gir +haydi! Biz ikiziz, artık yalnız değiliz, farklı farklı odalarda bir­ +birimizden ayrılmış ve temassız değiliz. Beatty senin ağzını +aradığında yardıma ihtiyacın olursa ben burada, kulak zan­ +nın içinde not tutuyor olacağım! " +Montag sağ ayağının, ardından da sol ayağının hareket +1 28 + +ettiğini hissetti. +"Benimle kal ihtiyar," dedi. +Mekanik Tazı gitmişti. Kulübesi boştu, itfaiye binası da +sıvalı duvarların sessizliğine bürünmüştü ve turuncu Semen­ +der midesinde kerosenle uyumaktaydı, ateş püskürtücüler +de onun sağrılarına çaprazlama yaslanmıştı; Montag sessizce +içeri girip yürüdü ve pirinç direğe dokunup karanlıkta yu­ +karı kayarken geriye, metruk köpek kulübesine baktı. .. kalbi +atıyor, duraksıyor, atıyordu. Faber onun kulağında şimdilik +uyuyan gri bir gece kelebeğiydi. +Beatty inme deliğinin yanında durmuş bekliyordu ama +sanki beklemiyormuş gibi sırtı dönüktü. +Kağıt oynayan adamlara, "Vay vay, işte her dilde aptal de­ +necek çok tuhaf bir hayvan geliyor," dedi. +Elini avucu yukarı dönük şekilde, armağan almak için +yana uzattı. Montag kitabı onun eline bıraktı. Beatty ismine + + bile bakmadan kitabı çöp kutusuna attı ve sigara yaktı. '"En +büyük aptallar biraz akıllı olanlardır.' Tekrar hoşgeldin Mon­ +tag. Ateşin düştüğüne ve hastalığın geçtiğine göre, bizimle +kalırsın umarım. Oturup bir el poker oynamak ister misin?" +Oturdular ve kartlar dağıtıldı. Montag, Beatty'nin ba­ +kışları altında, ellerinin suçunu hissetti. Parmaklan kötü +bir şey yapmış dağ gelincikleri gibiydiler ve artık hiç dinlen­ +miyor, durmadan kımıldıyor, kartları alıp dizerek gizliyor, +Beatty'nin alkolle alevlenmiş bakışlarının altında hareket +ediyorlardı. Montag onların, Beatty Üzerlerine sadece nefe­ +sini verse bile kuruyup solabileceklerini, yan dönüp yatabi­ +leceklerini, bir daha hiçbir şokla diriltilemeyebileceklerini +hissediyordu; hayatının sonuna dek paltosunun yenlerinde, +unutulmuş halde gömülü kalacaklardı. Çünkü bunlar kendi +başlarına hareket etmiş ellerdi, Montag'ın parçası değildiler; +vicdanı ilk kez burada, kitap çalma eylemiyle, Eyüp ile Rut'u +ve Willie Shakespeare'i alıp kaçma eylemiyle kendini belli et­ +mişti ve şimdi, itfaiye binasında, bu eller kandan eldivenler +giymiş gibiydi. +Montag yarım saat içinde iki kez kumar masasından kal­ +kıp, ellerini yıkamak için tuvalete gitmek zorunda kaldı. Geri +geldiğinde ellerini nıasanın altında gizledi. +Beatty güldü. "Ellerini görelim Montag. Sana güvenme­ +diğimden değil, anlarsın ya, ama ... + +" + +Hepsi güldüler. +"Eh, kriz geçti ve her şey yolunda, koyun sürüye geri dön­ +dü," dedi Beatty. "Hepimiz zaman zaman sürüden ayrılmış +koyunlanz. Gerçek gerçektir, kıyamete kadar, diye haykırdık. + +Soylu düşüncelerin eşlik ettiği kişiler asla yalnız değildir, diye +bağırdık kendimize. Sör Philip Sidney 'Tatlı tatlı söylenen +bilginin tatlı besini,' demişti. Ama öte yandan: 'Kelimeler +yaprak gibidir ve en bol oldukları kısımlarda, / Anlam mey- + +1 29 + + vesi nadiren çoktur altlarında.' Alexander Pope. Bu konuda +ne düşünüyorsun Montag?" +"Bilmem." +Bir başka dünyada, çok uzaklarda yaşayan Faber, "Dik­ +katli ol," diye fısıldadı. +"Veya bunun hakkında? 'Tehlikelidir bilginin azı. / Ya kana +kana iç ya da hiç tatma Piyerya Pınarı'nı; / Oranın sığ akıntıları +beyni sarhoşlaştırır, / İçmekse bizi büyük ölçüde ayıltır: Pope. +Aynı denemeden. Bu seni nerede konumlandırıyor?" +Montag dudağını ısırdı. +Beatty kartlarına gülümseyerek, "Ben söyleyeyim," dedi. +"Bu kısa süreliğine ayyaş olmana yol açtı. Birkaç satır oku­ +yunca gidip kendini uçurumdan aşağı attın. Bam ... dünya­ +yı patlatmaya, kelleler uçurmaya, kadınlarla çocukları yere +sermeye, otoriteyi yok etmeye hazırsın. Biliyorum, hepsini +bizzat yaşadım." +1 30 + +Montag huzursuzca, "Ben iyiyim," dedi. +"Kızarmayı kes. İğnelemiyorum, cidden. Biliyor musun, +bir saat önce rüya gördüm. Şekerleme yapmak için uzandım +ve rüyamda seninle ben kitaplar konusunda hararetli bir tar­ +tışmaya giriştik Montag. Öfkeyle ayağa kalkıp bana alıntılar +haykırdın. Her hamleyi sakince savuşturdum. 'Güç,' dedim. +Sen de Doktor Johnson'dan alıntı yaparak 'Bilgi kaba kuvve­ +tin üstesinden gelmeye yeter de artar bile! ' dedin. Ben de 'İyi +ama Doktor Johnson, "Belirsizliği belirliliğe yeğleyen insan +akıllı değildir de demişti, sevgili çocuğum,"' dedim. İtfaiye­ +ciliğe devam et Montag. Başka her şey iç karartıcı kaostan +ibaret! " +Faber, "Dinleme," diye fısıldadı. "Aklını karıştırmaya çalı­ +şıyor. Sinsi biri. Dikkatli ol! " +Beatty kıkırdadı . "Sen de alıntı yaptın: 'Gerçek açığa +çıkacak, cinayet fazla gizlenmeyecek! ' Ben de keyifle hay- + + kırdım: 'Ah Tanrım, sadece atından bahsediyor!' Ve 'Şey­ +tan işine gelince Kitab-ı Mukaddes'ten alıntı yaparmış.'* +Sen de 'Bu çağda, bilgeliğin okulunda, gösterişli budala­ +lar paçavralar içindeki azizlerden üstün tutuluyor! '** diye +bağırdın. Ben de usulca 'Fazla itiraz gerçeğin itibarını +düşürür'*** diye fısıldadım. Sen de 'Cesetler katili görün­ +ce kanar! '**':' * diye haykırdın. Ben de eline pat pat vurarak +'Ne oldu, sana vinsan anj ini mi bulaştırdım?' dedim. Sen +de 'Bilgi güçtür! '***** ve 'Bir devin omuzlarında oturan cüce, +ikisi arasında en uzağı görendir ! '****** diye cıyakladın; ben de +argümanımı nadide bir soğukkanlılıkla, 'Bay Valery bir ke­ +resinde, "Bir metaforu kanıt, bir laf kalabalığı selini temel +gerçekler pınarı, kendimizi de kahin sanma aptallığına +düşmek doğamızda vardır demişti,' diyerek özetledim." +Montag'ın başı mide bulandırıcı bir şekilde dönüyordu. +Alnına, gözlerine, burnuna, dudaklarına, çenesine, omuzlarına, havada savrulan kollarına acımasızca darbeler indirildiğini hissediyordu. "Hayır! Kapa çeneni, her şeyi kar­ +maşıklaştırıyorsun, kes şunu!" diye haykırmak istiyordu. +Beatty'nin zarif parmakları birden uzanıp onu bileğinden +kavradı. +"Tanrım, nabzın ne hızlı atıyor! Seni epey heyecanlandır­ +dım galiba Montag? Ulu Tanrım, nabzının sesi savaştan son­ +raki ilk gün gibi. Bir tek sirenlerle çanlar eksik! Biraz daha +konuşayım mı? Yüzündeki panik ifadesi hoşuma gidiyor. +Bu üç alıntı, Shakespeare'in Venedik Taciri adlı oyunundan. -çn +İngiliz oyun yazarı Thomas Dekker'ın Old Fortunatus (Yaşlı Fortu­ +natus) adlı oyunundan. -çn +•!• ** +İngiliz oyun yazan ve şair Ben Jonson'ın (1572-1637) Catiline His +Conspiracy (Catiline'nin Komplosu) adlı tragedyasından. -çn +İ ngiliz filim Robert Burton'ın (1 577-1640) Melankolinin Anatomisi +':":' ::":' +adlı kitabından. -çn +•!< * • • +' >:• +: >.: +İngiliz yazar ve fılozof Francis Bacon'a (1561-1 626) atfedilen bir söz. +-çn +•:• >:<>:<>:<>:• >:• Robert Burton'ın Melankolinin Anatomisi adlı kitabından. -çn + +1 31 + + Svahilice, Hintçe, Edebi İ ngilizce . . . hepsini konuşurum. Bir +çeşit mükemmel, aptalca konuşma* Willie! " +"Montag, dayan!" Gece kelebeği, Montag'ın kulağına sür­ +tündü. "Suyu bulandırıyor! " +"Ah, korkudan ödün patlamıştı. .. çünkü tam da tutundu­ + +ğun kitapları seni her koldan, her hususta çürütmekte kul­ +lanmakla korkunç bir şey yapıyordum! Kitaplar nasıl da hain +olabiliyor! Seni desteklediklerini sanırsın ve birden sana +düşman kesilirler. Onları başkaları da kullanabilir ve kendini +bozkırın ortasında, büyük bir isim, fiil ve sıfat karmaşasının +ortasında kaybolmuş halde buluverirsin. Rüyamın en sonun­ +da Semender ile geldim ve 'Benim yolumdan mı gidiyorsun?' +dedim. Sen de bindin ve mutluluk verici sessizlik içinde itfa­ +iye binasına gittik; her şey küçülmüş, huzura bürünmüştü." +Beatty, Montag'ın bileğini bıraktı; elin masaya gevşekçe düş­ +mesine izin verdi. "Sonu iyi olan her şey iyidir." +1 32 + +Sessizlik. Montag beyaz bir oyma taş heykel gibi oturuyor­ +du. Kafatasına inen son çekiç darbesinin yankısı, Faber'ın yan­ +kıların dinmesini beklediği siyah mağaranın içinde giderek ha­ +fifleyip kesildi. Ve sonra, irkilerek havalanmış tozlar Montag'ın +zihninin çevresine yavaşça indiğinde, Faber usulca konuşmaya +başladı: "Pekala, o diyeceğini dedi. O sözleri değerlendirmeli­ +sin. Ö nümüzdeki birkaç saat içinde ben de diyeceğimi diyece­ +ğim. Bunları da değerlendireceksin. Ve onları yargıla)', p, hangi +tarafa atlayacağına veya düşeceğine karar vermeye çalışacak­ +sın. Ama bunun senin kararın olmasını istiyorum, benim ya da +Yüzbaşı'nın değil. Ama unutma ki Yüzbaşı gerçeğin ve özgür­ +lüğün en tehlikeli düşmanına, çoğunluğun kaskatı ve kımılda­ +mayan sığır sürüsüne ait. Ah, Tanrım, çoğunluğun o korkunç +tiranlığı. Hepimizin çalacak kendi arpı var. Ve hangi kulağınla +dinleyeceğini bilmek şimdi sana kalmış." +·'· +.,. + +Shakespeare'in Fırtına adlı oyunundan. -çn + + Faber'a karşılık vermek için ağzını açan Montag, diğer­ +lerinin karşısında bu hatayı yapmaktan istasyon zilinin çal­ +masıyla kurtuldu. Tavandaki alarm sesi şarkı söylüyordu. +Odanın diğer tarafındaki alarm raporu telefonu adresi tıkır +tıkır yazdı. Rapor tamamlanınca, pembe elinde poker kart­ +larını tutan Yüzbaşı Beatty abartılı bir yavaşlıkla telefona +gitti ve adresi yırtıp aldı. Baştan savma bir şekilde göz attık­ +tan sonra, onu cebine tıkıştırdı. Geri gelip oturdu. Diğerleri +ona baktı. +Beatty mutlulukla, "Tam kırk saniye bekleyebilir ... bu +arada bütün paranızı alabilirim," dedi. +Montag kartlarını bıraktı. +"Yoruldun mu Montag? Bu oyunu bırakıyor musun?" +"E ve t . " +"Bekle. Eh, şimdi düşünüyorum da, bu eli daha sonra bi­ +tirebiliriz. Kartlarınızı kapalı halde masada bırakıp ekipman­ +ları alın. Haydi, koşun." Beatty tekrar ayağa kalktı. "Montag, +iyi görünmüyorsun? Yine ateşinin çıktığını düşünmeyi hiç +istemem . . . " +"Ben iyi olacağım." +"Sorun yaşaınazsın. Bu özel bir durum. Haydi, atla baka- + +1ım.I " +Havaya atlayıp pirinç direğe, sanki aşağıdan geçen bir +gelgit dalgasının üstünden bakacakları son noktaymış gibi +tutundular; fakat sonra pirinç direk onları aşağıdaki karanlı­ +ğa, kükreyerek canlanan gaz dolu ejderhanın kavuruculuğu­ +na, öksürüklerine ve emişine indirdi. +"H ey.I " +Gök gürlemesi ve siren sesleriyle, lastiklerin sarsıntısıy­ +la, kauçukların çığlığıyla, parlak pirinç tanka doldurulmuş +kerosenin bir devin midesindeki yiyecek misali sarsılmasıy­ +la, Montag'ın parmaklarının gümüşi parmaklıktan kayarak + +1 33 + + soğuk boşlukta sallanmasıyla, rüzgarın Montag'ın saçını +sökecekmiş gibi geriye atmasıyla, rüzgarın onun dişlerinin +arasında ıslık çalmasıyla ve onun sürekli o kadınlan, bu gece +oturma odasındaki önemsiz kadınlan ve neon bir rüzgarın +onların özünü altlarından alıp götürmesini, kendisinin on­ +lara aptalca ve lanet olası bir şekilde kitap okumasını düşün­ +mesiyle, bir köşeyi döndüler. Yaptığı şey su tabancasıyla yan­ +gın söndürmeye çalışmaya ne çok benziyordu, ne anlamsız +ve çılgıncaydı. Bir hiddetin yerini bir başkası almıştı. Bir öfke +bir başkasının yerine geçmişti. Montag ne zaman zırdeli ol­ +mayı kesip sessiz, gerçekten çok sessiz olacaktı? +" İ şte gidiyoruz! " +Montag başını kaldırıp baktı. Beatty normalde asla +Semender'i + +sürmemesine + +karşın + +bu + +gece + +sürüyordu, + +Semender'i sarsıntıyla köşelerden döndürüyordu, yüksek sü­ +rücü tahtında öne eğilmişti; arkasında devasa siyah yağmur­ +1 34 + +luğu dalgalandığından motorun üstünde, pirinç numarala­ +rın üzerinde, rüzgarı tam karşısına alarak uçan iri ve siyah +bir yarasaya benziyordu. +" İ şte dünyanın mutlu kalmasını sağlamaya gidiyoruz +Montag!" +Sanki fosforlu olan pembe yanakları yüksek karanlıkta +ışıldayan Beatty'nin ağzı kulaklarındaydı. +" İ şte geldik!" +Semender gürleyerek, adamların kaymasına ve sakarca +havalanmasına yol açarak durdu. Montag ayağa kalkıp, acı­ +yan gözlerini parmaklarının sıktığı soğuk ve parlak parmak­ +lığa dikti. + +Bunu yapamam, diye düşündü. Bu yeni görevi nasılyapabi­ +lirim, bir şeyleri yakmayı nasıl sürdürebilirim? Buraya giremem. +İçinden hızla geçtiği rüzgarın kokusunu taşıyan Beatty, +Montag'ın dirseğinin dibindeydi. "Pekala Montag." + + Adamlar hantal botlarının içinde sakat gibi koşuyordu; +örümcek gibi sessizdiler. +Montag sonunda gözlerini kaldırıp döndü. +Beatty onun yüzünü seyretmekteydi. +"Bir şey mi oldu Montag?,, +Montag ağır ağır konuştu: "Ama benim evimin önünde +durduk.,, + +1 35 + + r + +Ü çüncü Kısım + +I Ş I L I ŞI L +YA N A N + + Sokaktaki bütün evlerin ışıkları yandı ve kapıları açıldı; in­ +sanlar karnavalın hazırlanmasını seyretmek istiyordu. Mon­ +tag ile Beatty karşılarındaki eve, içinde meşalelerin havaya +atılıp tutulacağı ve alevlerin yeneceği bu ana ringe bakıyor­ +lardı. . . biri kuru bir tatminle, diğeriyse hayretle. +"Eh," dedi Beatty. "Sonunda becerdin. Bizim Montag gü­ +neşe yakın uçmak isteyip kanatlarını yaktı, şimdi de sebebini +merak ediyor. Tazı'yı evine göndermekle verdiğim mesaj ye­ +terli değil miydi?" +Montag'ın yüzü tamamen uyuşmuş ve ifadesizdi; başının +komşu eve, çiçeklerden oluşan parlak sınırının içine kurul­ +muş o eve oyma taş gibi çevrildiğini hissetti. +Beatty horgörüyle konuştu. "Yo, hayır! O küçük aptalın +rutinine kanmadın, değil mi? Çiçekler, kelebekler, yapraklar, +günbatımları ... ah, lanet olsun! Hepsi dosyasında yazılı. Vay +be. Turnayı gözünden vurdum. Suratındaki şu hasta ifadesi­ +ne bak. Birkaç çimen tanesi ve çeyrek aylar. Tam çöp. O kızın +bütün bunlarla kime ne faydasz oldu ki?" +Ejderha'nın soğuk tamponuna oturan Montag başını bir +santim sola, bir santim sağa çevirdi; sola, sağa, sola, sağa, +sola ... +"O her şeyi gördü. Kimseye bir şey yapmadı. Herkesi ra­ +hat bıraktı sadece." +"Rahat bırakmışmış ... haydi oradan! Senin etrafında do­ +lanıp kanına girdi, değil mi? Tek yetenekleri başkalarına suç­ +luluk duyurmak olan, afallamış bir halde insana tepeden ha- + +1 39 + + karak susan o lanet olası iyiliksever işgüzarlardan biri. Gece +yarısı güneşi gibi yükselip insanı yatağında terletirler yahu!" +Ö n kapı açıldı ; kaskatı bir şekilde yumruk olmuş elinde +bir bavulu rüyadaymış gibi tutan Mildred basamakları koşa­ +rak inerken, bir böcek-taksi tıslayarak kaldırıma yanaştı. +"Mildred!" +Mildred kaskatı vücuduyla koşarak geçip gitti; yüzü pud­ +rayla kaplıydı ve ruj sürmediğinden dudakları belli olmuyordu. +"Mildred, alarmı sen vermiş olamazsın!" +Mildred bekleyen böceğin içine valizi koydu, araca bindi +ve, "Zavallı aile, zavallı aile, ah her şey gitti, her şey, artık her +şey gitti. .. " diye mırıldanarak oturdu. +Fırlayan böcek saatte yüz on kilometreye çıkarak sokak­ +ta uzaklaşıp gözden kaybolurken Beatty, Montag'ın omzunu +kavradı. +Çarpık camlar, aynalar ve kristal prizmalardan oluşturul­ +1 40 + +muş bir rüyanın parçalarının düşerken çıkardığı sesi çağrış­ +tıran bir gürültü koptu. Montag sanki bir başka anlaşılmaz +fırtına onu döndürmüş gibi kendiliğinden salınınca, Stone­ +man ile Black'in çapraz havalandırma sağlamak için pencere +camlarını baltayla kırdıklarını gördü. +Bir kurukafa kelebeğinin soğuk, siyah bir ekrana sürtün­ +mesi. "Montag, ben Faber. Beni duyuyor musun? Neler olu­ +yor?" +"Bu bana oluyor," dedi Montag. +"Ne korkunç bir sürpriz," dedi Beatty. "Ne de olsa bugün­ +lerde herkes 'Bana asla bir şey olmaz,' diye düşünüyor, bunu +biliyor, buna kesinlikle emin. 'Başkaları ölür ama ben yaşama­ +yı sürdürürüm. Eylemlerimin sonuçları ve sorumluluklarım +yok.' Oysa var. Ama onlardan bahsetmeyelim ha? Eylemleri­ +nin sonuçları insanı yakaladığında artık çok geçtir, değil mi +Montag?" + + Faber, "Montag, gidebilir misin, kaçabilir misin?" diye +sordu. +Montag yürüdü ama ayaklarının betona ve ardından +gece çimenlerine dokunduğunu hissetmedi. Yakınında Be­ +atty ateşleyicisini çaktı ve beliren küçük, turuncu aleve bü­ +yülenmiş gibi baktı. +"Ateşi böylesine güzel kılan ne? Kaç yaşında olursak ola­ +lım bizi ona çeken ne?" Beatty alevi üfleyerek söndürdü ve +tekrar yaktı. "Daimi hareket; insanın icat etmek istediği ama +asla icat etmediği şey. Veya neredeyse daimi hareket. Yan­ +masına izin versen, biz öldükten sonra bile yanmaya devam +eder. Ateş nedir? Bu bir muamma. Biliminsanları sürtünme +ve moleküllerle ilgili saçma sapan laflar ediyor bize. Ama as­ +lında bilmiyorlar. Ateşin asıl güzel yanı sorumluluğu ve dav­ +ranışların sonuçlarını yok etmesi. Sorun çıkaran bir şey fazla +yük olmaya başlarsa, onu yakma fırınına atarsın. Şimdi, sen +bir yüksün Montag. Ve ateş temiz, hızlı, kesin bir şekilde seni +omuzlarımdan alacak; sonradan çürüyecek bir şey kalmaya­ +cak geride. Antibiyotik, estetik, pratik." +Montag şimdi öylece durup, gecenin bu vaktinin, mırıl­ +danan komşuların seslerinin, etrafa saçılı cam kırıklarının ve +orada, yerde duran, kapakları yırtılmış ve sayfaları kuğu tüy­ +leri gibi açılmış, daktiloyla yazılmış siyah harfler ile sararmış +kağıtlardan ve sökülmüş ciltlerden ibaret olduklarından çok +aptalca ve gerçekten uğraşmaya değmeyecek olan o inanıl­ +maz kitapların tuhaflaştırdığı bu acayip eve bakıyordu. +Mildred, tabii ya. Montag'ın kitapları bahçeye saklama­ +sını seyretmiş ve onları eve geri getirmiş olmalıydı. Mildred. +Mildred. +"Bu işi tek başına yapmanı istiyorum Montag. Kerosen ve +kibritle değil, birer birer, alev makinesiyle. Senin evin, senin +temizliğin." + +1 41 + + "Montag, kaçamaz mısın, gidemez misin!" +Montag acizce, "Hayır! " diye haykırdı. "Tazı! Tazı yüzünden., ,, +Faber duydu, Beatty de duydu ve Montag'ın kendisine +hitap ettiğini sandı. "Evet, Tazı bu mahallede bir yerlerde, o +yüzden bir numara yapmaya kalkma. Hazır mısın?" +"H azının. ,, Montag alev makinesinin emniyet kilidini +açtı. +"At eş.' " +Dev bir hayvan burnu şeklinde dışarı fışkıran ateş, ki­ +taplara dalga gibi çarptı ve onları devirip duvara çarptırdı. +Montag yatak odasına girip iki kez ateş edince ikiz yataklar +için için yanan büyük bir fısıltıyla, Montag'ın sahip oldukla­ +rını düşündüğünden daha fazla ısı, tutku ve ışıkla havalandı. +Montag yatak odası duvarlarını ve makyaj kutusunu yaktı, +çünkü her şeyi değiştirmek istiyordu ... koltuklan, masaları +1 42 + +ve oturma odasındaki gümüş sofra takımıyla plastik tabak­ +ları ... onun bir zamanlar burada, bu boş evde, gitmiş olan ve +yarın onu unutacak, şimdiden tamamen unutmuş ve şehirde +tek başına, araç içinde giderken üstüne ve içine akan Deniz­ +kabuğu Radyo'sunu dinleyen tuhaf bir kadınla oturduğunu +gösteren her şeyi. Ve daha önce olduğu gibi, yakmak iyiydi; +Montag ateşle birlikte dışarı fışkırdığını ve anlamsız sorunu +kapıp yırttığını, alevle yırtarak ikiye bölüp kaldırdığını hisse­ +diyordu. Çözüm yoksa, eh, artık sorun da yoktu. Ateş her şey +için en iyisiydi. +"Kitaplar, Montag!" +Kitaplar kızaran kuşlar gibi sıçrayıp dans ediyordu, ka­ +natları kırmızı ve sarı kuştüyleriyle yanıyordu. +Sonra Montag oturma odasına, o büyük ve aptal cana­ +varların beyaz düşünceleri ve kar gibi bembeyaz rüyalarıyla +uyudukları yere geldi. Üç boş duvarın her birine kısa birer + + ok fırlatırken, dışarı çıkan vakum ona tısladı. Boşluk daha +da boş bir ıslık çalıyor, anlamsız bir çığlık atıyordu. Montag +hiçliğin üzerinde faaliyet gösterdiği vakumu düşünmeye +çalıştı ama bunu başaramadı. Vakum ciğerlerine giremesin +diye nefesini tuttu. Onun korkunç boşluğunu kesip ayırdı, +geri çekildi ve tüm odaya yanan dev bir parlak sarı çiçek ar­ +mağan etti. Her şeyin üstündeki, yangına dayanıklı plastik +kılıfta geniş bir yarık açıldı ve ev alevlerle sarsılmaya başladı. +Beatty arkasından, "İşini tamamen bitirince," dedi. "Tu­ +tuklusun." +Ev kırmızı kömürler ve siyah küller halinde yıkılıyordu. Uy­ +kulu, pembemsi gri korlar halinde uzandı ve üstüne esen, +sorguç şeklinde bir duman yükselerek gökyüzünde yavaşça, +öne arkaya dalgalandı. Saat gecenin üç buçuğuydu. Kalaba­ +lıktakiler evlerine geri çekildi; sirkin büyük çadırları çökmüş, +kömüre ve moloza dönüşmüştü ... gösteri çoktan sona ermişti. +Montag gevşek ellerinde alev makinesiyle öylece duru­ +yordu, koltukaltları büyük ter adalarıyla sırılsıklamdı, yü­ +zünde is lekeleri vardı. Diğer itfaiyeciler arkasında, karan­ +lıkta bekliyorlardı; yüzleri için için yanan temelin ışığıyla +hafifçe aydınlanıyordu. +Montag iki kez konuşacak olduktan sonra, düşüncesini +toparlamayı nihayet başardı. +"Alarmı veren karım mıydı?" +Beatty başıyla onayladı. "Ama daha önce de arkadaşları +alarm vermişti; onu boşverdim. Bir şekilde başına gelecek­ +ti bu. Ortalıkta öyle fütursuzca, rahatça şiir okuman büyük +aptallıktı. Aptal, lanet olası bir züppenin yapacağı bir şeydi. +Bir insana üç beş dize verirsen kendini tüm Yaradılış'ın Tan­ +rısı sanır. Kitaplarınla su üstünde yürüyebileceğini sanırsın. + +1 43 + + Eh, dünya onlarsız da gayet iyi idare edebilir. Bak, seni ne +hale getirdiler; dudağına kadar çamur içindesin. Serçe par­ +mağımla çamuru karıştırsam boğulursun!" +Montag kımıldayamıyordu. Ateşle birlikte gelen büyük +bir deprem, evi yerle bir etmişti ve Mildred o enkazın altın­ +da bir yerdeydi, Montag'ın tüm hayatı o enkazın altında bir +yerdeydi ve Montag kımıldayamıyordu. İçinde hala deprem +sarsılıyor, düşüyor, titriyordu ve Montag öylece duruyordu; +yorgunluğunun, şaşkınlığının ve hiddetinin büyük yükü al­ +tında dizleri yan bükülmüştü... Beatty'nin kendisine vurma­ +sına elini kaldırmadan izin verdi. +"Montag, seni budala, Montag, seni lanet olası geri zekalı; +bunu yapmanın asıl sebebi neydi?" +Montag duymadı, çok uzaklardaydı, zihniyle koşuyordu, +gitmişti, isle kaplı bu ölü bedeni saçmalayan bir başka buda­ +lanın karşısında sallanmaya terk ederek gitmişti. +1 44 + +"Montag, uzaklaş oradan!" dedi Faber. +Montag kulak kabarttı. +Beatty başına vurunca, sendeleyerek geriledi. Faber'ın +sesinin içinden fısıldayıp haykırdığı yeşil mermi kaldırıma +düştü. Beatty sırıtarak onu kaptı. Yansını kulağına soktu. +Montag uzaktan gelen sesin, "Montag, iyi misin?" diye +seslendiğini duydu. +Beatty yeşil mermiyi kapatıp cebine tıkıştırdı. "Vay. . . işin +içinde başka şeyler de varmış meğer. Başını yana eğip dinle­ +diğini gördüm. Başta Denizkabuğun var sandım. Ama sonra, +sen durup dururken zekileşince şüphelendim. Bunun izini +sürüp arkadaşını bulacağız." +"Hayır!" dedi Montag. +Ateş makinesinin emniyet kilidini açtı. Anında Montag'ın +parmaklarına bakan Beatty'nin gözleri çok az açıldı. Montag +o gözlerdeki şaşkınlığı gördü, kendisi de bu kez ne yaptık- + + lannı görmek için ellerine baktı. Sonradan düşününce, ci­ +nayet işlemesine yol açan nihai itkinin ellerden mi yoksa +Beatty'nin ellere tepkisinden mi kaynaklandığına asla emin +olamayacaktı. Çığın yuvarlanan son gürlemesi ona dokun­ +madan kulaklarının etrafına kaya gibi indi. +Beatty en etkileyici gülümsemesini takındı. "Eh, dinleyi­ +ci bulmanın bir yolu bu. Bir insana tabanca doğrultup, onu +konuşmanı dinlemeye zorlamak. Konuş bakalım. Bu sefer ne +diyeceksin? Neden Shakespeare'den alıntılar patlatmıyor­ +sun, seni beceriksiz züppe? 'Tehditlerin hiç korku uyandır­ +mıyor Cassius, çünkü ben dürüstlükle öyle iyi silahlandım +ki saygı duymadığım avare bir rüzgar misali yanımdan geçip +gidiyorlar!'* Bu nasıl? Haydi, devam et seni ikinci el edip, çek +tetiği." Montag'a doğru bir adım attı. +Montag, "Biz asla düzgün yakmadık... " dedi yalnızca. +Beatty sabit bir gülümsemeyle, "Ver şunu Guy," dedi. +Sonra çığlık atan bir ateşe, sıçrayıp yere serilen ve anlaşılmaz laflar eden bir mankene dönüştü; artık insan veya +tanınır halde değildi, Montag üstüne durmadan sıvı ateş +fışkırtırken çimenlikte kıvranan bir ateş topundan ibaretti. +Isıdan kızarmış bir ocağa ağız dolusu tükürülünce çıkan sesi +andıran bir tıslamayla, dev bir siyah salyangozun üstüne tuz +dökülünce korkunç bir şekilde sıvılaşmasını çağrıştıran ka­ +barcıklar ve köpüklenmeyle birlikte, san köpükler kaynayıp +döküldü. Montag gözlerini kapayıp durmadan haykırdı ve +bu sesi duymamak için kulaklarını elleriyle örtmeye çalıştı. +Beatty dönüp duruyordu ve nihayet, yanıp kömür olmuş bir +balmumu heykel gibi kıvrılıp sessizce yattı. +Diğer iki itfaiyeci kımıldamadılar. +Montag mide bulantısını, ateş makinesini onlara çe\ ir­ +mesine yetecek kadar bastırdı. "Dönün!" +·'· + - + +Shakespeare'in ]ulius Caesar adlı oyunundan. -çn + +1 45 + + Döndüler... beyazlatılmış eti andıran yüzlerinden ter bo­ +şanıyordu; Montag başlarına vurarak kasklarını düşürdü ve +onları yere serdi. Yere yığılınca, kımıldamadan yattılar. +Tek bir güz yaprağının rüzgarda savrulması. +Montag döndü ve Mekanik Tazı oradaydı. +Çimenliğin ortasındaydı, gölgelerden geliyordu, öyle ra­ +hatça süzülüyordu ki Montag'a sessizce püskürtülen tek bir +yoğun ve koyu gri duman bulutu gibiydi. +Son bir sıçrayışla havalandı; Montag'ın başının tam bir +metre yukarısından tepesine iniyordu, örümcek bacakları +uzanıyordu, prokain iğnesi yegane ve öfkeli dişini çıkarıverdi. +Montag onu çiçek gibi açan ateşle; metal köpeğin etrafında +san, mavi ve turuncu taçyaprakları kıvrılan tek bir mucizevi +çiçekle karşıladı. .. Tazı'ya yeni bir örtü geçirdi, o Montag'a +çarparak üç metre geriye, bir ağacın gövdesine, ateş maki­ +nesini yanında götürerek savrulmasına yol açarken. Montag +1 46 + +onun tırmalayarak bacağını kavradığını ve iğneyi bir anlığı­ +na batırdığını hissetti; sonra ateş Tazı'yı havalandırdı, me­ +tal kemiklerinin eklemlerini parçaladı ve içini kıpkırmızı bir +patlamayla, sokağa yerleştirilmiş bir havai fişek gibi patlattı. +Montag o ölü ve diri yaratığın havada keman çalarcasına can +vermesini yattığı yerden seyretti. Yaratık şimdi bile Montag'a +tekrar ulaşmak ve enjeksiyon işini tamamlamak ister gibiy­ +di; Montag'a zerk edilen sıvı bacağının etine yayılıyordu. Sa­ +atte yüz kırk beş kilometreyle giden bir arabanın önünden +son anda geri çekilerek kurtulmuş ve sadece dizine arabanın +tamponu çarpmış birinin duyacağı tüm rahatlık ve dehşet +karışımını hissediyordu. Ayağa kalkmaya korkuyordu, baca­ +ğının uyuşturulması yüzünden kalkamamaktan korkuyordu. +Oyularak bir uyuşukluğun içine düşen bir uyuşukluğun için­ +deki uyuşukluk ... +. +. +,ve +, şım +d1 . ' +• . . + + Boş sokak, kadim bir sahne dekoru gibi yanmış ev, diğer +evler karanlık, Tazı burada, Beatty orada, diğer üç itfaiyeci +başka yerdeler, peki ya Semender. . . ? Montag devasa motora +baktı. Onun da ortadan kalkması gerekecekti. +Montag Eh, bakalım durumun ne kadar kötü, diye düşün­ +dü. Şimdi ayağa kalk. Yavaş, yavaş. . işte oldu. +. + +Montag ayağa kalktı ve sadece bir bacağı vardı. Diğeri +muğlak bir günahın kefareti olarak yanında taşıdığı yanmış +bir çam kütüğü parçası gibiydi. Ağırlığını o bacağına verince +baldırından yukarı sağanak halinde fırlayan gümüş iğneler +dize saplandı. Montag ağladı. Haydi! Haydi, sen, sen burada + +kalamazsın! +Sokağın ilerisinde birkaç evin ışıkları tekrar yanmaya +başlamıştı; Montag bunun sebebinin az önce gerçekleşen +olaylar mı yoksa mücadeleyi takip eden anormal sessizlik +mi olduğunu bilmiyordu. Harabenin etrafında topallıyor, +uyuşmuş bacağı kımıldamadığında onu tutuyor ve onunla +konuşuyor, inliyor, ona talimatlar haykırıyor, küfrediyor ve +şimdi, bu kritik durumda kendisiyle birlikte çalışması için +yalvarıyordu. Karanlıkta insanların haykırdığını, bağırdığını +duyuyordu. Arka bahçeye ve arka sokağa ulaştı. Beatty, artık + +bir sorun değilsin, diye düşündü. Sorunlarla yüzleşmeyeceksin, +anlan yakacaksın, derdin hep. Eh, şimdi ikisini de yaptım. Elve­ +da Yüzbaşı. +Ve karanlıkta, arka sokakta sendeleyerek yürüdü. +Ayağını her yere basışında bacağının içinde bir pompalı tüfek +ateşleniyordu; Montag şöyle düşündü: Sen aptalsın, lanet ola­ + +sı bir aptalsın, çok aptalsın, salaksın, çok salaksın, lanet olası bir +salaksın ve aptalsın, lanet olası bir aptalsın; şu kanşıklzğa bak ve +paspas nerede, şu kanşıklzğa bak ve ne yapıyorsun? Gurur, lanet +olsun, ve sinir, ve her şeyi berbat ettin, daha en baştan herkesin + +1 47 + + ve kendinin üstüne kustun. Ama aynı anda her şeyin, ama üst +üste her şeyin, Beatty'nin, o kadınlann, Mildred'ın, Clarisse'in, +her şeyin. Bahanen yok ama, bahanen yok. Aptalsın, lanet olası +bir aptalsın, git teslim ol! +Hayı.r, kurtarabileceğimiz kadannı kurtaracağız, yapılacak +ne kaldıysa yapacağız. Yakmamız gerekiyorsa, birkaçını daha +bizimle birlikte götürelim. Hey! +Kitapları hatırlayınca geri döndü. Belki kurtulan olmuş­ +tur diye. +Birkaç kitabı onları bıraktığı yerde, bahçe çitinin yakı­ +nında buldu. Mildred, Tanrı ondan razı olsun, birkaçını göz­ +den kaçırmıştı. Dört kitap hala Montag'ın onları koyduğu +yerde saklı duruyordu. Gecenin içinde insan sesleri inliyordu +ve ortalıkta el feneri huzmeleri geziniyordu. Başka Semen­ +derler gürlüyordu, motorları çok uzaktaydı ve polis sirenleri +şehirde sesleriyle kendilerine yol açıyordu. +1 48 + +Montag geride kalan dört kitabı alıp arka sokakta zıplaya +zıplaya koştu ve birden düştü; sanki başı kesilmişti ve ora­ +da yalnızca vücudunun geri kalanı yatıyordu. İçinde bir şey +onu durduruverip yere çalmıştı. Düştüğü yerde yatıp hüngür +hüngür ağladı; bacak.lan kıvrılmıştı, yüzü çakıllara körleme­ +sine yaslıydı. + +Beatty ölmek istiyordu. +Montag ağlarken, bunun doğru olduğunu biliyordu. Be­ +atty ölmek istemişti. Montag Orada öylece durdu, kendini kur­ + +tarmaya çalışmadı aslında, öylece durdu sadece, espri yaparak, +iğneleyerek, diye düşündü ve bu düşünce ağlamasını durdu­ +rup nefes almak için duraksamasına yetti. Ne tuhaftı, tu­ +haftı, ölmeyi öyle çok istemek ki bir adamın ortalıkta silahlı +olarak gezinmesine izin vermek ve sonra çeneni kapayıp sağ +kalmak yerine insanlara bağırmayı ve onlarla dalga geçmeyi +sürdürmek, ta ki onları delirtene dek ve sonra ... + + Uzaklarda, koşan ayaklar. +Montag doğrulup oturdu. Gidelim buradan. Haydi, aya­ + +ğa kalk, ayağa kalk, öylece oturamazsın! Ama hala ağlıyordu +ve buna son vermek gerekiyordu. Ağlaması şimdi geçiyordu. +Montag kimseyi öldürmek istememişti, Beatty'yi bile. Kendi +eti onu sımsıkı kavrıyor, asite batırılmış gibi büzülüyordu. +Öğürdü. Beatty'yi gördü ... çimenlerde yatan, ateşi titreşerek +sönen bir meşale. Parmak eklemlerini ısırdı. Üzgünüm, üzgü­ + +nüm, ah Tannm, üzgünüm... +Bütün parçalan birleştirmeye ve daha birkaç kısa gün +önceki, elek ve kumdan, Denham Diş Macunu'ndan, gece +kelebeği seslerinden, ateşböceklerinden, alarmlardan ve kısa +baskın yolculuklarından önceki normal hayat düzenine dön­ +meye çalıştı; birkaç kısa gün içinde çok fazla şey olup bitmiş­ +ti, hatta bir ömür için bile çok fazla. +Arka sokağın diğer ucundan koşan ayak sesleri geliyordu. +Montag, "Ayağa kalk! " dedi kendine. Bacağa, "Lanet ol­ +sun, ayağa kalk! " diyerek ayağa kalktı. Başta dizkapağına çivi +çakılıyormuş gibi acı hissederken, sonra sadece örgü iğnesi +batırılıyormuş gibi, ardından da sadece alelade ve sıradan +çengelli iğneler batırılıyormuş gibi hissetmeye başladı ve +elli kez daha hoplayıp zıplamasının, elinin ahşap çitten ba­ +tan kıymıklarla kaplanmasının ardından karıncalanma hissi +yerini o bacağa spreyle kaynar su sıkılıyormuş hissine bırak­ +tı. Artık bacak tekrar onun bacağıydı nihayet. Koşarsa ayak +bileğinin kırılmasından korkmuştu. Şimdi tüm geceyi açık +ağzından içeri çekerek ve kendisinin içinde kalmış tüm ağır +karanlıkla birlikte, solgun halde dışarı üfleyerek sabit hızla +koşmaya koyuldu. Kitabı ellerinde taşıyordu. +Faber'ı düşündü. +Faber gerideydi; artık ismi ya da kimliği olmayan, du­ +manı tüten o katran yığınının içindeydi. Montag, Faber'ı da + +1 49 + + yakmıştı. Birden buna öyle afalladı ki Faber'ın gerçekten öl­ +düğü, şimdi asfalt tendonlu bir iskeletten ibaret olan adamın +cebine tıkılıp kaybolmuş o küçük ve yeşil kapsülün içinde +karafatma gibi piştiği hissine kapıldı. + +Şunu hatırlamalısın ki, onlan yakmazsan onlar seni yakar, +diye düşündü. Şu an durum bu kadar basit. +Ceplerini karıştırdı; para oradaydı, diğer cebinde de her +zamanki Denizkabuğu'nu buldu ... orada şehir soğuk ve siyah +sabahta kendi kendisiyle konuşmaktaydı. +"Polis Alarmı. Aranıyor: Şehirde kaçak. Cinayet ve +Devlet'e karşı suçlar işledi. Adı: Guy Montag. Mesleği: İtfa­ +iyeci. Son görüldüğü yer ... + +" + +Montag arka sokakta, altı blok boyunca sabit hızla koş­ +tu; sonra arka sokak geniş, on şeritli, boş bir yola açıldı. Bu +yol yüksek, beyaz ark lambalarının çiğ ışığında, kayıksız bir +donmuş nehir gibi görünüyordu; Montag oradan geçmeye +1 50 + +çalışırken boğulabileceğini hissetti; o yol fazla geniş, fazla +açıktı. Montag'ı koşarak onu geçmeye teşvik eden, manza­ +rasız, engin bir sahneydi; Montag o parlak aydınlıkta kolayca +görülebilir, kolayca yakalanabilir, kolayca vurulabilirdi. +Kulağındaki Denizkabuğu vızıldadı. +"... koşan bir adam arayın ... koşan adamı arayın ... tek başına yürüyen bir adam arayın ... arayın ... + +" + +Montag geriye, gölgelerin içine çekildi. Tam karşısın­ +da bir benzin istasyonu vardı; orada büyük bir porselen kar +parçası parlıyordu ve iki gümüşi böcek yakıt almak için park +edilmişti. Montag şimdi koşmak yerine yürümek, o geniş +bulvarı sakin adımlarla geçmek istiyorsa temiz ve prezantabl +olmalıydı. Yıkanıp saçını tararsa daha güvende olurdu, şeye +giderken ... nereye? + +Evet, nereye kaçıyorum? diye düşündü. +Hiçbir yere. Gerçek şuydu ki Montag'ın gidecek yeri, yar- + + dım isteyeceği bir arkadaşı yoktu. Faber hariç. Montag sahi­ +den de içgüdüsel olarak Faber'ın evine doğru koştuğunu fark +etti birden. Ama Faber onu saklayamazdı ; bunu denemesi +bile intihar demekti. Ama Montag yine de Faber'ı birkaç kısa +dakikalığına görmeye gideceğini biliyordu. Sağ kalma yeti­ +sine duyduğu, hızla azalan inancını Faber'ın evinde tazele­ +yebilirdi. Dünyada Faber gibi biri olup olmadığını bilmek +istiyordu, o kadar. O adamın sağ olduğunu görmek ve ge­ +ride, yanmış halde olmadığını. .. bir başka cesedin içindeki, +kabuğu soyulmuş bir ceset gibi olmadığını bilmek istiyordu. +Hem Montag üstündeki paranın bir kısmını, kaçıp gitmeden +önce Faber'a bırakmalıydı elbette ... harcasın diye. Montag +belki kıra ulaşıp nehirlerde veya civarlarında ve otobanların +yakınında, tarlalarda ve tepelerde yaşayabilirdi. +Yüksek bir dönme sesinin fısıltısını duyunca gökyüzüne +baktı. +Polis helikopterleri öyle uzaklarda havalanmaktaydı ki, +sanki birisi kuru bir karahindiba çiçeğinin gri başını üfleye­ +rek savurmuştu. iki düzine helikopter yaklaşık beş kilometre +ötede telaşla, kararsızca, güz karşısında şaşkına dönmüş ke­ +lebekler misali yalpalıyordu ve sonra hızla iniş yaptılar, birer +birer, oraya buraya ... iniş yapınca tekrar böceğe dönüştüler +ve bazıları indikleri sokakları hafifçe ovarak bulvarlarda çığ­ +lık çığlığa gezinirken bazıları da ansızın tekrar havaya sıçra­ +yarak, aramaya devam etti. +Ve işte benzin istasyonu buradaydı, personeli şimdi müşte­ +rilerle meşguldü. Montag arkadan yaklaşıp erkekler tuvale­ +tine girdi. Alüminyum duvarın ardından gelen radyo sesinin, +"Savaş ilan edildi," dediğini duydu. Dışarıda benzin pompa­ +lanıyordu. Böceklerdeki adamlar konuşuyordu; personel de +motorlardan, benzinden, borçlardan bahsediyordu. Montag + +1 51 + + öylece durup, usulca radyodan söylenen sözün şokunu his­ +setmeye çalıştı; ama bir şey olmayacaktı. Savaş Montag'ın bir +iki saat sonra, şahsi dosyasında ona gelmesini beklemek zo­ +runda kalacaktı. +Montag elleriyle yüzünü yıkayıp havluyla kurularken çok +az ses çıkardı. Tuvaletten çıkıp kapıyı arkasından dikkatle +kapadı ve karanlığın içine yürüyüp, boş bulvarın kenarında +nihayet tekrar durdu. +İşte oradaydı, kazanması için bir oyun, serin sabahta en­ +gin bir bovling salonu. Bulvar bir arenanın yüzeyinin isimsiz +birtakım kurbanlarla bilinmeyen birtakım katillerin gelişin­ +den iki dakika önceki hali gibi temizdi. O engin beton nehrin +üstündeki ve yukarısındaki hava yalnızca Montag'ın vücudu­ +nun ısısıyla titreşiyordu; Montag'ın vücut ısısının çevresin­ +deki tüm dünyayı titreştirdiğini hissedebilmesi inanılmazdı. +Fosforlu bir hedefti o; bunu biliyordu, bunu hissediyordu. Ve +1 s2 + +şimdi küçük yürüyüşüne başlamalıydı. +Üç blok ötede birkaç far ışığı parıldadı. Montag derin bir +nefes aldı. Ciğerleri göğsünde yanan katırtırnakları gibiydi. +Koşarken ağzından soluduğundan ağzı kurumuştu. Genzin­ +de kanlı demir tadı, ayaklarında da paslı çelik vardı. + +Peki ya şuradaki ışıklar? Yürümeye başlayınca, o böceklerin +buraya ne kadar hızlı gelebileceğini hesaplaman gerekecek. Eh, +diğer kaldırım ne kadar ilerideydi? Doksan metre kadar gibi +görünüyordu. Muhtemelen doksan metre değildi ama yine +de Montag'ın öyleymiş gibi hesap yapması iyi olurdu ; çok ya­ +vaş ve rahat bir şekilde yürürse oraya ulaşması otuz kırk sa­ +niye sürebilirdi. Böcekler? Yola çıkınca, üç bloku aşağı yukarı +on beş saniyede geride bırakabilirlerdi. Yani Montag yolun +yarısında bile koşmaya başlasa ... ? +Önce sağ ayağını, sonra sol ayağını, sonra sağ ayağını +uzattı. Boş caddede yürüdü. + + Sokak bomboş bile olsa Montag'ın karşıdan karşıya emni­ +yet içinde geçebileceği kesin değildi elbette, çünkü dört blok +ilerideki yükseltinin ardından bir anda bir araba belirebilir ve +Montag'ı daha bir düzine nefes almamışken ezip geçebilirdi. +Montag adımlarını saymamaya karar verdi. Sağa sola +bakmadı. Tepedeki lambaların ışığı öğle güneşi gibi parlak, +ifşa edici ve sıcak geliyordu. +Montag sağında, iki blok ötede hızlanan arabanın sesine +kulak kabarttı. Arabanın hareketli far ışıklan birden öne ar­ +kaya sarsıldı ve Montag'ı yakaladı. + +Yürümeye devam et. +Montag tökezledi, kitapları tuttu ve kendini donakalma­ +maya zorladı. İçgüdüsel olarak birkaç adım koştuktan sonra +kendi kendine yüksek sesle konuştu ve tekrar uzun adımlarla +yürümeye başladı. Artık sokağın yansını geçmişti ama böcek +hızlandıkça motorları giderek daha yüksek sesle inleyip kük­ +rüyordu. + +Polis tabii. Beni görüyorlar. Ama şimdi yavaş, yavaş, sessiz, +dönme, bakma, kaygılı görünme. Yürü, işte bu, yürü, yürü. +Böcek hızla ilerliyordu. Böcek kükrüyordu. Böcek hızı­ +nı artırdı. Böcek inliyordu. Böcek yüksek gök gürültüsüydü. +Böcek alçaktan uçarak geliyordu. Böcek tek bir güzergahta +ıslık çalarak geliyordu, görünmez bir tüfekten ateşlenmişti. +Hızı saatte 195 kilometreydi. En az 210 kilometreydi. Montag +çenesini sıktı. Hızla ilerleyen far ışıklarının ısısı sanki yanak­ +larını yakıyordu ve gözkapaklannı seğirtip tüm vücudundan +ekşi ter boşanmasına yol açıyordu. +Aptalca ayak sürümeye ve kendi kendine konuşmaya +başladı, sonra da kontrolünü yitirip sadece koştu. Bacakla­ +rını olabildiğince ileriye atıp indirdi ve tekrar kaldırarak ola­ +bildiğince geriye attı; aşağıya, geriye, ileriye, aşağıya, geriye. + +Tannm! Tannm! Bir kitabı düşürdü, yavaşladı, az kalsın dö- + +1 53 + + necekti, fikrini değiştirdi, beton boşlukta haykırarak ileriye +koşmaya devam etti, böcek kaçan avının peşinden gidiyordu, +altmış metre, otuz metre gerideydi, yirmi yedi, yirmi dört, +yirmi bir, Montag soluk soluğaydı, ellerini sallıyordu, bacak­ +ları kalkıp iniyor ve ileriye atılıyordu, kalkıp iniyor ve ileriye +atılıyordu, yaklaşıyordu, yaklaşıyordu, koma çalıyordu, ses­ +leniyordu, şimdi o parlak ışıkla yüzleşmek için başını çeviren +Montag'ın gözleri beyazlıkla yandı, şimdi böcek kendi ışığı +tarafından yutuldu, artık Montag'ın üstüne fırlatılan bir me­ +şaleden başka bir şey değildi; sesten, koma sesinden ibaretti. +Şimdi. .. Montag'a çarpmak üzereydi! +Montag tökezleyip düştü. + +İşim bitti! Her şey bitti. +Ama düşmesi bir fark yarattı. Vahşi böcek ona erişmeden +bir saniye önce birden dönüp gitti. Gözden kayboldu. Mon­ +tag başı aşağıda, dümdüz yattı. Dumansı kahkahalar böceğin +1 54 + +mavi egzoz dumanına karışarak gerideki Montag'a ulaştı. +Montag'ın sağ eli yukarısına uzanmıştı, düzdü. O elini +kaldırırken orta parmağının en ucunda hafif, on beş milimlik +siyah bir çizgi gördü; tekerleğin geçerken dokunduğu yerdi +orası. Montag ayağa kalkarken o siyah çizgiye hayretle baktı. + +O polis değildi, diye düşündü. +Bulvara baktı. Bulvar artık boştu. Her yaştan, Tanrı bilir, +on iki ila on altı yaşlarında, bir araba dolusu çocuk ıslık çala­ +rak, bağırarak, hurra diye haykırarak gezerken bir adam gör­ +müşlerdi; bu oldukça sıradışı bir görüntüydü, gezintiye çıkmış +bir adam nadirdi ve çocuklar basitçe, onun kaçak Bay Montag +olduğundan habersizce, "Haydi şunu haklayalım," demişlerdi; +çok uzun bir gecede, ay ışığında birkaç saat boyunca ortalığı +inleterek sekiz dokuz yüz kilometre kat etmiş birkaç çocuktu­ +lar yalnızca... yüzleri rüzgarda donmuştu ve macera anlayışları +şafakta eve gelip gelmemekti, sağ olmak ya da olmamaktı. + + Montag sallanırken Beni öldüreceklerdi, diye düşündü; +hava hala koparılıp Montag'ın etrafındaki tozlarda kımılda­ +nıyor, yaralı yanağına dokunuyordu. Hiçbir sebepleri olma­ + +masına karşın beni öldüreceklerdi. +Uzaktaki kaldırıma doğru, iki ayağına da gitmelerini ve +gitmeyi sürdürmelerini söyleyerek yürüdü. Düşmüş kitapla­ +rını bir şekilde yerden almıştı; eğildiğini veya onlara dokun­ +duğunu hatırlamıyordu. Onları bir elinden diğerine aktarıp +duruyordu, pokerde eline gelen ve ne yapacağını bilemediği +kartlarmış gibi. + +Clarisse'i öldüren onlar mıydı acaba? +Durdu ve zihni bunu tekrar, çok yüksek sesle söyledi. + +Clarisse'i öldüren onlar mıydı acaba! +Bağırarak peşlerinden koşmak istedi. +Gözleri yaşardı. +Onu kurtaran şey yere kapaklanması olmuştu. O arabanın sürücüsü Montag'ın yerde yattığını görünce, bir insanın +üstünden öylesine hızlı geçerse arabanın devrilip onları dışarı savurabileceğini içgüdüsel olarak düşünmüş olmalıydı. +Montag dik duran bir hedef olarak kalsaydı... ? +Montag inledi. +Böcek bulvarın epey ilerisinde, dört blok ilerisinde yavaş­ +lamış ve iki tekerleğinin üstünde dönmüştü; şimdi hızla geri +geliyor, sokağın yanlış tarafından yana eğik bir halde geliyor, +hız lanıyordu. +Ama Montag gitmişti; bir saat önce (yoksa bir dakika +mıydı?) oraya doğru uzun bir yolculuğa çıktığı karanlık arka +sokağın güvenliğinde gizliydi. Gecenin içinde titreyerek öy­ +lece durup geriye baktı, böcek tüm çevresindeki havayı kah­ +kahalarla döndürerek geçip giderken ve kayarak caddenin +ortasına geri dönüp gözden kaybolurken. +Montag karanlıkta ilerlerken, helikopterlerin yaklaşan + +1 55 + + uzun kışın ilk kar taneleri misali düşüp durduğunu görebi­ +liyordu. +Ev sessizdi. +Montag arka taraftan yaklaştı; gece vakti nemlenmiş ner­ +gisler ile güllerin ve ıslak çimlerin yoğun kokusunda sessizce +ilerledi. Arkadaki sineklikli kapıya dokundu, açık olduğunu +fark edince de usulca içeri girip kulak kabartarak sundurma­ +dan geçti. + +Bayan Black, içeride uyuyor musunuz? diye düşündü. Bu +iyi değil ama kocanız bunu başkalanna yaptı ve asla soru sor­ +madı, asla merak etmedi, asla kaygılanmadı. Ve şimdi, siz bir +itfaiyecinin kansı olduğunuzdan, bu sizin eviniz ve sıra sizde... +bu kocanızın yaktığı tüm evler ve düşünmeden incittiği insan­ +lar için. +Ev karşılık vermedi. +1 56 + +Montag kitapları mutfağa sakladı ve evden çıkıp arka sokağa geri döndükten sonra dönüp baktı; ev hala karanlık ve +sessizdi, uyuyordu. +Montag şehirde ilerlerken, helikopterler gökyüzünde yır­ +tık kağıt parçalan gibi uçuşurken, gecenin o vaktinde kapalı +olan bir dükkanın önündeki ıssız telefon kulübesinden te' lefon edip alarm verdi. Sonra soğuk gece havasında durup +bekledi, uzaklardan yangın sirenlerinin sesinin gelmeye baş­ +ladığını duyunca da kaçtı; Semenderler geliyordu ... mesaide +olan Bay Black'in evini yakmaya, çatı kendini bırakıp yangı­ +nın içine düşerken o adamın kansının sabah havasında titre­ +yerek durmasına yol açmaya geliyorlardı. Ama şimdi, kadın +hala uykudaydı. +Montag İyi geceler Bayan Black, diye düşündü. + + "Faber! " +Kapıyı tekrar çaldı, fısıldadı, uzun süre bekledi. Sonra, +bir dakika sonra, Faber'ın küçük evinin içinde küçük bir ışık +titreşerek yandı. Bir başka duraksamadan sonra arka kapı +açıldı. +Faber ile Montag loşlukta durup birbirlerine baktılar; +birbirlerinin varlığına inanmıyorlardı sanki. Sonra Faber ha­ +reket edip elini uzattı ve Montag'ı tutup içeri çekti, oturttu +ve geri dönüp kapıda durarak kulak kabarttı. Siren sesleri sa­ +bah uzaklığında giderek hafifliyordu. Faber içeri girip kapıyı +kapadı. +"Baştan sona aptallık ettim," dedi Montag. "Fazla kala­ +mam. Gidiyorum, Tanrı bilir nereye." +"En azından doğru şeyler konusunda aptallık ettin," dedi +Faber. "Öldün sandım. Sana verdiğim ses kapsülü ... " +"Yandı." +"Yüzbaşının sana bir şeyler dediğini duydum, sonra da +birden ses kesildi. .Az kalsın seni aramaya çıkacaktım." +"Yüzbaşı öldü. Ses kapsülünü buldu, senin sesini duydu, +izini sürecekti. Ateş makinesiyle öldürdüm onu." +Faber oturdu ve bir süre konuşmadı. +"Tanrım, bu nasıl oldu?" dedi Montag. "Daha geçen gece +her şey yolundaydı ve sonra bir baktım ki boğuluyorum. Bir +insan kaç kez dibe vurup da yaşamayı sürdürebilir? Nefes ala­ +mıyorum. Beatty öldü, ki bir zamanlar arkadaşımdı; Millie +gitti, onu karım sanıyordum, ama artık bilmiyorum. Ev de +tamamen yandı. İşimi kaybettim ve kaçıyorum, yolda da bir +itfaiyecinin evine gizlice kitap yerleştirdim. Ulu Tanrım, bir +haftada neler yaptım!" +"Yapman gerekeni yaptın. Uzun zamandır olacağı vardı." +"Evet, buna inanıyorum, başka hiçbir şeye inanmasam +bile. Gerçekleşmek için kendini biriktirdi. Uzun zamandır + +1 57 + + hissedebiliyordum, bir şeyler biriktiriyordum, bir şey yapar­ + +ken içimden başka bir şey yapmak geliyordu. Tanrım, hepsi +oradaydı. Bende tıpkı alınan kilolar gibi belli olmaması şaşır­ +tıcı. Şimdi de işte buradayım, senin de hayatını mahvediyo­ +rum. İzimi sürerek buraya gelebilirler." +"Yıllardır ilk kez kendimi canlı hissediyorum," dedi Fa­ +ber. "Bir ömür öncesinde yapmam gereken şeyi yaptığımı +hissediyorum. Kısa süreliğine de olsa korkmuyorum. Belki +de nihayet doğru şeyi yaptığım için. Belki de aceleci davran­ +dığım ve sana korkak gibi görünmek istemediğim için. Daha +da şiddet içeren şeyler yapmam gerekecek, işi yüzüme gö­ +züme bulaştırıp tekrar korkmamak için kendimi ifşa etmem +gerekecek herhalde. Planların neler?" +"Kaçmay�� sürdürmek." +"Savaş çıktı, biliyor musun?" +"D uydum. " +1 58 + +Yaşlı adam, "Tanrım, komik değil mi?" dedi. "Savaş çok +uzak geliyor, çünkü kendi sorunlarımız var." +"Düşünmeye zamanım olmadı." Montag yüz dolar çıkar­ +dı. "Bunun sende kalmasını istiyorum; ben gidince, faydalı +olacak herhangi bir şekilde kullan." +"Ama ... " +"Öğleye kadar ölmüş olabilirim; bunu kullan." +Faber başıyla onayladı. "Yapabilirsen nehre gitsen iyi olur; +nehri takip et, taşraya giden eski demiryolu hatlarına ulaşabi­ +lirsen de onları takip et. Bugünlerde pratikte her şey havada +gitse de ve hatların çoğu artık kullanılmıyor olsa da raylar hfila +yerinde duruyor, paslanıyor. Duyduğuma göre ülkenin dört +bir yanında, sağda solda berduş kampları varmış hfila; onlara +yürüyen kamplar diyorlar ve yeterince uzağa yürüyüp gözünü +dört açarsan burayla Los Angeles arasındaki raylarda Harvard +diplomalı bir sürü kişiye rastlayabilirmişsin. Çoğu aranıyor ve + + şehirlerde avlanılıyormuş. Sağ kalmayı başanyorlardır tahmi­ +nimce. Sayılan çok değil; herhalde hükümet onları arayıp bul­ +ma zahmetine girmeye değecek kadar büyük bir tehdit olarak +görmedi hiç. Bir süre onlarla gizlenip, St. Louis'de benimle +temas kurabilirsin. Orada yaşayan emekli bir matbaacıyı gör­ +mek için sabah beşte otobüsle yola çıkacağım; nihayet ortaya +çıkıyorum. Bu parayı iyi kullanacağım. Sağ ol ve Tanrı seni ko­ +rusun. Birkaç dakika uyumak ister misin?" +"Kaçsam iyi olacak." +"Kontrol edelim." +Faber, Montag'ı çabucak yatak odasına soktu ve bir fo­ +toğraf çerçevesini yana çekerek, kartpostal büyüklüğünde +bir televizyon ekranını ortaya çıkardı. "Çok küçük bir şey +istedim hep, gerekirse yanına gidip avucumla örtebileceğim +bir şey, sesimi bastıramayacak bir şey, çok büyük olmayan bir +şey. Dolayısıyla, gördüğün gibi." Televizyonu açtı. +Televizyon, "Montag," dedi ve aydınlandı. "M-0-N-T­ +A-G." Bir ses bu ismi kelime kelime söylemişti. "Guy Montag. +Hala kaçıyor. Polis helikopterleri gökyüzünde. Başka bir ilçe­ +den getirilen yeni bir Mekanik Tazı. .. " +Montag ile Faber bakıştılar. +". . . Mekanik Tazı asla başarısız olmaz. Bu inanılmaz icat, +iz sürmekte ilk kullanılışından beri tek bir hata bile yapma­ +mıştır. Bu kanal bu gece hedefine doğru yola çıkan Tazı'yı +kameralı helikopterle takip etme fırsatına sahip olmaktan +gurur duymaktadır . . . + +" + +Faber iki bardağa viski koydu. "Bunlara ihtiyacımız ola­ +cak." +içtiler. +". . . Mekanik Tazı'nın bumu öyle hassastır ki, fabrika ayar­ + +larına dön dürülme diği müddetçe on bin kişiye ait on bin +koku endeksini hatırlayıp saptayabilir!" + +1 59 + + Faber çok az titreyerek etrafına, evine, duvarlara, kapı­ +ya, kapı koluna ve Montag'ın şimdi oturduğu koltuğa baktı . +Montag o bakışı gördü. İkisi de çabucak eve göz gezdirdiler; +burun deliklerinin genişlediğini hisseden Montag kendi ko­ +kusunu almaya çalıştığını biliyordu ve birden bumu odanın +havasında oluşturduğu yolun ve elinin kapı kolunda asılı +duran terinin, görünmez olan ama küçük bir avizenin mü­ +cevherleri kadar çok sayıda ter damlasının kokusunu alacak +kadar keskinleşti. .. Montag her yerdeydi, her şeyin içinde ve +üstünde ve çevresindeydi, ışık saçan bir buluttu, soluma ı +bir kez daha olanaksız kılan bir hayaletti. Faber'ın o hayaleti +kendi vücudunun içine çekmekten, belki de kaçan bir ada­ +mın verdiği hayalet nefesleriyle yaydığı kokuların kendisine +bulaşmasından korktuğundan soluk almayı kestiğini gördü . +"Mekanik Tazı şimdi Yakma mahalline helikopterle ini­ +yor! " +1 60 + +Küçük ekranda yanmış ev vardı, kalabalık ve üstü çarşafla +örtülü bir şey vardı ve helikopter grotesk bir çiçek gibi titre­ +şerek gökyüzünden geldi. +Montag Yani oyunlanna sahip olmalılar, diye düşündü . + +Sirk devam etmeli, bir saat içinde savaş başlayacak bile olsa... +O sahneyi büyülenmiş halde seyretti; kımıldamak iste­ +miyordu. O sahne öyle uzak görünüyordu ki... kendisinin +parçası değildi; seyretmesi muhteşem olan, tuhaf bir haz +vermediği söylenemeyecek, apayrı ve bambaşka bir oyundu. + +Bütün bunlar benim için, Tann aşkına, bütün bunlar sırfbenim +için oluyor, diye düşündü. +İsterse burada rahat rahat oyalanabilir ve avın tamamını, +hızlı evrelerini, arka sokaklardan geçişleri, sokaklarda karşı­ +dan karşıya geçişleri, boş caddelerde koşmaları, arsalardan ve +parklardan geçişleri, arada sırada verilen gerekli reklam ara­ +larını, başka arka sokaklardan geçilip Bay ve Bayan Black'in + + yanan evlerine gidilmesini ve nihayet bu eve gelinmesini, +Faber ile kendisi oturup içki içerlerken Elektrikli Tazı'nın +son izi burnuyla takip ederek, bir ölüm akıntısı gibi sessizce +gelip şu pencerenin dışında kayarak durmasını takip edebi­ +lirdi. Sonra Montag isterse kalkıp pencereye gidebilir ve bir +gözünü televizyon ekranından ayırmadan pencereyi açıp +dışarıya eğilebilir, geriye bakıp kendisinin dramatize edilen, +tasvir edilen, baştan yaratılan halinin orada durduğunu, kü­ +çük ve parlak televizyon ekranında dışarıdan resmedildiğini +görebilirdi. .. tarafsızca izlenmesi gereken bir dramda, başka +oturma odalarında gerçek boyutta, tam renkli, boyutsal açı­ +dan kusursuz olduğunu bilerek! Ve çabucak bakarsa kendi­ +ni ölmesinden bir saniye önce görürdü; birkaç dakika önce +oturma odası duvarlarının telaşla siren çalarak onları büyük +oyunu, avı, tek kişilik karnavalı seyretmeye çağırmasıyla uy­ +kudan uyandırılmış ve şimdi oturma odalarında oturan kim +bilir kaç sivilin iyiliği için delindiğini görürdü. +Konuşma yapmaya zamanı olacak mıydı? Tazı on, yirmi +veya otuz milyon insanın gözü önünde onu kavrarken, son +bir haftadaki tüm yaşamını, Tazı'nın onu metal pense çene­ +siyle ısırarak dönüp karanlığın içine tırıs adımla gitmesin­ +den ve kameranın hareketsiz kalarak o yaratığın uzaklaştıkça +küçülmesini, muhteşem bir şekilde yavaşça gözden kaybol­ +masını seyretmesinden çok sonra bile akıllarda kalacak tek +bir ibare ya da sözcükle özetleyemez miydi! Tek bir sözcükle, +birkaç sözcükle, hepsinin yüzünü kavuracak ve onları uyan­ +dıracak ne söyleyebilirdi ki? +Faber, "Orada," diye fısıldadı. +Makine olmayan, hayvan olmayan, ölü olmayan, canlı ol­ +mayan, uçuk yeşil ışık saçan bir şey bir helikopterden dışarı +süzüldü. Montag'ın evinin dumanı tüten harabesinin yakı­ +nında durdu; adamlar Montag'ın elinden attığı ateş maki- + +1 61 + + nesini getirip Tazı'nın burnunun altına koydular. Bir uğultu, +tıkırtı, vızıltı duyuldu. +Montag başını iki yana sallayarak ayağa kalkıp içkisini +fondipledi. "Vakit geldi. Bunun için üzgünüm." +"Ne için? Benim için mi? Evim için mi? Ben her şeyi hak +ediyorum. Kaç, Tanrı aşkına. Belki onları burada oyalayabi. . +1ınm ... +,, + +"Bekle. Senin keşfedilmenin faydası yok. Ben gidince, +bu yatağın dokunduğum örtüsünü yak. Oturma odasındaki +koltuğu duvardaki yakma fırınında yak. Mobilyaları alkolle +sil, kapı kollarını sil. Oturma odasındaki kilimi yak. Bütün +odalardaki klimaları son ayarda çalıştır ve elinde varsa güve +spreyi sık. Sonra bahçe fıskiyelerini olabildiğince yükseğe su +fışkırtacakları kadar aç ve kaldırımları hortumla yıka. Biraz +şansımız varsa, en azından buradaki izleri ortadan kaldırabi­ +liriz." +1 62 + +Faber onun elini sıktı. "Bu işle ilgilenirim. İyi şanslar. +Sağlığımız elverirse gelecek hafta, bir sonraki hafta St. Lo­ +uis'deki Postane Genel Teslimat Şubesi'nde görüşürüz. Bu +sefer kulaklıkla yanında olamayacağım için üzgünüm. O +ikimiz için de iyiydi. Ama ekipmanım kısıtlıydı. Anlarsın ya, +onu kullanacağımı hiç düşünmemiştim. Ne aptal bir ihtiya­ +rım. Kafam hiç çalışmıyor. Salak, salak. Yani başının içine ko­ +yacak, uygun türde bir başka yeşil mermim yok. Git şimdi!" +"Son bir şey. Çabucak. Bir bavul bulup içini en kirli giysi­ +lerinle ve eski bir takım elbiseyle doldur... ne kadar kirli olur­ +larsa o kadar iyi; aynca bir gömlek, eski spor ayakkabıları ve +çorap lar... ,, +Faber gidip bir dakika içinde geri geldi. Karton valizi şef­ +faf bantla iyice sarmaladılar. Bu işi yaparken ter içinde kalan +Faber, "Bay Faber'ın kadim kokusunu korumak için tabii," +dedi. + + Montag valizin dışına viski döktü. "O Tazı'nın iki kokuyu +birden almasını istemiyorum. Bu viskiyi alabilir miyim? Son­ +radan ihtiyacım olacak. Tanrım, umarım bu işe yarar! " +Tekrar el sıkıştılar ve kapıdan çıkarken televizyona göz +attılar. Tazı yoldaydı; peşinde uçan helikopter kameralarıyla, +büyük gece rüzgarını koklayarak sessizce, sessizce ilerliyor­ +du. İlk arka sokakta koşuyordu. +"Hoşçakal! " +Montag arka kapıdan usulca çıkıp, yansı boş valizle bir­ +likte koştu. Arkasında çim sulama sisteminin çalıştığını, ka­ +ranlık havayı önce hafif hafif ve ardından düzenli bir sağa­ +nak halinde her tarafa yağan, sulan kaldırımları yıkayıp arka +sokağa akan yağmurla doldurduğunu duydu. Bu yağmurun +birkaç damlasını yüzünde taşıyarak yanında götürdü. Yaşlı +adamın seslenerek veda ettiğini duyar gibi oldu ama emin +olamadı. +Aşağıdaki nehre doğru çok hızlı koşarak evden uzaklaştı. +Montag koştu. +Tazı'nın sonbahar misali soğuk ve kuru olduğunu ve +hızla geldiğini; çimleri kımıldatmayan, pencereleri zangır­ +datmayan, geçtiği beyaz kaldırımlardaki yaprak gölgelerini +hareket ettirmeyen bir rüzgar gibi geldiğini hissedebiliyor­ +du. Tazı dünyaya dokunmuyordu. Sessizliğini beraberinde +taşıyordu; böylece sessizliğin ardınızda, şehrin her tarafında +giderek artan bir basınç oluşturduğunu hissedebiliyordunuz. +Basıncın arttığını hisseden Montag koştu. +Nehre giderken, soluklanmak için durdu ve uyanmış ev­ +lerin loş ışıklı pencerelerine bakınca, içeride oturma odası +duvarlarını seyreden insanların siluetlerini gördü ve orada, +duvarlarda Mekanik Tazı vardı, bir neon buharı nefesiydi, +örümcek gibi ilerliyordu, bir belirip bir kayboluyordu, bir be- + +1 63 + + lirip bir kayboluyordu! Şimdi Elm Terrace'taydı, Lincoln'day­ +dı, Oak'taydı, Park'taydı ve arka sokaktan yukarıya, Faber'ın +evine doğru koşuyordu! +Montag Geçip git, durma, devam et, sapıp içeri girme! diye +düşündü. +Oturma odası duvarında Faber'ın evi, gece havasında na­ + +1 64 + +bız gibi atan fıskiye sistemiyle. +Tazı duraksadı; titriyordu. +Hayı.r! Montag pencere denizliğine tutundu. Bu tarafaf +Buraya! +Prokain iğnesi girip çıkıyordu, girip çıkıyordu. Rüyaların +maddesinin tek bir berrak damlası, Tazı'nın gözden kaybolan +iğnesinden damladı. +Montag nefesini göğsünde, sıkılmış bir yumruk gibi tuttu. +Mekanik Tazı dönüp Faber'ın evinden hızla uzaklaştı ve +arka sokaktan gerisingeri indi. +Montag gözlerini gökyüzüne çevirdi. Helikopterler yaklaşmıştı; yegane ışık kaynağına giden büyük bir böcek sürü­ +süydüler. +Montag bunun nehre doğru koşarken seyredeceği kur­ +gusal bir dizi bölümü olmadığını çaba göstererek kendine +hatırlattı; bu tanık olduğu şey aslında hamle hamle izlediği +kendi satranç oyunuydu. +Bu son ev penceresinden ve içeride süren büyüleyici +seanstan uzaklaşması için gerekli itkiyi sağlamak amacıyla +kendine bağırdı! Lanet olsun! Sonra uzaklaştı, gitti! Arka so­ +kak, bir sokak, arka sokak, bir sokak ve nehir kokusu. Bacak +öne, bacak aşağı, bacak öne ve aşağı. Birazdan, kameralar +onu yakalarsa, yirmi milyon Montag koşuyor olacaktı. Yirmi +milyon Montag beklenmedik sürprizler barındıran, çok eski +Keystone Komedilerindeki* gibi kaçıyor olacaktı; polisler, +•'• +.,. + +Yirminci yüzyılın başlarında çekilen, çoğunlukla kurgusal Keysto­ +ne Polisleri'nin yer aldığı sessiz komediler. -çn + + soyguncular, takip edilenler ve takip edenler, avcılar ve av­ +lanılanlar... Montag bunu binlerce kez görmüştü. Şimdi ar­ +kasında sessizce, uzun uzun uluyan yirmi milyon Tazı vardı; +oturma odalarında sekiyorlardı, üç ayn açıdan çekilerek sağ +duvardan ortadaki duvara ve ardından soldaki duvara geçi­ +yor, gözden kayboluyor, sağdaki duvardan ortadaki duvara +ve soldaki duvara geçiyor, gözden kayboluyorlardı! +Montag, Denizkabuğu'nu kulağına tıkıştırdı: +"Polis Elm Terrace bölgesindeki herkesin şunu yapması­ +nı tavsiye ediyor: Her sokağın her evindeki herkes ön ya da +arka kapısını açsın veya pencereden baksın. Bir dakika sonra +herkes evinden bakarsa, kaçak kaçamaz. Hazır olun!" +Tabii ya! Bunu neden daha önce yapmamışlardı! Bu oyun +onca yılda neden hiç denenmemişti! Herkes ayağa, herkes +dışan! Montag'ın görülmemesi mümkün değildi. Gece vakti +şehirde tek başına koşan tek adam, bacaklarını sınayan tek +adam! +"Şimdi, ona kadar sayınca! Bir! İki!" +Montag şehrin kalktığını hissetti. +"Üç!" +Şehrin binlerce kapısına doğru döndüğünü hissetti. +"Dört!" +İnsanlar koridorlarında uyurgezer halde yürüyordu. +"B eş.ı ,, +Montag onların ellerini kapı kollarına koyduğunu hissetti! +Nehrin kokusu serindi ve şiddetli yağmur gibiydi. +Montag'ın genzi yanıp hissizleşmişti, gözleri de koşarken ağ­ +lamaktan kupkuru olmuştu. Haykırdı, sanki bu haykırış onu +ileriye itip son doksan metreyi kat etmesini sağlayacakmış +gibi. +"Al tı, yed'ı, seki z.! " +Beş bin kapının kolu döndü. + +1 65 + + "D o kuz.' " +Montag son ev sırasından da koşarak uzaklaşıp bir bayır­ +dan aşağıya, hareketli katı karanlığa doğru indi. +"O n.I" +Kapılar açıldı. +Montag binlerce yüzün bahçelere, arka sokaklara ve gök­ +yüzüne baktığını hayal etti; perdelerin gizlediği o yüzler sol­ +gundu, gecenin karşısında ürkmüş yüzlerdi, elektrikli mağa­ +ralardan dışarıya göz atan gri hayvanlar gibiydiler ... o yüzler +renksiz gri gözlere, gri dillere ve çehrenin uyuşmuş etinden +dışarıya bakan gri düşüncelere sahipti. +Ama Montag nehre ulaşmıştı. +Ona dokundu, sırf gerçekliğinden emin olmak için. Neh­ +re girip karanlıkta çırılçıplak soyundu ve vücuduna, kolları­ +na, bacaklarına, başına o ham sıvıdan çarptı; ondan içti ve +birazını burnuna çekti. Sonra Faber'ın eski giysileriyle ayak­ +1 66 + +kabılarını giydi. Kendi giysilerini nehre attı ve akıntıya kapı­ +lıp uzaklaşmalarını seyretti. Sonra valizi tutarak nehrin içine +yürüdü, ta ki dip kalmayana ve kendisi karanlıkta akıntıya +kapılıp gidene dek. +Montag akıntıda iki yüz yetmiş beş metre sürüklenmişken, +Tazı nehre ulaştı. Yukarıdaki helikopterlerin gürültüyle dö­ +nen pervaneleri havada asılıydı. Nehrin üstüne bir ışık fır­ +tınası vurunca Montag güneşin bulutların arasında belir­ +mesini çağrıştıran o büyük aydınlıkta sualtına daldı. Nehrin +akarken kendisini daha da ileriye, karanlığın içine çektiğini +hissetti. Sonra ışıklar karaya geri döndü, helikopterler de bir +başka iz bulmuşçasına tekrar şehre yöneldi. Gitmişlerdi. Tazı +gitmişti. Şimdi yalnızca soğuk nehir ve birden huzura kapıla­ +rak suda salınan, şehirden ve ışıklardan, takipten, her şeyden +uzaklaşan Montag vardı. + + Bir sahneyi ve çok sayıda aktörü geride bıraktığını his­ +sediyordu. Büyük seansı ve bütün o mırıldanan hayaletleri +geride bıraktığını hissediyordu. Korkutucu bir gerçekdışılık­ +tan, yeni olduğu için gerçekdışı olan bir gerçekliğe geçiyordu. +Siyah kara, kayarak geçip gidiyordu ve Montag tepelerin +arasından taşraya giriyordu. Bir düzine yıldır ilk kez tepesin­ +de yıldızlar, dönen büyük ateş alayları halinde belirmekteydi. +Gökyüzünde yıldızların ezici bir kütle halinde toplandığını +ve yuvarlanıp kendisini ezme tehdidinde bulunduğunu gör­ +dü. +O nehirde sırtüstü salınırken, valiz suyla dolup battı; ne­ +hir ılımlı ve aylaktı. .. kahvaltıda gölge, öğle yemeğinde buğu, +akşam yemeğinde de buhar yiyen insanlardan uzaklaşıyor­ +du. Nehir çok gerçekti; Montag'ı rahatlık verici bir şekilde +tutuyor ve ona bu ayı, bu seneyi, senelerle dolu bir ömrü dü­ +şünmesi için gerekli boş zamanı nihayet sunuyordu. Montag +kalbinin yavaşlamasını dinledi. Kanıyla birlikte düşünceleri +de yavaşladı. +Şimdi gökyüzünde, alçakta ayı gördü. Ay oradaydı, peki +ay ışığının kaynağı neydi? Güneşti elbette. Peki güneşi yakan +neydi? Kendi ateşi. Ve güneş günbegün ortaya çıkar, yanarak, +yanarak. Güneş ve zaman. Güneş ve zaman ve yanmak. Yan­ +mak. Nehir Montag'ı sarsarak, hafif hafif sürüklüyordu. Yan­ +mak. Güneş ve yeryüzündeki tüm saatler. Montag'ın zihnin­ +de hepsi bir araya gelip tek bir şey oluşturdu. Montag karada +uzun süre, nehirde de kısa süre salındıktan sonra, neden ha­ +yatı boyunca bir daha asla hiçbir şey yakmaması gerektiğini +biliyordu. +Güneş her gün yakıyordu. Zaman'ı yakıyordu. Dünya +hızla çember çiziyor ve kendi ekseni etrafında dönüyordu, +zaman da Montag'dan yardım almadan seneleri ve insanları +yakıyordu zaten. Yani Montag itfaiyecilerle birlikte nesneleri + +1 67 + + yakarsa, güneş de Zaman'ı yakarsa, bu her şeyin yanması an­ +lamına gelirdi! +Onlardan birinin yakmayı kesmesi gerekiyordu. Güneşin +bunu yapmayacağı kesindi. Dolayısıyla Montag'ın ve daha +birkaç kısa saat öncesine dek birlikte çalıştığı adamların yak­ +mayı kesmeleri gerekecekmiş gibi görünüyordu. Bir yerler­ +de, korumaya ve saklamaya tekrar başlanmalıydı ve birileri +koruma ve saklama işini bir şekilde yapmalıydı; kitaplarda, +kayıtlarda, insanların başlarının içinde korumalı ve saklama­ +lıydı. . . güvenli olan ve güvelerin, gümüşçünlerin, pasın, kuru +çürümenin ve kibritli insanların zarar vermemesini sağla­ +yacak herhangi bir yöntemle yapılmalıydı bu. Dünyada her +tür ve boyuttan birçok şey yakılıyordu. Şimdi, çok yakında, +asbest kumaş dokumacıları loncası kurulmalıydı. +Montag topuğunun karaya çarptığını, çakıltaşlanna ve +kayalara dokunduğu, kuma sürtündüğünü hissetti. Nehir +1 68 + +onu kıyıya doğru götürmüştü. +Montag sadece bin altı yüz kilometre boyunca uzanan o +büyük, siyah, gözsüz ve ışıksız, şekilsiz yaratığa, otlu tepeleri +ve ormanları kendisini bekleyen o yaratığa durmak isteme­ +den baktı. +Suyun rahatlatıcı akışını terk etmekte tereddüt etti. +Tazı'nın orada olmasını bekliyordu. Helikopterlerin oluştur­ +duğu büyük bir rüzgar ağaçlan eğebilirdi ansızın. +Ama çok yukarılarda esen, bir başka nehir gibi akan nor­ +mal güz rüzgarı vardı yalnızca. Tazı neden koşmuyordu? Ne­ +den kara içlerinde arama yapmaya başlamışlardı? Montag + +kulak kabarttı. Hiçbir şey. Hiçbir şey. +Montag Millie, diye düşündü. Buradaki bütün bu taşra. +Dinle onu! Hiçbir şey ve hiçbir şey. Öyle çok sessizlik var ki Millie, +bunu nasıl karşılardın acaba? Kapa çeneni, kapa çeneni! diye +bağınr mıydın Millie, Millie? Montag üzüldü. + + Millie burada değildi ve Tazı burada değildi ama uzak­ +lardaki bir tarladan rüzgarla gelen kuru saman kokusu +Montag'ı karaya çıkardı. Çok gençken ziyaret ettiği bir +çiftliği hatırladı; gerçekdışılığın yedi perdesinin ardında, +oturma odalarının duvarlarıyla şehrin teneke hendeğinin +ardında bir yerlerde ineklerin ot çiğnediğini, domuzların +ılık gölcüklerde oturduğunu ve bir tepede köpeklerin beyaz +koyunların ardından havladığını keşfettiği nadir zamanlar­ +dan biriydi bu. +Şimdi kuru saman kokusu, suların hareketi Montag'a +gürültülü otobanların uzağındaki, sakin bir çiftlik evinin +ardındaki ve yukarıdan geçip giden yılların sesini andırarak +uğuldayan kadim bir değirmenin altındaki ıssız bir kulübe­ +de, taze samanların arasında uyumayı düşündürdü. Samanlı­ +ğın yüksek tavan arasında bütün gece yatıp uzaklardaki hay­ +vanlarla böcekleri ve ağaçları, küçük hareketleri ve kıpırtıları +dinleyecekti. +Gece boyunca, tavan arasının altında yürüyen ayakların +sesini duyar gibi olacağını düşündü. Böyle zamanlarda geri­ +lecek ve doğrulup oturacaktı. Ses giderek daha uzaktan ge­ +lecekti. Montag gecenin o çok geç vaktinde tekrar sırtüstü +yatıp tavan arası penceresinden dışarıya bakacak ve çiftlik +evinin kendisinin ışıklarının söndüğünü görecekti; sonun­ +da, çok genç ve güzel bir kadın aydınlatılmayan bir pence­ +rede oturup saçını örecekti. Onu görmek zor olacaktı. .. ama +kadının yüzü artık Montag'ın epey geçmişinde kalmış kızın, +hava durumunu bilen ve asla ateşböcekleri tarafından ya­ +kılmamış kızın, insanın çenesine karahindiba sürtülünce iz +kalmasının ne anlama geldiğini bilen kızın yüzüne benziyor +olacaktı. Sonra kadın ılık pencereden ayrılacak ve üst katta, +ayın ağarttığı odasında tekrar belirecekti. Ve sonra Montag +tavan arasında, ölümün sesinin, ufkun ötesinde gökyüzünü + +1 69 + + keserek iki siyah parçaya bölen jetlerin sesinin eşliğinde, gü­ +vende ve gizli halde yatacak ve dünyanın kenarının yukarı­ +sındaki bu tuhaf, yeni yıldızların şafağın yumuşak renginden +kaçmalarını seyredecekti. +Sabahleyin uykuya ihtiyacı olmayacaktı, çünkü taşrada +geçirilmiş bütün bir gecenin ılık ve hoş kokularıyla görün­ +tüleri onu gözleri fal taşı gibi açıkken dinlendirip uyutmuş +olacaktı ve ağzı, onu sınamayı düşündüğünde, yan gülüm­ +süyor olacaktı. +Ve orada, kendisini bekleyen samanlık merdiveninin di­ +binde o inanılmaz şey olacaktı. Montag sabahın erken saat­ +lerinin pembe aydınlığında dikkatle aşağı inecekti, dünyanın +tamamen bilincinde olduğundan korkuyor olacaktı ve o kü­ +çük mucizenin başında durup, nihayet ona dokunmak için +eğilecekti. +Merdivenin dibine bir bardak serin ve taze süt ile birkaç +1 10 + +elma ve armut bırakılmış olacaktı. +Montag'ın şimdi tek istediği buydu. Engin dünyanın onu +kabullendiğini ve düşünmesi gereken her şeyi düşünmesi +için gerekli uzun zamanı ona vereceğini gösteren bir işaret. +Bir bardak süt, bir elma, bir armut. +Montag nehirden çıktı. +Kara, bir gelgit dalgası misali üstüne hücum etti. Mon­ +tag karanlık tarafından, taşranın görünüşü ve vücudunu buz +kestiren rüzgardaki milyonlarca koku tarafından ezildi. Ka­ +ranlığın parçalayıcı kavisi, sesi ve kokusu karşısında kulakları +uğuldayarak geri çekildi. Hızla döndü. Yıldızlar görüş alanı­ +na, alevlenen göktaşları misali doluştu. Tekrar nehre dalmak +ve onun kendisini aşağılarda bir yerlere sağ salim, ağır ağır +götürmesine izin vermek istiyordu. Yükselen bu karanlık +kara, Montag'ın çocukluğundaki o gün gibiydi; Montag yü­ +zerken, anımsayış tarihindeki en büyük dalga birden ortaya + + çıkıp onu aşağıdaki tuzlu çamura ve yeşil karanlığa çalmıştı; +sular bumunu ve ağzını yakıp midesini bulandırırken Mon­ +tag haykırmıştı! Çok fazla su! +Çok fazla kara. +Karşısındaki siyah duvardan bir fısıltı geldi. Bir şekil. Şek­ +lin içinde, iki göz. Montag'a bakan gece. Onu gören orman. +Tazı! +Onca koşarak, acele ederek, ter içinde kalarak, az kalsın +boğularak buraya kadar gelmesinden, bu kadar uğraşmasın­ +dan ve güvende olduğunu düşünerek rahatlayıp iç geçirme­ +sinden sonra nihayet karaya çıkıp bununla karşılaşmak... +Tazı! +Montag bu herhangi bir insan için çok fazlaymış gibi, son +bir kez acıyla bağırdı. +O şekil patlayarak kayboldu. Gözler sırra kadem bastı. +Yaprak yığınları havalanarak kuru bir sağanak halinde yağdı. +Montag kırda tek başınaydı. +Bir geyik. Montag kan kokusuyla ve hayvanın nefesinde­ +ki diş eti kokusuyla karışık, miski andıran ağır, hoş kokuyu +aldı; kakule, yosun ve kanarya otu kokusunu . . . bütün ağaçla­ +rın Montag'ın gözlerinin ardında atan nabzıyla uyum içinde +ona doğru koştuğu, geri çekildiği, koştuğu, geri çekildiği bu +devasa gecenin içinde. +Karada bir milyar yaprak olmalıydı; Montag onlara, sıcak +karanfil ve ılık toz kokan o kuru nehre bata çıka yürüdü. Ve +diğer kokular! Karanın her tarafından, kesilmiş, çiğ, soğuk ve +gecenin çoğunda ayla aydınlanmaktan ağarmış patates koku­ +sunu andıran bir koku geliyordu. Montag'ın evindeki masaya +konulan, şişe içindeki turşuların ve maydanozun kokusunu +andıran bir koku vardı. Kavanoz içindeki hardalı çağrıştıran +hafif, san bir koku vardı. Komşu evin bahçesindeki karanfil­ +leri çağrıştıran bir koku vardı. Montag elini indirince, bir ya- + +1 11 + + bani otun ona sürtünen bir çocuk gibi yükseldiğini hissetti. +Parmaklan meyan kokuyordu. +Öylece durup nefes aldı; karayı nefesiyle birlikte içine +çektikçe, karanın tüm ayrıntılarıyla giderek daha çok dolu­ +yordu. Boş değildi. Burada onu doldurmaya yetip artacak +kadar çok şey vardı. Yetip artacak kadar çok şey olacaktı hep. +Montag yaprakların sığ gelgitinde tökezleyerek yürüdü. +Ve o tuhaflığın ortasında, tanıdık bir şey. +Montag'ın ayağı bir şeye çarpınca tok bir ses çıktı. +Elini yerde gezdirdi. .. bir metre bu tarafa, bir metre şu +tarafa. +Demiryolu hattı. +Şehirden çıkan, artık terk edilmiş bu paslı hat karadan, +ormanlarla korulardan, nehrin yanından geçiyordu. +Montag her nereye gidiyorsa, oraya götüren yoldu bu. +Montag'ın böğürtlen çalılarının ve koklama, hissetme ve do­ +1 12 + +kunma göllerinin içine, yaprakların fısıltılarının ve savrula­ +rak düşmelerinin arasına girerken kısa süreliğine, dokunmak +için, ayaklarının altında hissetmek için ihtiyaç duyabileceği +yegane tanıdık şeydi, tılsımdı. +Raylarda yürüdü. +Kanıtlayamayacağı bir gerçeğin doğruluğuna ansızın ne +kadar emin olduğunu öğrenince şaşırdı. +Bir keresinde, çok eskiden Clarisse burada, Montag'ın +şimdi yürüdüğü yerde yürümüştü. +Yarım saat sonra, Montag üşüyordu ve rayların üstünde dik­ +katle hareket ediyordu; tüm vücudunun, yüzünün, ağzının, +karanlıkla doldurulmuş gözlerinin, sesle doldurulmuş ku­ +laklarının, ağaç çıkıntıları ve dikenler batmış bacaklarının +tamamen farkındayken, ileride ateş gördü. +Ateş kayboldu, sonra da geri geldi. . . göz kırpılmıştı sanki. + + Montag durdu; ateşi tek nefeste söndürmekten korkuyordu. +Ama ateş oradaydı ve Montag çok uzaktan, ihtiyatla yaklaştı. +Ateşe çok yaklaşması neredeyse on beş dakika sürdü, sonra +da durdu ve gizlendiği yerden ona baktı. O küçük hareket, +beyaz ve kırmızı renk... o ateş tuhaftı, çünkü Montag için +farklı bir şey ifade ediyordu. +Yakmıyordu, ısıtıyordu. +Montag ateşin sıcaklığına uzatılmış, kolları karanlıkta +gizlenen birçok el gördü. Ellerin yukarısındaki hareketsiz si­ +maları yalnızca ateşin ışığı kımıldatıyor, sarsıyor ve titreştiri­ +yordu. Montag ateşin böyle görünebileceğini şimdiye kadar +bilmemişti. Onun almanın yanı sıra verebileceğini hayatında +hiç düşünmemişti. Bu ateşin kokusu bile farklıydı. +Montag orada ne kadar süre öylece durduğunu bilmi­ +yordu fakat kendini ateşi görüp ormandan gelmiş bir hayvan +olarak görmenin aptalca ama enfes hazzını yaşamaktaydı. +Fırçalı sıvı gözlü, kürklü ve uzun burunlu, toynaklı bir ya­ +ratıktı o; kanı toprağa akıtsanız sonbahar gibi kokacak olan, +boynuzlu bir yaratıktı. Uzun, çok uzun bir süre öylece durup +alevlerin iç ısıtan çıtırtılarını dinledi. +O ateşin dört bir yanında bir sessizlik toplanmıştı ve +sessizlik o adamların yüzlerindeydi, zaman oradaydı, insa­ +nın ağaçların altındaki bu paslanan rayların yanına oturup +da dünyaya bakmasına ve onu sanki açık havada yakılmış bu +ateşin ortasına tutulan, bütün bu adamların biçimlendirdiği +bir çelik parçasıymış gibi gözleriyle evirip çevirmesine yete­ +cek kadar zaman vardı. Mesele bu ateşin farklı olması değildi +sadece. Mesele sessizlikti. Montag dünyanın tamamıyla ilgi­ +lenen bu özel sessizliğe doğru hareket etti. +Ve sonra sesler başladı ve konuşuyorlardı, Montag sesle­ +rin dediklerinin hiçbirini duyamıyordu ama usulca yükselip +alçalıyorlardı ve dünyayı evirip çevirerek ona bakıyorlardı; + +1 13 + + sesler bu bölgeyi, ağaçlan ve nehrin yanından uzanan rayların +aşağısındaki şehri biliyordu. Sesler her şeyden bahsediyordu, +hakkında konuşamayacak.lan hiçbir şey yoktu; Montag bunu +tam da onların ritminden, hareketlerinden, merakla kıpırda­ +nıp durmalarından ve içlerinde barınan hayretten biliyordu. +Ve sonra adamlardan biri başını kaldırıp onu gördü, ilk +kez veya belki de yedinci kez gördü ve bir ses Montag'a ses­ +lendi: +"Pekala, artık çıkıp gelebilirsin! " +Montag gölgelerin içine geriledi. +"Merak etme," dedi ses. "Aramıza gelebilirsin." +Montag ateşe ve orada oturan, koyu mavi kot pantolon­ +lu, ceketli ve koyu mavi gömlekli beş ihtiyar adama doğru +yavaşça yürüdü. Onlara ne diyeceğini bilmiyordu. +Küçük grubun lideri gibi görünen adam, "Otur," dedi. +"Kahve ister misin?" +1 14 + +Montag katlanır bir teneke bardağın koyu renkli, duma­ +nı tüten karışımla doldurulur doldurulmaz kendisine uzatıl­ +masını seyretti. Kahveyi ihtiyatla yudumlarken, adamların +kendisine merakla baktığını hissetti. Dudak.lan yandı, ama +bu iyiydi. Etrafındakilerin yüzleri sakallıydı ama sakallan +temiz ve bakımlıydı, elleri de temizdi. Misafir ağırlarcasına +ayağa kalkmışlardı ve şimdi tekrar oturdular. Montag kahve­ +sini yudumladı. +"Teşekkürler," dedi. "Çok teşekkürler." +"Bir şey değil Montag. Adım Granger." Adam renksiz sı­ +vıyla dolu küçük bir şişe uzattı. "Bunu da iç. Terinin kimyasal +endeksini değiştirir. Yarım saat sonra başka iki kişi gibi ko­ +karsın. Peşinde Tazı varken, fondip yapman en iyisi." +Montag acı sıvıyı içti. +"Vaşak gibi kokacaksın ama sorun değil," dedi Granger. +"Adımı biliyorsun," dedi Montag. + + Granger ateşin yanına konulmuş, pilli portatif televizyo­ +nu başıyla gösterdi. "Takibi izledik. Senin nehrin güneyine +geleceğini tahmin ettik. Ormanda sarhoş bir geyik gibi ko­ +şuşturduğunu duyunca, her zamankinin aksine saklanma­ +dık. Helikopter kameraları şehrin üstüne geri dönünce, se­ +nin nehirde olduğunu tahmin ettik. O rtada bir tuhaflık var. +Takip hala sürüyor. Ama ters yönde." +"Ters yönde mi?" +"Bakalım." +Granger portatif televizyonu açtı. Görüntü kabus gibiydi, +sıkıştırılmıştı, kolayca elden ele geçirilebiliyordu, ormanda +hızla değişen renkleri ve kaçışı gösteriyordu sadece. Bir ses +haykırdı: +"Takip şehrin kuzeyinde sürüyor! Polis helikopterleri 87. +Cadde'yle Elm Grove Parkı arasında toplanıyor!" +Granger başıyla gösterdi. "Numara yapıyorlar. Nehirde +onları atlattın. Bunu itiraf edemiyorlar. İzleyicilerini sonsuza dek oyalayamayacaklannı biliyorlar. Gösterinin bir an +önce bitmesi gerek! Lanet olası nehrin tamamında arama +yapmaya başlasalar, bu iş bütün gece sürebilir. Bu yüzden, işi +çabucak bitirmek için bir günah keçisi arıyorlar. Seyret. Beş +dakika içinde Montag'ı yakalayacaklar! " +"Ama nasıl. . +. + +n + +"Seyret." +Bir helikopterin karnından sarkan kamera şimdi boş bir +sokağa doğru, sarsılarak indi. +Granger, "Şunu görüyor musun?" diye fısıldadı. "O sen +olacaksın; şu sokağın sonundaki kurbanımız. Kameramız +nasıl yaklaşıyor, görüyor musun? Sahneyi hazırlıyor. Gerilim. +Uzun çekim. Şu an zavallının teki yürüyüşe çıkmış durumda. +Nadir bir şey bu. Garip. Polisin öyle tuhaf ve aykırı insanla­ +rın, sabahlan sırf zevkine veya uykusuzluk sebebiyle yürü- + +1 15 + + yüş yapan insanların alışkanlıklarını bilmediğini sanma. Her +neyse ... polis o adamı aylardır, yıllardır izliyordur mutlaka. +Öyle bilgilerin ne zaman işe yarayacağı belli olmaz. Görünen +. o ki bugün epey işe yarayacaklar. Polisin rezil olmamasını +sağlayacaklar. Ah Tanrım, şuraya bakın! " +Ateşin etrafındaki adamlar öne eğildi. +Ekranda bir adam bir köşeyi döndü. Sonra öne atılan Me­ +kanik Tazı belirdi birden. Helikopter ışıklan adamın etrafını +bir düzine parlak sütun halinde, tamamen çevirerek kafes +oluşturdu. +Bir ses, "İşte Montag!" diye haykırdı. "Arama sona erdi! +Masum adam, elinde yanan sigarayla öylece kalakaldı. +Tazı'ya baktı; onun ne olduğunu bilmiyordu. Asla bilmemişti +muhtemelen. Gökyüzüne ve inleyen sirenlere baktı. Kamera +hızla aşağı indi. Tazı inanılmayacak kadar güzel bir ritimle ve +zamanlama hissiyle havaya sıçradı. İğnesi dışarı fırladı. Ba­ +1 16 + +kışların karşısında bir an öylece kaldı. . . geniş seyirci kitlesine +her şeyi, kurbanın yüzündeki toy ifadeyi, boş sokağı, hedefe +doğru mermi gibi ilerleyen çelik hayvanı inceleyebilmeleri +için zaman tanınıyordu sanki. +Gökyüzünden gelen bir ses, "Montag, kımıldama! " dedi. +Kamera kurbanın üstüne çevrilirken, Tazı aynı anda ada­ +mın üstüne çullandı. İkisi ona aynı anda eriştiler. Tazı ve ka­ +mera, kurbanı dev bir örümcek gibi kavradılar. Adam haykır­ +dı. Haykırdı. Haykırdı! +Ekran karardı. +Sessizlik. +Karanlık. +Montag sessizce çığlık atıp yüzünü başka tarafa çevirdi. +Sessizlik. +Ve sonra, adamların ateşin etrafında ifadesiz yüzlerle +oturmalarıyla geçen bir süreden sonra, karanlık ekrandan + + bir spikerin sesi geldi: "Arama sona erdi, Montag öldü; top­ +luma karşı işlenen bir suçun intikamı alındı." +Karanlık. +"Şimdi sizi yarım saatliğine Lux Oteli'nin Gökyüzü +Odası'na, Şafaktan-Hemen-Önce için götüreceğiz; bu prog" + +ram . . . +Granger televizyonu kapadı. +"Adamın yüzünü net göstermediler. Fark ettin mi? En iyi +arkadaşların bile onun sen olmadığını anlayamazdı. Yüzünü +tam hayal gücünün devreye girmesine yetecek kadar bula­ +nıklaştırdılar. Lanet olsun," dedi Granger. "Lanet olsun." +Montag bir şey demeden tekrar siyah ekrana sabit göz­ +lerle, titreyerek baktı. +Granger, Montag'ın koluna dokundu. "Ölülerin arasın­ +dan geri geldin, hoşgeldin." Montag başıyla onayladı. Gran­ +ger konuşmaya devam etti. "Artık hepimizi tanıyabilirsin. Bu +Fred Clement; eskiden, Cambridge'in Atom Mühendisliği +Okulu'na dönüşmesinden önce oranın Thomas Hardy kür­ +süsünün başkanıydı. Bu da UCLA'dan Doktor Simmons ... +Ortega y Gasset uzmanıdır; Profesör West yıllar önce Co, + +lumbia Üniversitesi'nde, çok uzun zamandır okullarda okutulmayan etik alanında epey çalışma yaptı. Rahip Padover +otuz yıl önce birkaç konuşma yaptı ve görüşleri yüzünden +cemaatini iki pazar günü arasında kaybetti. Uzun süredir +bizimle takılıyor. Bana gelince: Eldivendeki Parmaklar; Birey + +İle Toplum Arasında Uygun İlişki diye bir kitap yazdım ve işte +buradayım! Hoşgeldin Montag!" +Montag sonunda, ağır ağır konuştu: "Ben aranıza ait de­ +ğilim. Baştan beri aptalca davrandım." +"Buna alışkınız. Hepimiz doğru türden hatalar yaptık, +yoksa burada olmazdık. Ayn bireylerken, hiddetimizden baş­ +ka bir şeyimiz yoktu. Ben yıllar önce, kütüphanemi yakmaya + +1 11 + + gelen bir itfaiyeciye vurdum. O zamandan beri de kaçıyo­ +rum. Aramıza katılmak ister misin Montag?" +"Eve t . " +"Sunacak neyin var?" +"Hiçbir şey. Vaiz Kitabı'nın bir kısmına ve belki Vahiy +Kitabı'nın birazına sahip olduğumu sanmıştım ama artık +bunlar bile yok elimde." +"Vaiz Kitabı iyi olurdu. Neredeydi?" +"Burada." Montag başına dokundu. +"Ah." Granger gülümseyerek başıyla onayladı. +Montag, "Sorun nedir?" diye sordu. "Bu iyi değil mi?" +"İyiden de öte: Mükemmel!" Granger, Rahip'e döndü. +"Vaiz Kitabı'mız var mı?" +"Bir kişi. Youngstown'da yaşayan Harris diye biri." +"Montag." Granger, Montag'ın omzunu sıkıca tuttu. +"Dikkatli yürü. Sağlığını koru. Harris'e bir şey olursa, Vaiz +ne + +Kitabı sensin. Bak, son anda ne kadar önemli oldun!" +"Ama unuttum! " +"Hayır, hiçbir şey asla yitirilmez. Hafızanı tazeleyecek +yöntemlerimiz var." +"Ama hatırlamaya çalıştım! " +"Çalışma. İhtiyacımız olduğunda gelecek. Hepimizde fo­ +toğrafık hafıza var ama gerçekten orada olan şeyleri açığa çı­ +karmayı öğrenmemiz bir ömür sürdü. Simmons yirmi yıldır +bunun üstünde çalışıyor ve bu yöntemi, bir kez okuduğumuz +herhangi bir şeyi hatırlayabileceğimiz kadar geliştirdik. Bir +gün Platon'un Devlet'ini okumak ister misin Montag?" +"Elbette! " + +"Ben Platon'un Devlet'iyim. Marcus Aurelius okumak is­ +ter misin? Bay Simmons, Marcus." +Bay Simmons, "Nasılsınız?" dedi. +"Merhaba," dedi Montag. + + "Gulliver'zn Yolculuklan adlı şeytani siyasi kitabın yazarı +Jonathan Swift ile Gezileri istiyorum! Bu da Charles Darwin, +bu Schopenhauer bu Einstein, şu dirseğimin dibindeki de +Afbert Schweitzer ... kendisi gerçekten oldukça iyi kalpli bir + +filozoftur. Hepimiz buradayız Montag. Aristofanes, Mahat­ +ma Gandi, Gotama Buda, Konfüçyüs, Thomas Love Peacock, +Thomas Jefferson ... bir de Bay Lincoln'ı takdim edeyim. Biz­ +ler aynı zamanda Matta, Markos, Luka ve Yuhanna'yız." +Herkes usulca güldü. +"Bu mümkün değil, " dedi Montag. +Granger gülümseyerek, "Ama öyle," diye karşılık ver­ +di. "Bizler aynı zamanda kitap yakarız. Kitapları okuduktan +sonra, bulunmalarından korkarak yakarız. Mikrofilme kay­ +detmek işe yaramadı; hep yolculuk halindeydik ve filmleri +gömüp de sonradan almak için dönmek istemiyorduk. Keşfe­ +dilmeleri ihtimali vardı hep. Kitapları yaşlı kafalarda, kimse­ +nin göremeyeceği ve şüphelenmeyeceği bu yerlerde tutmak +daha iyi. Hepimiz tarihin, edebiyatın ve uluslararası huku­ +kun bölük pörçük parçalarıyız ... Byron, Tom Paine, Machia­ +velli, İsa ... hepsi burada. Ve vakit geç oldu. Ve savaş başladı. +Ve bizler buradayız, şehir de orada, bin bir renkli paltosuyla +iyice sarmalanmış halde. Ne düşünüyorsun Montag?" +"Kendi yolumdan gitmeye çalışırken, itfaiyecilerin evleri­ +ne gizlice kitap yerleştirip alarm verirken ne körmüşüm diye +düşünüyorum." +"Yapman gerekeni yaptın. O iş ulusal boyutta kotarılsa, +gayet güzel işe yarayabilirdi. Ama bizim yolumuzun daha ba­ +sit ve daha iyi olduğunu düşünüyoruz. Tek yapmak istedi­ +ğimiz, ihtiyacımız olacağını düşündüğümüz bilgileri olduğu +gibi korumak. İsyan çıkarma veya birilerini kızdırma peşinde +değiliz henüz. Çünkü öldürülürsek o bilgiler de ölecek, belki +ebediyen. Bizler örnek vatandaşlarız, kendi özel tarzımızda; + +1 79 + + eski raylarda yürüyor, geceleri tepelerde yatıyoruz ve şehir +halkı bizi rahat bırakıyor. Arada sırada durdurulup arandığı­ +mız oluyor ama üzerimizde suç unsuru yok. Örgütümüz es­ +nek, oldukça dağınık ve hücreler halinde. Bazılarımız plastik +cerrahiyle yüzlerimizi ve parmak izlerimizi değiştirdik. Şu an +korkunç bir işimiz var; savaşın başlamasını ve çabucak bit­ +mesini bekliyoruz. Bu hoş olmasa da sonuçta kontrol bizde +değil; bizler bozkırda haykıran* tuhaf azınlığız. Savaş bitince +dünyaya biraz olsun faydamız dokunur belki." +"O zaman sizi dinleyeceklerini gerçekten düşünüyor +musun?" +"Dinlemezlerse beklememiz gerekecek. Kitapları çocuk­ +larımıza sözlü olarak aktaracağız ve onların da başkalarına +aktarmak için beklemelerine izin vereceğiz. Bu yöntem uy­ + +1 eo + +gulanırken birçok şey yitirilecek tabii. Ama insanları dinle­ +meye zorlayamazsın. Kendilerine uygun zamanda, ne olduğunu ve altlarındaki dünyanın havaya uçmasının sebebini +merak ederek bizim gibi bakmaya başlamaları gerek. Şimdiki +durum sonsuza dek süremez." +"Kaç kişisiniz?" +"Bu gece yollarda, terk edilmiş demiryolu hatlarında +binlercemiz var... dışımız serseri, içimiz kütüphane. Bu baş­ +ta planlı değildi. Herkesin hatırlamak istediği ve hatırladığı +bir kitabı vardı. Sonra, aşağı yukarı yirmi yıllık bir süre için­ +de, yolculuk yaparken birbirimizle tanıştık ve dağınık bir +örgüt kurup bir plan hazırladık. Kendimize kabul ettirme­ +miz gereken en önemli şey önemli olmadığımızdı, ukalalık +taslamamamız gerektiğiydi; kendimizi dünyadaki başka hiç +kimseden üstün görmemeliydik. Bizler kitap kabından baş­ +ka bir şey değiliz, kendi içimizde önem taşımıyoruz. Bazıla­ +rımız küçük kasabalarda yaşıyor. Thoreau'nun Walden'ının +•'• +· + +Yeşaya 40:3. "Şöyle haykırıyor bir ses: Bozkırda Rab'bin yolunu +hazırlayın, çölde Tann'mız için düz bir yol açın." -çn + + birinci bölümü Green River'da, ikinci bölümüyse Maine'deki +Willow Farm'da. Bertrand Russell diye bir adamın tüm de­ +nemeleri de Maryland'deki, nüfusu sadece yirmi yedi olan, +asla bombalanmayacak bir kasabada. Bu kasabaya gidersen, +o kitabı sayfalarını çevirerek okumuş kadar olabilirsin; tek +bir kişi öyle çok sayfayı ezberleyebiliyor ki. Günün birinde, +senenin birinde savaş bitince kitaplar tekrar yazıya dökülebi­ +lir; o zaman bu insanlar bildiklerini ezberden okumaları için +birer birer çağrılacak ve bunları yazacağız ... ta ki bir başka +Karanlık Çağ'a, bu lanet olası işi tekrar yapmamızın gereke­ +ceği bir zamana dek. Ama insanın muhteşem tarafı budur; +sil baştan yapmaktan vazgeçecek kadar umutsuzluğa veya +tiksintiye kapılmaz asla ... çünkü böyle yapmanın önemli ve +yapmaya değer olduğunu çok iyi bilir." +Montag, "Bu gece ne yapıyoruz?" diye sordu. +"Bekleyeceğiz," dedi Granger. "Ve nehrin biraz aşağısına +ineceğiz, ne olur ne olmaz diye." +Ateşe toz toprak atmaya başladı. +Diğer adamlar yardım etti, Montag da yardım etti ve +orada, ıssız doğada, adamların hepsi ellerini kullanarak ateşi +birlikte söndürdü. +Nehir kıyısında, yıldızların ışığı altında durdular. +Montag su geçirmez saatinin parlak kadranını gördü. +Beş. Saat sabahın beşiydi. Tek bir saatte bir başka yıl geçmişti +ve nehrin karşı yakasının ötesinde şafak bekliyordu. +Montag, "Bana neden güveniyorsunuz?" diye sordu. +Karanlıkta bir adam hareket etti. +"Görünüşün yeterli. Son zamanlarda aynada kendine +bakmamışsın hiç. Bunun ötesinde, şehirdekiler hiçbirimi­ +zi bulmak için bu kadar uğraşmadı asla. Dizeler ezberlemiş +birkaç zırdeli onlara zarar veremez ... bunu onlar da biliyor, + +181 + + biz de; herkes biliyor. Nüfusun çoğu Magna Carta'dan ve +Anayasa'dan alıntılar yaparak ortalıkta gezinmediği sürece +sorun yok. İtfaiyecilerin arada sırada kontrol etmeleri yeter­ +liydi. Hayır, şehirler bize rahatsızlık vermiyor. Sense berbat +. +gorunuyorsun. " +.. + +.. + +. + +Nehir boyunca ilerleyerek güneye gittiler. Montag adam­ +ların yüzlerini, ateş ışığında görüp şimdi anımsadığı o yaş­ +lı, kırışıklı ve yorgun yüzleri görmeye çalıştı. O yüzlerde bir +parıltı, bir kararlılık, yarına karşı kazanılmış bir zafer arıyor +ve pek bulamıyordu. Belki de yüzlerinin taşıdıkları bilgilerle +yanıp ışıldamasını, içlerindeki ışığı fener gibi saçmasını bek­ +lemişti. Ama tüm ışık kamp ateşinden gelmişti yalnızca ve bu +adamlar uzun bir yarış yapmış, uzun bir arayışta bulunmuş, +iyi şeylerin yok edildiğini görmüş ve şimdi, çok geç bir za­ +manda toplanıp partinin sona ermesini, lambaların söndü­ +rülmesini bekleyen başkalarından farklı değildi. Başlarının +1 82 + +içinde taşıdıkları şeylerin her gelecek şafağının daha saf bir +ışık saçmasını sağlayabileceğine hiç emin değillerdi; emin +oldukları tek şey, sessiz gözlerinin ardında kitapların dosya­ +lanmış olduğu ve sayfaları kesilmemiş o kitapların ileriki yıl­ +larda gelebilecek, kiminin parmaklan temiz kimininkilerse +kirli olacak müşterileri beklediğiydi. +Yürürlerken Montag bir simadan diğerine, kısık gözlerle +baktı. +"Bir kitabı kapağına göre yargılama," dedi birisi. +Nehrin aşağısına giderlerken, hepsi kıs kıs güldü. +Bir çığlık koptu ve yukarıdaki, şehirden gelen jetler adamla­ +rın yukarı bakmalarından çok önce gözden kayboldu. Mon­ +tag geriye, nehrin epey aşağısındaki şehre baktı; şehir şimdi +hafif bir parıltıdan ibaretti. +"Karım orada." + + "Bunu duyduğuma üzüldüm," dedi Granger. "Önümüz­ +deki birkaç günde şehirlerde durum pek iyi olmayacak." +"Bu tuhaf, onu özlemiyorum, hiçbir konuda pek bir şey +hissetmemem tuhaf, " dedi Montag. "Bir saniye önce şunu +fark ettim ki, o ölse bile üzülmeyeceğim ... sanmıyorum. Bu +doğru bir şey değil. Bende bir terslik olmalı." +Granger, Montag'ın koluna girip onunla birlikte yürüdü +ve geçmesi için çalıları yana çekerken, "Dinle," dedi. "Ben ço­ +cukken dedem ölmüştü; kendisi heykeltıraştı. Aynca dünyaya +verecek bol bol sevgisi olan, çok iyi bir adamdı ve kasabamı­ +zın gecekondu mahallesinin temizlenmesine yardım ederdi; +bizim için oyuncaklar yapardı ve hayatında milyonlarca şey +yaptı; elleriyle bir şeyler yapardı hep. O öldüğünde, aslında +onun için değil de yaptığı onca şey için ağladığımı fark ettim +birden. Ağladım, çünkü onları bir daha asla yapmayacaktı; +bir daha asla bir odun parçasını yontmayacak, arka bahçede +kumru ve güvercin yetiştirmemize yardım etmeyecek, kendi +tarzıyla keman çalmayacak ve bize fıkra anlatmayacaktı. O +bizim parçamızdı ve öldüğünde bütün eylemleri bıçak gibi +kesildi, o işleri tam onun gibi yapacak kimse de yoktu. O bir +bireydi. Önemli bir adamdı. Ölümünün etkisinden hfila kur­ +tulamadım. O öldüğü için kim bilir ne muhteşem oymalar +asla yapılmadı, diye düşünürüm sık sık. Dünyada kim bilir +kaç fıkra eksik ve dedemin elleri kim bilir kaç posta güverci­ +nine dokunmadı. O dünyayı biçimlendirdi. Dünyaya bir şey­ +ler yaptı. Onun öldüğü gece, dünya on milyon iyi eylemden +mahrum bırakıldı." +Montag sessizce yürüdü. "Millie, Millie," diye fısıldadı. +"Millie. " +"N e.">" + +"Karım, karım. Zavallı Millie ... zavallı, zavallı Millie. Hiç­ +bir şey hatırlayamıyorum. Ellerini düşünüyorum ama onla- + +1 83 + + rın herhangi bir şey yapışını hayalimde canlandıramıyorum. +İki yanından öylece sarkıyorlar veya kucağında duruyorlar ya +da sigara tutuyorlar, ama hepsi bu." +Montag dönüp arkasına göz attı. + +Şehre ne verdin Montag? +Küller. +Diğerleri birbirine ne verdi? +Hiçlik. +Granger durup Montag ile birlikte geriye baktı. "Herkes +ölünce ardında bir şeyler bırakmalı, derdi dedem. Bir çocuk, +bir kitap, bir tablo, inşa edilmiş bir ev veya duvar, yapılmış bir +çift ayakkabı. Veya ekilmiş bir bahçe. Elinin bir şekilde do­ +kunduğu bir şey, öldüğünde ruhunun gideceği bir yer olsun +diye; böylece insanlar ektiğin o ağaca veya çiçeğe baktığında, +sen orada olursun. Ne olduğu önemli değil, dokununca onu +1 84 + +değiştirdiğin ve ellerini çektiğinde sana benzeyeceği bir şeye +dönüştürdüğün sürece, derdi. Sadece çim biçen adamla bah­ +çıvan arasındaki fark dokunuştadır, derdi. Çim biçen adam +orada olmasa da olurdu; bahçıvansa bir ömür boyu orada +olacak." +Granger elini hareket ettirdi. "Dedem bir keresinde, elli +yıl önce bana V-2 roketi filmleri göstermişti. Atom bombası +mantarını üç yüz altmış kilometre yukarıdan gördün mü hiç? +Küçücük bir şeydir, bir hiçtir. Etrafı vahşi doğayla çevrilidir. +"Dedem V-2 roket filmini bir düzine kez oynattıktan son­ +ra, günün birinde şehirlerimizin dünyada bize küçük bir alan +verildiğini ve içinde yaşadığımız vahşi doğanın verdiği şeyi +kolayca, üzerimize üflemek veya o kadar da büyük olmadı­ +ğımızı söylemek için denizi göndermek kadar kolayca geri +alabileceğini hatırlatmak için dışarıya daha çok açılacağını +ve yeşilliklerin, toprağın ve vahşi doğanın daha fazla içeri gir­ +mesine izin vereceğini umduğunu söyledi. Dedem dedi ki, + + geceleyin vahşi doğanın ne kadar yakın olduğunu unutursak +bir gün gelip bizi haklar, çünkü onun ne kadar korkunç ve +gerçek olabileceğini unutmuş oluruz. Anlarsın ya?" Granger, +Montag'a döndü. "Dedem öleli yıllar oldu, ama Tanrı aşkı­ +na ... kafatasımı açsan, beynimin kıvrımlarında onun büyük +parmak izini görürsün. O bana dokundu. Dediğim gibi, o +heykeltıraştı. 'Status Quo * adlı Romalıdan nefret ediyorum! ' +dedi bana. 'Gözlerini mucizelerle doldur, hayatı on saniye +sonra ölecekmişsin gibi yaşa,' dedi. 'Dünyayı gör. Yaratılan +veya fabrikalarda bedeli ödenen herhangi bir rüyadan daha +fantastiktir o. Garanti isteme, güvenlik isteme ... öyle bir hay­ +van hiç olmadı. Olsaydı bile her gün, bütün gün bir ağaçtan +baş aşağı sarkan, hayatını uyuyarak geçiren büyük tembel +hayvanla akraba olurdu. Bunun canı cehenneme ... ağacı sars +ve o büyük tembel hayvanı kıçının üstüne düşür,' dedi." +Montag, "Bak!" diye haykırdı. +Ve savaş o an başlayıp bitti. +Montag'ın etrafındaki adamlar gerçekten bir şey görüp +görmediklerine sonradan emin olamadılar. Belki de gök­ +yüzünde çok hafif bir ışık ve hareket görmüşlerdi yalnızca. +Belki de on beş kilometre, beş kilometre, bir kilometre yu­ +karıdaki bombalarla jetler çok kısa bir anlığına oradaydı­ +lar, büyük bir elin gökyüzüne saçtığı tohumlar gibiydiler ve +bombalar adamların geride bıraktığı sabah şehrine korkunç +bir hızla, ama ani bir yavaşlıkla süzülerek düşüyordu. Jetler +hedeflerini görüp de saatte sekiz bin kilometre hızla giden +bombardıman uçağındaki görevliye haber verdiğinde, bom­ +bardıman haddi zatında bitmişti; savaş bir tırpanın fısıltısı +gibi çabucak bitmişti. Bomba bırakma tertibatının kolu çe­ +kildiğinde bitmişti. Şimdi, bombaların çarpmasından tam üç +saniye önce, tarihteki tüm zaman kadar önce, görünen dün(Lat.) Statüko. -yhn + +1 85 + + yanın diğer yarısındaki düşman gemileri de tahrip olmuştu; +bombalar vahşi bir adalının görünmez olduk.lan için varlı­ +ğına inanmayabileceği mermiler gibiydi. .. oysa kalp birden +parçalanır, vücut ayn hareketlerle yere yığılır ve havaya fışkı­ +ran kan serbest bırakılmasına şaşırır... beyin az sayıda değerli +anısını harcar ve şaşkınlık içinde ölür. +Buna inanılmamalıydı. Bu yalnızca bir gösteriydi. Mon­ +tag büyük bir metal yumruğun uzaktaki şehrin üstünden +hızla geçtiğini gördü ve bunu takip edecek jet çığlıklarının, iş +bittikten sonra şöyle diyeceğini biliyordu: Paramparça olun, + +taş üstünde taş kalmasın, geberin. Ölün. +Montag gökyüzündeki bombalara tek bir an, zihniyle +baktı ve elleri acizce yukarıya, onlara doğru uzandı. Faber'a, +"Kaç!" diye haykırdı. Clarisse'e: "Kaç! " Mildred'a: "Git, git +oradan! " Ama Clarisse'in ölü olduğunu hatırladı. Faber da + +gitmişti; orada, taşranın derin vadilerinde bir yerde, sabah +1 86 + +beş otobüsü bir yıkımdan diğerine gitmekteydi. Gerçi gittiği +yer henüz yıkıma uğramamıştı; yıkım hfila havadaydı, insa­ +nın elinden geldiğince kesindi. Otobüs otobanda elli metre +daha gitmeden önce hedefi anlamsızlaşacaktı, kalkış noktası +da metropolken hurdalığa dönüşecekti. +Ve Mildred . + +. . + +Git, kaç! +Bombaların düşmesine yarım saniye kala, Mildred'ın şim­ +di bir yerlerdeki, bir otel odasındaki hali, binasıyla bombala­ +rın arasında doksan santim, otuz santim, iki buçuk santim +kalmışkenki hali Montag'ın zihninde canlandı. Mildred'ın +büyük, yanardöner renk ve hareket duvarlarına doğru eğil­ +diğini gördü; o duvarlarda aile, Mildred'a bir şeyler söyleyip +duruyordu ... gevezelik ediyor, çene çalıyor, Mildred'ın ismi­ +ni söylüyor, ona gülümsüyor ve otelin tepesiyle arasında iki +buçuk santim, şimdi bir virgül üç santim, şimdi altmış milim + + kalmış olan bombadan hiç bahsetmiyorlardı. Mildred duvara +yaslanıyordu, sanki tüm bakma açlığı orada uykusuzluğunun +ve huzursuzluğunun sımnı bulacakmış gibi. Mildred kaygıy­ +la, endişeyle yaslanıyordu ... o kıpır kıpır renk enginliğinin +içine atlayıp düşmek, onun parlak mutluluğunda boğulmak +istercesine. +İlk bomba çarptı. +"Mildred!" +Belki de (kim bilebilecekti ki?), belki de önce büyük yayın +istasyonları renk huzmeleri ve ışıklan, konuşmaları ve geve­ +zelikleriyle birlikte yok oldu. +Yere kapaklanan, düşen Montag, Millie'nin yüzünün +karşısındaki duvarların karardığını gördü veya hissetti ya da +gördüğünü veya hissettiğini sandı; Millie'nin geride kalan +milyonda birlik zamanda orada, kristal kürenin yerine bir +aynada kendi yüzünün yansımasını gördüğü ve bu çılgınca +bir şekilde bomboş bir yüz olduğu, odada yapayalnız oldu­ +ğu, hiçbir şeye dokunmadığı, açlıktan kendini yediği için ve +Millie'nin bunun kendi yüzü olduğunu nihayet anladığı için +çığlık attığını ve başını hızla kaldırıp tavana baktığı sırada o +tavan ile otelin tamamının onun tepesine çöktüklerini, onu +bir milyon tonluk tuğla, metal, sıva ve tahtayla birlikte, aşa­ +ğıdaki kovanlarda bulunan diğer insanlarla tanışması için +alıp götürdüklerini ve hepsinin çabucak mahzene indiğini ve +orada patlamanın onlardan kendi mantıksız tarzıyla kurtul­ +duğunu hayal etti. + +Hatırlıyorum. Montag toprağa tutundu. Hatırlıyorum. +Chicago. Chicago, uzun zaman önce. Millie ve ben. Orada ta­ +nıştık! Şimdi hatırlıyorum. Chicago. Uzun zaman önce. +Patlamanın etkisiyle nehrin diğer tarafına ve aşağısına +esen hava, adamları sıra halinde dizili domino taşları gibi de­ +virdi, etrafa sular fışkırttı, toz savurdu ve yukarıdaki ağaçla- + +1 81 + + rın güneye eserek uzaklaşan büyük bir rüzgarla birlikte inle­ +yerek yas tutmalarına yol açtı. Montag kendini yere bastırdı, +büzülerek kendini ufalttı, gözlerini sımsıkı yumdu. Gözlerini +bir kez kırpıştırdı. Ve o an havada bombalar yerine şehri gör­ +dü. Bombalarla şehir yer değiştirmişlerdi. Bir başka imkansız +anda, şehir yeniden inşa edilmiş ve tanınmaz halde duruyor­ +du ... hiç ummadığı ya da uğruna çabalamadığı kadar yüksek­ +ti, insanın onu inşa ettiğindeki halinden yüksekti. .. saçılan +beton parçalarıyla ve yırtılmış metal ışıltılarıyla birlikte niha­ +yet dikilerek, ters dönmüş bir çığ gibi asılı duran, bir milyon +renkli, bir milyon tuhaflık barındıran bir duvar resmi haline +gelmişti. . . pencere olması gereken yerde kapı vardı, dipte ol­ +ması gereken şey tepedeydi, arka yerine yan kenar vardı ve +sonra şehir devrilip, cansız halde düştü. +Ölümünün sesi sonradan geldi. +1 ee + +Gözleri tozla kaplanıp kapatılmış, şimdi kapalı olan ağzına +ıslak çimentoyu andıran ince tozlar girmiş olan Montag in­ +leyerek ve ağlayarak orada öylece yatarken tekrar Hatırlıyo­ +rum, diye düşündü ... Hatırlıyorum, bir şeyi daha hatırlıyorum. + +Nedir? Evet, evet, Vaiz'in bir kısmı. Vaiz ve Vahiy'in bir kısmı. +O kitabın bir kısmı, bir kısmı, çabuk ol şimdi, o kaçmadan ça­ +buk, şokun etkisi geçmeden, rüzgar dinmeden. Vaiz Kitabı. İşte. +Montag sarsılan toprağa yapışmış halde, dümdüz yatarken +o kitabın cümlelerini içinden birçok kez tekrarladı ve çaba +harcamasına bile gerek kalmadan kusursuzdular, hiçbir yer­ +de Denham Diş Macunu yoktu, tek başına olan Vaiz vardı +sadece, Montag'ın zihninde durmuş ona bakıyordu ... +Bir ses, "İşte," dedi. +Adamlar çimenlerin üstüne serilmiş balıklar gibi, inle­ +yerek yatıyordu. Tanıdık şeylere tutunan çocuklar misali +yeryüzüne tutunuyorlardı, ne kadar soğuk veya ölü olursa +olsun, ne olmuş veya olacak olursa olsun; pençe şekline ge- + + tirilmiş parmaklan toprağa dalmıştı ve hepsi de kulakzarları +patlamasın diye, akıl sağlıkları patlamasın diye ağızlarını aç­ +mış bağırıyorlardı ve Montag da onlarla bağırdı. .. yüzlerini +kesip dudaklarını parçalayan, burunlarını kanatan rüzgara +itiraz niyetine bağırıyorlardı. +Montag büyük toz bulutunun yere inmesini, büyük ses­ +sizliğin de onların dünyasının üstüne çökmesini bekledi. Ve +orada yatarken, her toz zerresini ve her çimen tanesini görü­ +yormuş, şimdi dünyada yükselen her çığlıkla haykırışı ve fı­ +sıltıyı duyuyormuş gibi geldi. Elekten geçen tozların arasın­ +dan, sessizlikle birlikte, etrafa bakınıp bu günün gerçekliğini +duyu organlarıyla toplamak için ihtiyaç duyabilecekleri tüm +boş zaman çöktü. +Montag nehre baktı. Nehirden gideriz. Eski demiryolu +hattına baktı . Veya şu taraftan gideriz. Veya artık otobanlar­ + +da yürürüz; içimizde bir şeyler biriktirmeye zamanımız olacak. +Ve bir gün, içimizde uzun süre kaldıktan sonra, ellerimizden ve +ağızlanmızdan dışan çıkacak. Ve çoğu yanlış, ama tam yeteri +kadan doğru olacak. Bugün yürümeye başlayacağız sadece ve +dünyayı, dünyanın ortalıkta yürüyüp konuşma tarzını, gerçek +görünüşünü göreceğiz. Her şeyi şimdi görmek istiyorum. Ve içime girecek şeylerin hiçbiri ben olmayacak olsa da, bir süre sonra +hepsi içeride bir araya gelecek ve o zaman ben olacak. Şu dış +dünyaya bak, Tannm, Tannm, dışandaki şu dünyaya bak, benim dışımda, yüzümün ötesinde ve ona gerçekten dokunmamın +tek yolu onu nihayet ben olacağı yere koymam, kanımda olması +ve günde bin çarpı on bin kez pompalanarak içimi turlaması. +Onu sımsıkı tutacağım, asla kaçmasın diye. Bir gün dünyaya +sımsıkı tutunacağım. Şimdi bir parmağım üstünde; bu bir başlangıç. +Rüzgar dindi. +Diğer adamlar bir süre öylece yattı; uykunun şafağının +eşiğindeydiler ve kalkıp günlük işlerine başlamaya, ateş ya- + +1 89 + + kıp yemek hazırlamaya, adım adım ve el el hareket etmenin +binlerce ayrıntısıyla ilgilenmeye henüz hazır değildiler. Toz­ +lu gözkapaklarını kırpıştırarak öylece yatıyorlardı. Hızlı ne­ +feslerinin giderek yavaşladığını duyabiliyordunuz . . . +Montag doğrulup oturdu. +Ama daha ileri gitmedi. Diğer adamlar da gitmedi. Güneş +siyah ufka uçuk kırmızı ucuyla dokunuyordu. Soğuk havada, +yaklaşan yağmurun kokusu vardı. +Granger sessizce ayağa kalkıp kollarıyla bacakJarını yok­ +ladı; küfür ediyordu, fısıldayarak küfür ediyordu durmadan, +yüzünden yaşlar süzülüyordu. Ayaklarını sürüyerek nehre +gidip yukarı kısmına baktı. +Uzun süre sonra, "Dümdüz," dedi. "Şehir bir kabartma +tozu yığınına benziyor. Yerinde yeller esiyor." Uzun süre son­ +ra tekrar konuştu. "Bunun olacağını kaç kişi biliyordu acaba? +Kaç kişi şaşırdı acaba?" +1 90 + +Montag Dünyanın diğer tarafında başka kaç şehir can verdi + +acaba? diye düşündü. Peki ya ülkemizde kaç tane? Yüz, bin? +Birisi kibrit çaktı ve cebinden çıkardığı bir parça kuru +kağıdı onunla tutuşturup, ufak bir ot ve yaprak yığınının +altına tıkıştırdı; bir süre sonra küçük dallar ekledi. .. bunlar +ıslaktı ve çabucak sönüyorlardı, ama nihayet kesintisiz yan­ +maya başladılar ve sabahın bu erken vaktinde, güneş yük­ +selirken ateş giderek büyüdü ve nehrin yukarısına bakan +adamlar döndü ve ateşe çekildiler, beceriksizce yürüyerek +geldiler, söyleyecek sözleri yoktu ve eğilirlerken güneş ense­ +lerini renklendirdi. +Granger içinde biraz domuz pastırması olan ince bir mu­ +şambayı açtı. "Birer lokma alacağız. Sonra dönüp nehrin yu­ +karısına doğru yürüyeceğiz. O tarafta bize ihtiyaçları olacak." +Birisinin çıkardığı küçük tava, içine domuz pastırması +konulduktan sonra ateşin üstüne yerleştirildi. Bir an sonra, + + domuz pastırması tavada çırpınarak dans etmeye başladı ve +cızırtısı sabah havasını aromasıyla doldurdu. Adamlar bu ri­ +tüeli sessizce seyretti. +Granger ateşin içine baktı. "Anka." +"N e., ,, +"Eskiden, isa'dan önceki zamanlarda Anka diye aptal, la­ +net olası bir kuş vardı; her birkaç yüz yılda bir odun yığıp +kendini yakardı. İnsan'ın birinci dereceden kuzeni olsa ge­ +rekti. Ama kendini her yakışında, küllerinden fırlayıp yeni­ +den doğardı. Görünüşe bakılırsa biz de aynı şeyi tekrar tekrar +yapıyoruz ama bizde Anka'nın asla sahip olmadığı lanet olası +bir şey var. Lanet olası, aptalca bir şey yaptığımızı biliyoruz. +Bin yıldır yaptığımız tüm lanet olası, aptalca şeyleri biliyo­ +ruz; bunu bilmeye devam edersek ve hep aklımızda tutarsak, +lanet olası cenaze ateşleri yakıp ortalarına atlamayı günün +birinde keseceğiz. Her nesilden, hatırlayan birkaç kişiyi daha +seçıyoruz. " +. + +Tavayı ateşten indirdi ve domuz pastırmasının soğuma­ +sını bekledi; sonra pastırmayı hep birlikte, ağır ağır, düşün­ +celere dalarak yediler. +"Şimdi nehrin yukarısına gidelim," dedi Granger. "Ve bir +şeyi unutmayalım: Sizler önemli değilsiniz. Hiçbir şey de­ +ğilsiniz. Taşıdığımız yükün günün birinde birilerine faydası +dokunabilir. Ama çok eskiden, kitaplar elimizin altındayken +bile onlardan aldığımız şeyleri kullanmadık. Ölülere hakaret +etmeyi sürdürdük. Bizden önce ölmüş bütün o zavallıların +mezarlarına tükürmeyi sürdürdük. Önümüzdeki hafta, önü­ +müzdeki ay ve önümüzdeki yıl içinde birçok yalnız insanla +tanışacağız. Ne yaptığımızı sorduklarında şöyle diyebilirsi­ +niz: Hatırlıyoruz. Uzun vadede bu sayede kazanacağız. Gü­ +nün birinde de öyle çok şey hatırlayacağız ki gelmiş geçmiş +en büyük lanet olası buharlı kazıcıyı inşa edip gelmiş geçmiş + +1 91 + + en büyük mezarı kazacağız ve savaşı içine atıp üstünü örte­ +ceğiz. Haydi gelin şimdi, önce bir ayna fabrikası kuracağız ve +önümüzdeki yıl sadece ayna üretip, onlara uzun uzun baka... + +cagız. + +" + +Yemeklerini bitirip ateşi söndürdüler. Dört bir yanların­ +da gün ağarmaktaydı; sanki pembe bir lambanın fitili uza­ +tılmıştı. Çabucak kaçmış olan kuşlar ağaçlara geri dönüp +yerleştiler. +Montag yürümeye başladı ve bir an sonra, kuzeye gider­ +ken, diğerlerinin geride kalıp onu takip ettiklerini fark etti. +Şaşırmıştı; Granger'ın geçmesi için yana çekildi ama Gran­ +ger ona baktı ve yürümeye devam etmesini başıyla işaret etti. +Montag yürümeyi sürdürdü. Nehre ve gökyüzüne baktı; ge­ +riye, tarlaların uzandığı ve ahırların saman dolu olduğu yere +inen paslı raylara baktı. .. geceleyin şehirden ayrılan birçok +kişi o rayları takip etmişti. Sonradan, bir ay veya altı ay ya da +1 92 + +en fazla bir yıl sonra Montag burada tekrar yürüyecekti, tek +başına olacaktı ve insanlara yetişene dek yürümeyi sürdüre­ +cekti. +Ama şimdi öğlene dek, uzun bir sabah boyunca yürümek +gerekiyordu ve adamlar sessizse, bunun sebebi düşünülecek +her türden şeyin ve hatırlanacak çok şeyin olmasıydı. Belki +sabahın daha ileriki bir vaktinde, güneş yükselip onları ısıt­ +tığında konuşmaya başlarlardı veya sadece hatırladık.lan şey­ +leri söylerlerdi, orada olduklarına emin olmak için, içlerinde +taşıdık.lan şeylerin güvende olduğuna tamamen emin olmak +için. Montag sözcüklerin yavaş yavaş kımıldandığını, yavaş +yavaş ve içten içe kaynadığını hissediyordu. Sıra ona geldi­ +ğinde ne diyebilirdi, böyle bir günde yolculuğu biraz kolay­ +laştıracak ne sunabilirdi peki? Her şeyin bir mevsimi vardır."' +Evet. Yıkmanın zamanı ve inşa etmenin zamanı vardır.** Evet. + +... +... + + ...... +. . ..,. + +Vaiz Kitabı, 3 : 1 . -çn +Vaiz Kitabı, 3 : 3 . -çn + + Susmanın zamanı ve konuşmanın zamanı vardır.* Evet, bü­ +tün bunlar. Ama başka? Başka? Bir şey, bir şey... + +Ve nehrin iki yanında, on iki çeşit meyve üreten ve her ay +meyve veren bir yaşam ağacı bulunuyordu; Ve ağacın yapraklan +uluslara şifa vermek içindi.** +Montag Evet, öğlene saklayacağım bu, diye düşündü. Öğ­ +lene... +Şehre ulaşacağımız zamana. + +1 93 + +... +... + +... ... +... ... + +Vaiz Kitabı, 3:7. -çn +Vahiy Kitabı, 22:2. -çn + + Fahrenheit 45 1 : Sesli Önsöz +Ray B rad bu ry + +Bir kısa öykünün, şiirin veya romanın doğuşunu irdeleme­ +nin her zaman için ilginç (en azından benim açımdan her +zaman için ilginç) olduğunu düşünüyorum. Fikirleri beni +ısıran, kavrayan, tutan ve bırakmayan iri, büyük buldoklar +olarak görürüm; aklıma iyi bir fikir geldiğinde, beni basitçe +yakalar ve sımsıkı tutunur. Belki bir saat, on saat veya iki gün +sonra da beni bırakır ve onunla işim bitmiştir. Kontrol bende +değil; hayatımda plan program yok ... bu fikirler durup dururken beliriverip beni ısırmak için yalvarıyorlar sadece, ben +de onlara izin veriyorum ... +Yıllar geçtikçe, kendimi böyle şeylerin akışına bırakmayı +öğrendim ... bir arkadaşımla yürüyordum ve bir polis arabası +yanaştı, polis ne yaptığımızı sordu ve ben, "Bir ayağımızı di­ +ğerinin önüne koyuyoruz," deme hatasına düştüm, ki yanlış +cevaptı. Polis korkunç bir suç işleme niyetinde olduğumuzu +düşünerek bizi sorguya çekti; durumun genel mantığı onun +kavrayışının ötesindeydi. Yaşadığım şeye, masumluğumdan +şüphe duyulmasına öyle öfkelendim ki eve koşup o sinirle +"Yaya" diye bir öykü yazdım. Eh, şimdi düşünüyorum da, o +polisle o karşılaşmam olmasa başka birçok muhteşem şey +asla gerçekleşmeyecekti. Şimdi geçmişe bakınca, o gece o po­ +lisin beni durdurmasının ne büyük bir şans olduğunu anlıyo­ +rum; çünkü uzun bir olaylar dizisini, düzen içinde ve belirli +bir çeşit duygusal ilerlemeyle birlikte harekete geçirdi. + +1 95 + + "Yaya" adlı öyküyü tamamlamakla kalmadım ve birkaç ay +veya belki bir yıl sonra, o yayayı geleceğin şehrinin sokakla­ +rına çıkarıp gezdirdim. Ve yolda o yayanın cinsiyetini değiş­ +tirdim, erkekken Clarisse McClellan adlı bir kız oldu ve onu +gecenin geç saatlerinde dışarıda yürüttüm, ayaklarını yap­ +raklara sürttürdüm, yıldızlara baktırdım, rüzgarı koklattım, +yağmuru beklettim. Ve o kız kerosen kokusu alıyor. Köşenin +ardından, diğer yönden, kerosen kokan bir adam geliyor ve +kız onunla konuşuyor, diyor ki: "Ah, kim olduğunu biliyo­ +rum. Ne yaptığını biliyorum. Üniformandan gelen kerosen +kokusundan anladım. Sen o bir yerlere gidip yangın çıkaran +adamlardansın." +Eh, kızın böyle diyeceğini bilmiyordum, Montag'ın o kö­ +şeden sapıp geleceğini bilmiyordum. Çok heyecanlandım ve +bir kısa öykünün ilk taslağını yedi, sekiz, dokuz günde bi­ +tirdim ... ki sonradan "İtfaiyeci" adlı daha uzun bir romana +1 96 + +dönüştü. Ve romanı bitirmek için... ofisim olmadığından, +doğmakta olan bu harika öyküyü yazacak iyi bir yer bulma +amacıyla etrafa bakınırken, "Eh, gelecekte kitapların yakıl­ +masıyla ilgili bir roman yazmak için kütüphaneden daha iyi +yer olur mu?" diye düşündüm. Ve o sırada UClA kütüpha­ +nesinin bodrumunda, yarım saatte bir içine on sent atarak +kullanılan bir daktilonun bulunduğu o muhteşem odayı keş­ +fettim. Böylece sekiz dokuz gün boyunca orada, o odada, ne +yaptığımdan habersiz on-on beş veya yirmi başka öğrenciyle +birlikte oturarak bu daktilonun içine saatte yirmi sent atıp, +"İtfaiyeci" adlı kısa romanı tamamladım. +Orası gelecekle, kitaplarla ve kütüphanelerle ilgili bir ro­ +man yazmak için ne muhteşem bir yerdi. Aynca çok çabuk +yazıyordum, çünkü çok dürüst olmak istiyordum ... duygusal +açıdan dürüst olmak istiyordum. Zihnimdeki şeyleri Üzerle­ +rinde düşünmeye zamanım olmadan yazıya dökebilmek için + + hızlı yazmaya hep inanmışımdır. İçsel mantığıma, her ne ise, +sadık olmak istiyordum. Dünyadaki herhangi bir insan gru­ +buna sadık olmak istemiyordum. Kendi öfkeme sadık olmak +istiyordum. Gruplara ait olmaktan hep korkmuşumdur. De­ +mokrat, cumhuriyetçi, komünist, faşist veya ... sadece tam bir +Amerikalı olmak istemiyorum. Olabildiğince kendim olmak +ve benim ne düşündüğümü keşfedip ortaya çıkarmak, sonra + +da onu mantık çerçevesinde değerlendirmek istiyordum. Ve +ne düşündüğümü görmek istiyordum. +Böylece birden kendimi bu noktada buldum; öfke dolu +bir kısa roman yazıyordum çünkü 2 . Dünya Savaşı'nın so­ +nunda, Birleşik Devletler'deki siyaset hayatının çok zor bir +dönemden geçtiği, )oseph McCarthy adlı tuhaf senatörün +bizi sindirmeye ve korkutmaya çalıştığı 1950 senesinde ya­ +şıyordum. Yani öfkemi besleyip beni o romanı yazmaya iten +birçok şey vardı. Ve romanı bitirip kısa bir versiyonunu ya­ +yımlattığımda, siyasi tarihimizin o ürkünç döneminin orta­ +sındaydık hala; Başkan Truman bile korkuyordu. Romanın +daha uzun bir versiyonunu yazmaya karar verdim ve benzer +şekilde, dokuz on gün boyunca oturup aynı türden duygusal +kaynaklardan faydalanarak romana on beş, yirmi, yirmi beş +bin sözcük daha ekledim. Tüm kendi gerçeklerimi dışarı çı­ +karabilmek için, herhangi bir gruba meyletmemek için duy­ +gusal olmak istiyordum. +Romanı bu şekilde yazmamın sonucu ... o büyük bir ma­ +cera, her şeyden önce bu. Siyaset konusunda, estetik ko­ +nusunda, edebiyat konusunda söyleyeceği sözler var. Yolda +söyleyeceği, her türden entelektüel şeyler var. Ama duygusal +bir çerçeve içindeler, ki bu çok önemli. Ben önce eğlenmeye +inanırım ... yolda insanlara bir şeyler öğretirseniz, insanları +etkilerseniz, eh, ne güzel. Ama insanları etkilemeyi hedefle­ +mek istemiyorum. Dünyayı bilinçli olarak herhangi bir şe- + +1 97 + + kilde değiştirmeyi hedeflemek istemiyorum. O yol özyıkıma +götürür; o yolda ahkam kesersiniz, bu da tehlikeli ve sıkıcı­ +dır... insanları uyutursunuz. +Dolayısıyla, bunu yapmak yerine... macera öykülerini +hep sevmişimdir, macera filmlerini hep sevmişimdir. Cina­ +yet romanlarını ve bilimkurgu maceralarını sevmişimdir. +Bu yüzden bir gerilim -aslında takip ve macera- çerçevesini +benimsedim... sonra içinde yaşadığınız belirli bir zamanla, +önlemek istediğiniz bir zamanla (ne de olsa ben geleceklerin +önleyicisiyim, öngörücüsü değilim) ilgili söylemek istediği­ +niz her şeyi, yapmak istediğiniz her şeyi o çerçeveye asarsı­ +nız. Yani Montag gelecekte koşan benim ve zaman zaman be­ +nim kadar korkar. Sırf öfkeli olduğu için cesurdur (ben cesur +biri değilim; öfkeli biri oluyorum zaman zaman). Ve yolda, +aslında ben olan başka insanlarla tanışır ... örneğin sonradan +romanda beliren ve Montag'ın gecenin içinde, küçük Deniz­ +1 98 + +kabuğu radyosundan konuşan vicdanı olan Faber gibi bir ka­ +rakterle. Eh, Faber aslında gizlenen benim ... ortaya çıkmak­ +tan korkan, tüm hazlarını insanların kulaklarına fısıldayarak +almak ve dünyayı sadece bu şekilde etkilemek zorunda olan +yazar. Yaptığım şey de bu sanırım. Faber gibiyim; orada bu­ +rada, yolda insanların kulaklarına fısıldıyor ve ne yapmaları +gerektiğini söylüyorum. Yani Faber benim bir parçam. Aslın­ +da düşününce, itfaiye şefi bile benim bir parçam sanırım; o +yıkıcı benliğin yüzeye çıkmasına izin versem, yıkıcı olabilir. +Yani burada, elimizde, gelecekte koşan, kitap yakıcılar +tarafından takip edilen, bilgiyi kurtarmaya çalışan Montag +var. Ve bütün bunlar geçmişime, çocuk olduğum zamanlara +dayanıyor. Ben kütüphanede eğitim görmüş biriyim. Üniver­ +siteye gidemedim. Liseyi bitirdikten sonra beş, on, on beş yıl +boyunca, hayatımın her gününde kütüphaneye gider oldum. +Yani kütüphane yuvalanma yerimdi, doğum yerimdi, büyü- + + me yerimdi. Kitaplarım da kütüphanelerle, kütüphaneciler­ +le, kitap kurtlarıyla ve kitapçılarla doludur. Yani kitap sevgim +öyle büyüktü ki sonunda ... ne yaptım? Kitaplara aşık olan bir +adamla ilgili bir kitap yazdım. Bu öyle sıradışı ki. . . başka her­ +hangi bir açıdan bir aşk öyküsü değil. Film de nihayet göste­ +rime girdiğinde bir aşk öyküsü değildi, Montag ile edebiyatın +aşkının öyküsü olması dışında. Dünya tarihinde bu oldukça +sıradışı bence. Kitaplar ve kütüphaneler hakkında, bilgi ve ne +kadar değerli olduğu, onu korumamızın gerekliliği hakkında +bu kadar çok kitap yazmış çok yazar yok diye düşünüyorum. +Ve son olarak, kitabın ismini nasıl buldum? Eh, kitaba +birçok isim verdiğim oldu. Bir ara ismi "Gece Yansından +Çok Sonra" idi. Bir süreliğine "İtfaiyeci"ydi. Ama bu isimle­ +rin hiçbirini beğenmedim. Sonra kendime, "Eh, kitaplar kaç +derecede tutuşup yanar?" diye sordum. Sonra UCLA'in fizik +bölümüne ve kimya bölümüne telefon ettim. Başka birkaç +üniversiteyi aradım. Kimse bilmiyordu ve görünüşe bakılır­ +sa kimse bu bilgiyi benim için arayıp bulamıyordu. Sonunda +kafamda bir ışık yandı ve itfaiye teşkilatını aradım. "Beni it­ +faiye şefine bağlayın," dedim. Buranın, Los Angeles'ın itfaiye +şefine ulaştım ve, "Kitap kağıdı kaç derecede tutuşup yanar?" +diye sordum. "Bir saniye, hemen geliyorum," dedi. Geldi ve, +" +451 Fahrenheit," dedi. Ben de, "Ah, bu güzelmiş," diye dü­ +şündüm. Bu kesinlikle güzel. Mükemmel. Sonra tersine çevi­ + +" +rip "Fahrenheit 451 dedim ve işte size kitabın ismi. Ve önü­ + +müzdeki birkaç yıl içinde santigrat ölçeğine geçersek büyük +hayal kırıklığı yaşayacağım. + +1 99 + + Son söz +Harold Bloom + +Fahrenheit 451 açıkça bir "dönem romanı" olsa da bu kısa, ince + +ve oldukça taraflı romanın farklı farklı dönemlerde ikamet +etme gibi ironik bir yeteneği var. Bu kitap kökenleri açısın­ +dan 195o'lerin Soğuk Savaş'ına ait, ama 196o'lann birtakım +yönlerini öngörmüş ve kanımca yeni milenyumda da güncel­ +liğini yitirmemiştir. George W. Bush'un İsa'ya danışmadan +asla herhangi bir karar vermediğini söylemesine karşın, yeni +bir İlahiyat Çağı'nın Birleşik Devletler'i tüm deliliğiyle ele +geçirmesini beklemiyor insan. Ama yine de, ileride yakacak +kitap kalmayabilir. Enformasyon Çağı'nda kaç kişi Shakespeare veya Dante okuyacak? +Sadece kişisel bir anekdotu örnek vereceğim. New British +Kütüphanesi kısa süre önce büyük tadilatının tamamlanma­ +sını kutlamak istedi ve kendilerini övecekleri bir haftanın +kapanış söyleşisinde yer almam için beni davet ettiler. Bir +cuma ikindisinde düzenlenecek sempozyumda, yazılım ve +"bilgi geri kazanımı" alanlarının önde gelen Britanyalı oto­ +riteleriyle birlikte, üçüncü konuşmacı olacaktım. Bilgi geri +kazanımının ne olduğunu bilmediğimi, yazılım konusunda +da hiçbir şey bilmediğimi (henüz bilgisayarda yazmayı bile +öğrenmemiştim) söylediğimde, işlevimin "kitapları temsil +etmek" olacağı söylendi. Bu iltifatı ve daveti geri çevirirken, +bir zamanlar büyük olan bir kütüphanenin kendine ihanet +ettiğini içim kararmış bir halde düşündüm. + +201 + + Uzun yıllardan sonra Fahrenheit 45ı'i okurken, bu ro­ +manın klişelerini ve basitleştirmelerini hafızanın (ve ezber­ +lemenin! ) çözüm olduğunu kahince umması sebebiyle ba­ +ğışlıyorum. Shakespeare veya Amerikan Şiiri dersi verirken, +öğrencilerime Macbeth'i ve Song of Myself i tekrar tekrar, bu +temel eserleri ezberleyene dek okumalarını söylerim. Ben +şahsen o kitap/an yalayıp yuttum (Talmudik bir mecaz kulla­ +nırsam) ve her günün bir bölümünde şiirler ile tiyatro oyun­ +larını kendi kendime tekrarlarım. Bradbury, Ekran (sinema, +televizyon, bilgisayar) Çağı'nın okumayı sona erdirebileceği­ +ni elli yıl önceden görecek kadar öngörü sahibiydi. Shakes­ +peare ile çağdaşlarını okuyamıyorsanız hafızanızı yitirirsiniz, +hatırlayamazsanız da düşünemezsiniz. +Her ne kadar yüzeyde görünen asıl şeyi eseri da, Brad­ +bury ahlakçı bir kıssadan hisseli öykü yazan olarak hatırla­ +nacak. Wallace Stevens kederle, "Evler yıkılacak ve kitaplar +202 + +yanacak," diye kehanette bulunmuştu ama kurtarılan ka­ +lıntılar yeni bir Hafıza partisini teşkil edecek. Gelecekteki +Amerika'mızda, Hafıza partisi Umut partisine dönüşecek; bu +tersine dönüş Emerson-vari olsa da Emerson'ın değer yargı­ +larını pek taşımayacak. Günümüzde, gelecek nesilleri şimdi­ +ye kadar yazılmış en iyi eserleri ezberlemeye teşvik etmekten +daha önemli bir girişim var mı? +2008 + + \ No newline at end of file